Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Haziran '09

 
Kategori
Öykü
 

Sen rahat uyu

Sen rahat uyu
 

İstanbul'un yağmurlu nemli soğuk bir akşamı. Hızlı yürüsen, belki biraz titremen geçer dedi içinden, ama bu titremenin, o da biliyordu soğuktan olmadığını.
Rüzgar hızını kesmeden eserken, birden şunu düşündü, işte bu rüzgar benim, içimdeki tüm dertlerimi ve sıkıntılarımı alıp götürecek diye. Yola devam etti, nereye, neden niçin gittiğini bilmeden. Saate bakmak aklının ucundan bile geçmemişti. Arkasında onu bekleyen var mıydı, yok muydu onu merak eden işte orda durdu evet vardı onu merak eden şimdi, o da hayal gibiydi, o onun annnesiydi.

Onu mutlu etmek istiyordu ama nasıl, imkanlar çok sınırlı idi, ancak kendi geçimini kıt kanaat yapabiliyordu. Gene titrediğini hissetti, paltosunun yakalarını kaldırıp, gökyüzüne karanlık da olsa şöyle bir baktı. İşte bu birşeyler yapmanın, başkaldırmanın istemenin, ilk belirtisi idi.

Aylardır onu arıyordu. Ama sanki yer yarılmış, yerin içine girmişti. Fazla uzağada gidemezdi. Buna gücünün yetmesi imkansızdı.
Yavaş adımlarla eve doğru ilerlerken, yolun kenarında yaşlı bir kadın gördü, üşümemek için gazete kağıtlarını üstüne örtmüş, iki büklüm, yılların tüm acımasız günlerine, gecelerine, karşı koyar gibiydi. Gecenin karanlığında sadece iki göz karşılaştı. Derinden bir bakıştı bu, yürek parçalayan tanımıştı o gözleri, gecenin siyahı gibi kara gözleri. O evet onun annesi idi.
Çünkü onu aylardır arıyordu ama bulamıyordu, akıl hastahesinden kaçmıştı. Ruhsal bir bunalım sonucu, dört duvar içinde idi. Dayanamamıştı ve başarmıştı kaçmayı, çünkü o özgürlüğüne çok düşkündü, yapamazdı ve yapmamıştı da, kaçmayı başarmıştı. O onlarca öğrenci yetiştirmiş, değerli bir öğretmendi. Ama onun içinden gelen bir his evladını bulacağı idi. Onun içinde, ayakta kalmayı bugüne kadar başarmıştı.

Gazete kağıtlarının, arasından elini kaldırıp sevgi dolu ben burdayım, seni bekliyordum der gibi baktı. Gözlerinden artık yaş bile gelmiyordu, pınarlar kurumuştu, ama o yüreğindeki sevgiden hiçbir şey kaybetmemişti.
Sarıldılar birbirlerine, göz pınarlarında artık yaşlar birikmişti, elinde olmadan dökülüyordu. Ama bu göz yaşları ile içlerindeki acıları temizlediler. Artık gecenin ilerleyen saatindeki ayaza rağmen, birbirlerine sarıldıklarında ısınmışlardı, görünmez bir kuvvetin onlara yardım edeceğine inanmışlardı. Çünkü içlerindeki sevgi bütünlüğü bunları yapmaya yetecek güçte idi.

Onu aldı ve hemen en yakın hastahaneye götürdü. Tedavi olması gerekiyordu. Doktorlarla görüşüp süre sordu. Bir ay dediler. Evet, bu bir ay yetecekti onun iyi olmasına. Çünkü o buna çok inanıyordu. Sevgi dolu sarılıp koklaşmadan sonra o hastahaneden ayrıldı.

Ne kadar uzun zaman geçtiğini, dışarı çıktığında anladı, gün ağarmaktaydı. İşte sabahın ilk ışıkları ona göz kırpıyordu. Her şey güzel olacak diye. İlk defa aylar sonra yüzünde bir tessüm olduğunun farkına vardı. Onun istenmediği, horlandığı, zor günler geçirip de, bu durumlara düştüğü, ama kendisinin gitmek zorunda olduğu evinin yolunu tuttu. Gidecekti çaresiz, ama içinden gelen bir ses ona, sen başaracaksın dedi.

Eve gidip, balkona çıktı, hiç ummadığı anda karşı apartmanın en alt katında, iki adamın boya yaptığını gördü. Ev boştu. Merdivenlerden son sürat inip, kiralık mı diye sordu, adamlar evet dediler. Şu anda bir şeylerin olabileceğine inanmaya başlamıştı işte. Elinde kalan son biriktirdiği para ile bir oda, bir mutfak, bir tuvalet olan bu minik daireyi işte kiralamıştı.
Sevinçten evden çıktı bağırarak, işte oldu işte oldu derken, çevrede onu gören insanlar ne olup bittiğini bilmeden, acaba bu kadın deli mi diye göz ucuyla süzüp, yollarına devam ettiler. Evet başarmıştı. Artık annesinin kendisine ait bir evi olacaktı. O evde özgürce, dilediğince, rahat bir şekilde yaşama şansı olacaktı.
Bütün bunları düşünürken, kendini bir eskici dükkanın önünde buldu, evet eşyaya ihtiyaç vardı. Tatlı dili ile onlarıda halletti.

O çok mutlu idi, bir ay içinde her şey tamamdı. Hastahaneye sevinçle gitti. Onu alıp artık rahat edeceği, huzur bulacağı evine götürecekti. Merdivenleri hızla çıktı, asansör kullanmadı, nefes nefese odaya daldı. İşte orda filmin koptuğunu gördü.

Yatak boştu. Yavaşça arkasına döndü, göz pınarlarından akan yağmur gibi yaşlarla, beyaz önlüklü sevecen ama yüzünde o hüzünlü sonu söyleyecek doktor duruyordu.

Evet dedi, son anda ben yanında idim, sana bu zarfı bıraktı. Ellerim titreyerek açmak ile açmamak arasında bir anlık beklemeden sonra, beyaz sayfada yazılmış tek bir sözcük vardı, SENİ SEVİYORUM, BENİM İÇİN YAPTIĞIN FEDAKARLIKLARI DA, ama buraya kadarmış, sakın üzülme.

 
Toplam blog
: 106
: 461
Kayıt tarihi
: 18.06.09
 
 

 Hayata daima pozitiv bir bakış açısı ile bakan, insanları incitmekten, üzmekten korkan ama hay..