Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Nisan '09

 
Kategori
Spor
 

Senin derbin bir melekti yavrum

Senin derbin bir melekti yavrum
 

Türk filmlerinin klişe sözlerinden biridir bu.. Senin annen bir melekti yavrum! Çocuk, biraz büyüdüğünde hep bildiği ama hiç tanımadığı annesini sorar ve bu cevabı alır.. Biz futbolseverler de sanırım bu cevabı vereceğiz yakın gelecekte, Fenerbahçe-Galatasaray derbisini soran yeni kuşaklara; "Senin derbin bir melekti yavrum!"..

Malum, ülkemizde çocukların büyük bir bölümü küçüklüğünde üç İstanbul kulübünden birinin taraftarı olarak yetiş(tiril)ir.. Oyuncakları, kıyafetleri, odaları hep bu takımın renklerinde seçilir. Çocuklar, hayatının bir parçası olan bu takımı bilirler hep. Ancak son yıllarda futbolumuzdaki yozlaşma o kadar hızlandı ki, şimdinin masum çocukları biraz daha büyüdüklerinde bu takımlarımızı, ve aralarındaki derbi maçları tarihte kalmış birer hatıra olarak bizlerden dinleyecekler diye korkuyorum. Zaman zaman dünyanın en büyük derbileri arasında gösterilen GS-FB maçını sorduklarında, utanarak 12 Nisan 2009'daki maçı da hatırlayacağız çünkü.

Her iki takımdan da ikişer kişinin atıldığı, bu maçın bir benzerini çok da eskiye gitmeden, 27 Şubat 2008'de görmüştük. O kupa maçında da Galatasaray'dan 1, Fenerbahçe'den de 3 kişi oyundan atılmıştı. Bir yıl içinde 2 maçta 8 kırmızı kart! Sporun yerini kavganın aldığı iki karanlık gece, ve sonucunda futbol sahalarının kirlenen yeşil rengi, gelecek kuşaklara kalacak bir kaos ortamının atılan tohumları ve de güzide kulüplerimizin düşen marka değerleri..

Olaylara karışan oyuncuların (zaten her maçında sarı kart garantisi ile oynayan Uruguaylı Lugano'yu ayrı tutacak olursak) milli futbolcular olması da olaya ayrı bir boyut kazandırıyor. İsviçre milli maçı ile uluslararası futbol itibarımız zaten lekelenmişti. Aynı oyuncularının defalarca dahil olduğu olaylarla da gitgide batağa saplanıyoruz. Fatih Terim'in yönettiği takımlarda normal karşılanan, takımın kimliği olarak algılanan iyi futbol dışında gerekirse çirkinleşmek, sonunda Türk futbolunu da esir aldı. Bu oyuncuların en başında gelen Emre Belözoğlu'nun milli takım kaptanlığının futbol kamuoyu tarafından sindirilmesini ise aklım almıyor. Üstelik, İspanya milli maçları öncesinde ekranlarda dönen “Amansız Ol” temalı reklamlarla da bu kavgacı kimliğe sahip olan kişilerin bununla gurur duyduklarını da öğrenmiş olduk!

Eskiden sadece Galatasaray'da sıklıkla karşılaştığımız sorunlu maçlar, artık milli takıma daha çok oyuncu gönderen diğer kulüplerde de görülüyor ne yazık ki. Bu yüzden, milli takımımızın iskeletini oluşturan iki takımın derbi müsabakaları da böyle problemli geçiyor.

12 Nisan akşamına dönecek olursak; sahada, bu kriterleri gözeterek yaptığım değerlendirmede çok da sevimli bir karneye sahip olmayan birçok oyuncunun bir araya geldiğini gördük. Ev sahibi Galatasaray'da; Emre, Ayhan, Sabri ve zaman zaman Arda arıza çıkaran bir kimliğe sahipken, konuk Fenerbahçe'de de Volkan, Lugano, Emre ve yine zaman zaman çok da masum davranışlarda bulunmayan Carlos ve Semih ile toplam 9 oyuncu zaten derbide maraz çıkacağına bir işaretti.

