Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Ocak '13

 
Kategori
Kişisel Gelişim
 

Senin olan sana gelir, sen yeter ki; kendi önünden çekil!

Senin olan sana gelir, sen yeter ki; kendi önünden çekil!
 

Hiç kimse ve hiç bir şey için rekabet etmeye değmez dostum! Elbette hedeflere aşk ile koşmak güzeldir. Ancak ihtirasın hırsını, aşkın korkusuzluğu ile karıştırmamalı. Birisin de; delalet, aciziyet, korkaklık ve alçaklık vardır. Diğerin de; adanmışlık, kabul ve teslimiyet vardır. Birisi "karanlıklar" makamından bir ilhamdır. Diğeri "nurlar"makamından bir ilham! Elbette ikisi de bir hakikatin farklı farklı renkleri ve yansımalarıdır. Ancak birisin de kibrin ve benliğin alçaklığı, diğerin de imanın tevazu ve zarafeti vardır. İşte her ikisi arasındaki fark şu gölgeler âleminin bir imtihanıdır. Sonuçta belki ikisi de seni hedefe götürür! Ama hedefe alçaklık ve delalet ile varmak başkadır, vakar ve aşk ile varmak bambaşka! Varılan hedef aynı olsa da karşılanma ve ikram aynı değildir!

Evet Allah'ın Kâinatında ezeli bir program her daim tatbikattadır. Bu minval de "senin ol'an elbet sana gelecektir!" Onu durdurmak ve engellemek kimin haddine! Senin olmayanı ise sana kim verebilecektir? O zaman sana düşen sadece kendi önünden çekilmesini bilmen değil midir? Zaten senin olan sana geliyor. Olmayansa kendini yırtıp parçalasan da sana dokunmuyor bile! Hem dostum o hırs, o gözü dönmüşlük, o dilencilik hali de neyin nesi? O ağlamalar, o haykırmalar, o onursuz göz yaşları da neyin nesi? Bir dakika bana hemen ‘Mecnun ile Leyla’ hikâyesini anlatma! Sanırım o hikâyeden bu şekilde davranarak sana düşen pay; sadece Mecnun'un kendini paraladığı ve çöllere attığı hal olsa gerek. Oysa bak bir de o Mecnun'un âşık olduğu Leyla’yı görünce hiç tanımayan bir hali daha vardır! İşte sanırsam aslolan budur. Zira halin tekâmülü ve nihayeti budur. Elbette o rüyalardan o mecazlardan geçmeden de hakikatlere varılmıyor! Ancak Leyla bahçelerinde oynamak ve Leyla'lara paspas olmakla da o rüyalar hiç bitmiyor.

Aslında sana bir şey fısıldamalıyım. Zamanlar hızlandı dostum. Mekânlar hızlandı. Artık o kendini paralama halleri sanki anlamını kaybetti, yerini başka bir şeylere bıraktı gibi! Evet, bu naçizane benim ilhamım. Artık herşey aslına dönüyor, zamanlar dönüyor, mekânlar dönüyor, isimler ve sıfatlar dönüyor. Sanki hepsi kendinden kendine kendini hatmediyor. Geride kalansa gölgelerin cansız ve ruhsuz halleri! Oysa insan'ın sırrı açıldı. “insan benim sırrımdır, ben insanın sırrıyım” sözü de her veçheden hayat ve anlam buluyor artık!

Evet dostum, sen  İnsan-Sın Allah'ın Kâinatında Allah’ın bir ismi, bir görünmesi ve bir manasısın! Sen Kâinatta Allah'ın bir rengi, bir arzusu ve bir sanatısın. İşte sadece bu yüzden değerlisin. Gönlünde hiç bir mekâna sığmayan Rabbini barındırdığın için değerli ve takdire şayansın. Yoksa şu aklını ve endamını değerli sanma! Şu dilencilik halleriyle topladığın maddiyatların, makamların ve unvanların değerli olduğunu sanma! O kendini çok akıllı sanan firavunu ufacık bir sivrisineğin alt ettiğini de sakın unutma. O dünyalar güzeli Züleyha'nın Yusuf'u elde edemeyip düştüğü hırsı ve intikamı da unutma! O dünyalar zengini Harun’un nurlar nuruna karşı durup malıyla ve canıyla kıyamete kadar yer tarafından yutulup yutulup tükürüldüğünü de unutma. Zira aslını ve haddini bilmeyeni toprak dahi kabul etmiyor!

Evet, dostum madem "senin olan sana gelir, sen yeter ki kendi önünden çekil" demiştik. Devam edelim. O zaman bırak da seven seni sen olduğun için sevsin. Bırak da sana gelen şeref ve onurla gelsin. Sonra bunca onursuzluk, alçaklık ve hırsın sonunda ulaşamamak da var! Ulaşıp da tutunamamak var! Hatta yalvar yakar ulaştıklarını elin de tutamamak var! Zira nihayetinde bu halin senin imtihanın olacaktır. Değer mi buna! Elbet yaptıklarının sonucun da utanan ve alçalan sen olacaksın.

Şimdi de gayret ve emek nedir diyorsun değil mi! Hatta klişedir şu laf "insan kendi kaderini kendi yaratır" diyorsun! Heyhat! Gerçekten öyle midir? Hadi o zaman ölmeden bir gün önce tabutunu ve mezarını bir güzel bezeyip süslemelisin. O zaman ölmeden önce eşle ve dostla bir güzel helalleşmelisin! Ah dostum ah bu söylediğin her hal ve ahval için geçerli olmasa gerek! Sana sunulan bunlar değil şu gölgeler âleminin ilizyonlarını geçmen olsa gerek. Yoksa bunca ulu demezdi, “dünya kısacık bir oyun ve oynaştır”, diye! Evet, zamanın ve mekânın sahibi ne zaman dilerse, sana ne kadar ömür ve nimet biçmişse odur alacağın. Hem lütfen bırak da oyunun sahibi oyunun kurallarını kendi dilediğince koysun! Bırak da oyundan kimleri çıkarıp kimleri alacağına kendi karar versin. Hem sen bile kendi gölgeler âleminde dilediğini şu Facebook da bile ekliyor ve siliyorsun ya. Madem öyledir bırak da rabbin kendi oyununu kendi dilediği gibi oynasın. Belki sana düşen bu oyun müddetince en güzel şekilde oyunu oynaman ve kurallara uymandır. Zira hep demez miyiz dünya bir oyundur. Saç çekmece ve su sıçratmaca da bir oyundur ama acaba dünya hakikatinde nasıl bir oyundur. Bunu da iyi bir düşünmeli? Oyun oynarken oyun içinde gerçek oyunu bir yerler de kaybetmemeli!

"SENİN OLAN SANA GELİR SEN YETER Kİ KENDİ ÖNÜNDEN ÇEKİ! L"

Yolunuz ve Bahtınız Açık Olsun

 

Kutay Bilgehan

  

 
Toplam blog
: 35
: 4626
Kayıt tarihi
: 15.01.13
 
 

İzmir doğumluyum, İstanbul'da yaşıyorum. Şirketlere, ' insan kaynakları ve bilişim teknolojileri'..