Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Aralık '08

 
Kategori
Bilim
 

Senin deden bir maymundu yavrum!

Senin deden bir maymundu yavrum!
 

DALDAN İNENLER HALA DAĞDAN İNENLERDEN DAHA MEDENİ !


Belki de yüz bin milyon yıllar önce ilk Homo Sapiens dallardan kucağına atlayan yavrusuna böyle demişti…

Sonra da onun bitlerini eliyle değil yakındaki bir ırmağın suyunda birkaç bitkiyi eriterek yaptığı ilk şampuanla temizlemişti…

Üstelik muz kadar güzel meyveler de vardı dallarda…

Anasının maymununa pardon kuzusuna bu meyvelerden de vermişti…

Ateşi bulduğunda ise bu meyveleri kaynatıp hoşaf yapmıştı.

Bu harika hoşaftan sadece çevredeki kocaman gözlü, dört bacaklı sevimli canlılar anlamamıştı…

Onların evrimi bu anlayışı hala sağlamadı ne yazık ki…

Sonra insanın o büyük yürüyüşü başlamıştı…

Mağara adamı maymun dedesini dallarda bırakıp yer yüzüne ayak basmıştı…

Hem de dört ayak değil iki ayak!

Ön tarafta bulunan ayaklar artık başka işlere yarayacaktı.

Bu büyük fark evrim zincirindeki en önemli dönüm noktasıydı.

Evrimin ve tanrının amaçladığı bir halkaydı belki de…

Darwin in teorisi de bu büyük yürüyüşe insanın evrim sonucu ulaştığını söyler…

Darwin’ e göre büyük büyük dedelerimiz muz düşkünü, daldan dala trapez yapan, insan sesini andıran sesler çıkartan maymun biraderlerdi…

Darwin bunu söylediğinde insanlar aynalara koştu.

”Hayır olamaz, benim dedem ak sakallı bir ihtiyar, ama onun dedesinden herkes bihaber; yoksa bir goril mi?”

”Zaten benim kocamda bir tuhaflık vardı… Bir insan bu kadar kıllı olur mu?”

”Geçen gün salıncak kurmak için ağaca çıktı… Yüzünde nasıl bir huzur vardı.”

”Bu karının yedi göbek öncesi mutlaka şempanze… Yaşlandıkça ortaya çıktı, Darwin bunu görse teorisine başka kanıt istemez; Afrika’ ya maymun avına gitmez.”

Ben Aynaya bakmasaydım da Darwin ‘ e inanacaktım...

Hem Evrimin tanrı fikrini zedeleyeceğini düşünmüyorum…

Tanrı bir evrim zincirini takip ederek en mükemmeli yaratmış olamaz mı?

Ama inanmayanlar da var.

Onlar tanrının 7 günde dünyayı yarattığına, Havva anamızın Adem babamızın kaburga kemiğinden çıktığına inanıyorlar.

Kadını zaten işlevsiz ve sadece nesil devamına yarayan bir tür olarak gören bu dindarlar, iyi ki kaburga kemiğini layık görmüşler…

Topuk kemiği de olabilirdi. Kadınlık kavramını neden bu kadar çiğnedikleri daha iyi anlaşılırdı o zaman.

Aslında bu mavala kaval kemiği daha çok yakışırdı…

Hem kadınları sürüler halinde güttüklerine göre kaval kemiği bu işe iki kere adaydı?

Peki Darwin’ le tanrı ters mi düşer acaba…

Evrimler yaratarak en mükemmeli bulan ve gösteren bir tanrı yerine sihirbaz Huduni gibi ceket cebinden insan çıkaran bir tanrı daha mı tanrılığa uygun…

Elbette ki değil.

Ama zaten bu bağlamda fanatik İslamın hurafelere olan bağımlılığı da anlaşılır bir hale geliyor.

Tanrının olağanüstülüğünü onun korkunç taraflarıyla izah eden, tanrıyı hep ceza veren biri olarak gösteren bir din, kendi iktidarlarını ve onlara bağımlı müritlerini yaratmak isteyen her yöneticiye bulunmaz bir ekmek kapısı açıyor.

Türban tak, yoksa günaha girersin; günde 5 vakit namaz kıl, yoksa sonun fena; saçının kılı gözüktü, artık cehennemliksin; işte bu korkularla gelişen bir din bağlamında müritler daha doğrusu yönetilebilir kölelerle İslam yolunu çiziyor.

Ama Evrim halkasına kromozom yapılarıyla girer canlılar…

İslam; kadını ezip, kadınlığı körelttiği için kromozom yapısı olarak erkekte de zayıflık vardır.

İşte bu yarım kalmış İslam toplumları çöllerde petrolün yüzü suyu hürmetine ayakta kalıp; dünyaya hiçbir değer üretemezken; kadını ve erkeğiyle tam olarak evrim geçirmiş toplumlar başka gezegenleri hayallerine sonra da gerçeklerine katıyorlar.

Şimdi Evrim teorisini şiddetle reddedecek kadar kendini hurafe dine adayanların karşısına Avrupa Sör Charles Darwin'i tahtına oturtarak çıkıyor…

Sör evrimin sırrını buldu diyor..

Şeyhler, hacılar, hocalar ve onların müritleri elbette seslerini yükseltecekler…

Ama bilmedikleri bir şeyler var …

İnsan belki de artık doğar doğmaz evrim geçirmeye başlıyor.

Hayatlarının kimbilir hangi noktasında din fanatizmiyle kavruk kalan beyinler yarı evrimli kalıyor ...

Onlar; hurafeleri, korkutucu tanrı imajlarını yarattıkça tanrının Frankeştayn’ ları olarak yaşamaya mahkumlar bence…

Bize Frankeştaynlar, onlara Aynştayn’lar; sizce evrimin bu halkasını kırmanın zamanı gelmedi mi?

Darwin‘i yadsımak bizi kutsal kaburga kemikli erkeklerle, o kemiğin artığı kadınlar toplumu olmaktan öte bir yere götürmez… Bu yol çıkmaz sokak !
Ancak kendi kaba kalın duvarına çıkar!

Bilimi inkar edenleri tanrı gibi bilim de çarpar…

Öyle bir çarpar ki tek mumluk Ampul çarpmasına benzemez bu…

Tanrının size gelişesiniz diye verdiği çağlar dolusu DENEYLERLE DOLU yılların yıldırım çarpmasıdır bu…

Siz inkar ettiğiniz için geri sararsınız…

Artık mekanınız, zamanınız ortaçağdır…

Ortaçağ hem o kadar uzak da değildir!

Ortadoğu ya doğru giderseniz; iki üç karar daha çıkartarak emelinize kavuşursunuz…

Türban evrim geçirir, çarşaf olur; medeni olan her şey sizin evriminizde bedevi olur…

Sizin evriminiz evrim değil; maymun atalarımıza doğru bir devinimdir…

O zaman Avrupa size Darwin’ i bile önermez artık…

Çünkü siz Darwin’ in tezinden yola çıkarak var oluş sürecinizde de yeni evrimler yakalayabilirdiniz…

Siz bunu reddettiniz. Geçmiş olsun!

Avrupa size artık Emel Sayın dinlemenizi söyler…

Koyun kasedi, aksın o ezeli, ebedi ızdırap:

“Tanrım beni baştan yarat “

 
Toplam blog
: 94
: 608
Kayıt tarihi
: 04.10.06
 
 

1950'lerden sonra doğan her dünya insanı gibi, ardında pek çok takıntıyla gelen geçmiş zamanı, bilim..