Dikkat ederseniz Türk oyuncuların tamamı da milli futbolcular. Bir de yurtdışında oynayan Nihat gibi, Halil-Hamit gibi, Tuncay gibi oyuncularımızın kavga çıkınca kendilerini olaydan nasıl izole ettiklerini hatırlayın. Size de dünkü maçta Guiza, Lincoln gibi oyuncuların serinkanlılığını çağrıştırmadı mı? Onlar, yeşil sahaya sadece futbol oynamak için çıktıklarını arkadaşlarından daha iyi biliyorlardı sanki..

Demek ki milli takımımızda problem var ama, Türkiye'de oynayan (ve de yaşayan) futbolcularımızda sorun açığa çıkıyor. Bunun sebeplerini ortaya bir bir dökmek çok da kolay değil. Ancak aklıma ilk gelen şey, ligimizde iyi yönetilmeyen maçlardan dolayı futbolcunun kendi hareketlerinde bir otokontrol uygulamaması. Türk hakemlerinin yetersizliği, uluslararası platformda kolay maç alamamaları ile zaten tescillenmiş durumda. Bunun yanında, “büyük takım” oyuncularına Anadolu takımları karşısında verilen tavizler, bu yıldız oyuncularımızın büyük maçlarda (derbi, Avrupa kupaları ve milli maçlarda) bocalamalarına sebebiyet veriyor. Erman Toroğlu'nun geçtiğimiz yıllarda bir TV yorumculuğu sırasında sarfettiği “Futbolcuya yüz verirsen astarını ister” yaklaşımı, kendisinin mesleki deneyimlerini gözönüne alırsak çok isabetli olsa gerek. Son oynanan Galatasaray-Fenerbahçe derrbisinde de yaşanan bir bakıma buydu. Düşünün ilk yarıda her iki takıma da verilmeyen kaç tane sarı kart saydık!

Bana kalırsa, Türk Futbolu'nu yönetenler tarafından yapılması gereken, futbolumuzu esir alan bu ortamı, unsurlarını tek tek belirleyerek, kirlilikten arındırmak ve yeniden eski günlerine getirmek olmalı. Öncelikle bir milli takımı paylaşan oyuncuların dost olduklarını hatırlatmak, ve beraberce bulundukları geminin batması halinde her birinin zarar göreceğini bilmeleri gerekir.

Futbolun bir diğer önemli unsuru olan seyircilerin de dikkat etmesi gereken nokta, günlük yaşamlarında aynı havayı teneffüs ettikleri ailelerini, dostlarını bir futbol stadına girdikten sonra düşman bellemeyecek anlayışta olmaları gerektiği. Bunun için, riskli gibi görünse de önerebileceğim bir teklif, iki takım taraftarların maçı beraberce izlemesi, eski günlerdeki gibi.. Bunu tabii ki federasyonun yapacağı resmi bir çalışma ile projelendirmek zorunluluğunu tartışılmaz buluyorum.

Taraftarlar, futbolcular, kulüpler ve federasyon olarak herkesin kendine düşen görevi yerine getirmesi gerekiyor. Çünkü temiz futbol avucumuzdan kaymak üzere. Türk futbolunun dünyada takip edilen sembolü, Galatasaray-Fenerbahçe maçlarını artık kirletmeyelim. Yoksa, bize hoş bir heyecan yaşatan bu ezeli rekabeti, ancak uzak geçmişte kalan güzel anılarıyla hatırlayacağız..

Nils Filmer

 
Toplam blog
: 27
: 1014
Kayıt tarihi
: 15.05.07
 
 

Yazmayı severim. Diğer yazılanları okumayı da... Güncel olayları takip edip, fikirlerimle kamuoyunda..