Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Kasım '13

 
Kategori
Deneme
 

Serbest yazım

Serbest yazım
 

Bon Jour!

Nedense dünyanın çeşitli yerlerinde gezerken kendimi yurt içindeymişçesine rahat hissediyorum ve özellikle kent gelişmiş ve sistematik ise! Paris’te de durum böyle oldu. 2-3 saat geçmeden o ülkeye ait olmuştum bile! Bendeniz ziyadesiyle bambaşka bir kişiliğe dönüştüm. Ben resmen dünya vatandaşıyım!

Evet, böylelikle içimdeki diplomat olma hırsını da öldürmüş durumdayım. Ben zaten ticari ataşeyim yıllardır ve 9 yılı geçti bu durum!

Hem ticari, hem de teknik ilk sözleşmemi hazırlarken henüz 22 yaşındaydım. THY’nin en genç mühendisi sıfatıyla bir uçak motoru tamir sözleşmesi hazırlamıştım 1.5 milyon dolar değerinde! 48 maddelik sözleşmenin tamamı bana ait idi! Teknik anlamda motor bölümünden destek almıştım ve Sadettin bey o zaman keşfetmişti beni ve müteakip 5 yıl içerisinde her en zor durumda birlikte çalışacaktık! En son girdiğim hukuk müşavirleri toplantısından arızasız çıkacaktım bu arada hukuka uygunluk açısından. Hiçbir maddeme itiraz gelmemişti. Ve Fransız motor devi Snecma ile imzalamıştık bu sözleşmeyi.

O günden bu yana tam 20 yıl geçmiş! Dile kolay fakat yaşadıklarımı hatırlamaya kalkarsam altından kalkamayacak kadar olaylı, uzun yıllar!

Yıllardan 96, sabahın üçünde Beşiktaş’ta pek de tekin olmayan bir ara sokaktayız. Karşımda geçmişini bilmediğim bir Amerikalı Craig bana saldırmak üzere fırsat kolluyor. Bel kısmında bir şey var ama ne olduğunu bilmiyorum; bir bıçak mı yoksa bir silah mı? “İlksen ile benim arkamdan ne çeviriyorsunuz” diye soruyor? Saçmalama diyorum, ne çevirebiliriz ki?

Gözleri bir boğa gibi kıpkırmızı! “O sana aşık” diyor, “benim kız arkadaşım sana aşık” diye sayıklıyor!

“Bak” diyorum. “Saçmaladığının sen de farkındasın! İlksen benim çocukluk arkadaşım!”

“Hayır” diyor, “O sana aşık!”…

Bu tarihten 2 yıl ileriye gidiyoruz. İlksen: “Anıl çok özür dilerim! Çok pişmanım söylediklerim için! Bana tecavüz ettiğini söylerken tamamıyla beni ret etmiş olmanın etkisinde, hınçla söyledim! Beni affedebilecek misin?”

İnsanın en yakınındaki kadın, onun dostu, ona böyle bir kazık atar mı? Attı işte! Kadınlık gururu, dostluğunun ötesine geçti ve dostluğunu bitirdi!

O kadar çok kazık yedim ki anlatamam!

Yine zaman içinde dolaşıyorum:

“Anıl, sana dayanamayıp bir şey itiraf edeceğim… Alev, yani senin o müthiş kız arkadaşın var ya!”

“Evet!”

“Senin bu bölüme geçişini o engelledi!”

“Ne demek bu!”

“Ben o konuşurken başkanın yanındaydım. Senin ne kadar uyumsuz ve aşırı zeki bir karakter olduğundan bahsetti ve bölüm içerisindeki tüm dengeleri bozup huzuru kaçıracağına emin olduğunu söyledi. Ve sen bilmiyorsun ama Personel Başkanıyla da cinsel ilişkisi vardı!”

Alev kimdi? Benim hem kankim, hem de bazen sevgilimdi! THY’dan ayrılmama vesile oldu!

Garip!

Kadınlardan hep kazık yemişim!

Allah’tan karım beni hiç arkamdan vurmadı ama benim önümden vurdu!

Bu da bir gelişme!

Zaman içinde incelip ışınlanarak hem geçmişe, hem de geleceğe yolculuk yapabiliyorum!

Hepiniz Richard Bach’ın Martı kitabını bilirsiniz fakat kendisi o kitabın çok ötesinde romanları olan bir yazardır. Muhteşem aşk hikayesini anlattığı “Sonsuza uzanan köprü” ve daha niceleri!

Karısına aşık olup evlendikten sonra uçuk hikayeler anlatmaya başlamıştı. Öyle ki gerçekle sanalı harmanlayıp fütüristik yazıyordu. Her kitabında yeni bir imge kullanır, pilot olmasının avantajıyla yepyeni dünyalara karısıyla beraber yolculuk ederdi romanlarında! Galiba zamandan bağımsızlaşmayı Richard Bach’dan öğrendim ben!

Benim böyle taktığım yazarlar vardır. Mesela son kitabı hariç Ahmet Altan’ın tüm kitaplarını okudum ve “Aldatmak” hariç hepsine bayılırım. Çünkü o kitaptaki kadın karakter gerçekte var olmayan fakat olması muhtemel olan kurgu bir karakterdir. Ve bu karakteri Ahmet bey kendi kafasından yaratıp hikayeleştirmiştir ki ne zaman hatırlasam bu karakteri her daim gerçek olmamasından şikayet ederim! “Kılıç yarası gibi” Osmanlı üzerine yazılmış bence en başarılı romandır!

Keza Ayşe Kulin! Kendisinin hastasıyım. O yalın anlatımla, o karmaşık hikayelerle başa çıkma becerisi! Kendisinin bir numaralı hayranıyım!

Keza Elif Şafak şayet İngilizce yazar ve ehil bir arkadaş Türkçe’ye çevirirse muhteşem eserler ortaya çıkarıyor. Merlott tadında bıraktığı burukluk ve çaresizlik hissi. Bazen düşünürüm Elif’in başına kötü bir şeyler mi geldi gençliğinde diye!

Orhan Pamuk bana göre en kötü Türkçesi olan yazardır. Nobel alması İngilizce’ye çevirenin başarısından başka bir şey değildir! Müze yapmaktan roman yazamaz oldu zaten!

Sevişmeyi anlatabilmek için sevişmeyi iyi bileceksin! Ahmet Altan’ın sırrı budur. Kendisi bir kadın uzmanıdır! Orhan kim, sevişmeyi yazmak kim! Tabii ki bence!

Ben daha şöyle istediğim gibi betimleyemedim sevişmeyi! Romanımda bile çok kısa ve yavan kaldı! Çünkü şiirsel anlatmak istedim. Oysa sevişmek hayvansal bir güdüdür. Kesinlikle şiirsel değil! Bunu bilmeme rağmen bu konuda utanırım. Şayet yazarsam, çırılçıplak kalırım diye korkarım! Ve yazdıktan sonra gerçekten soyunmuş olacağım ve henüz bu kadarına hazır değilim!

O yüzden Ertuğrul Özkök’ü kıskanıyorum ya! O kadar cesareti var ki soyunmak için, kendi yaşına, başına bakmıyor! Çoğu kez müsteşçen gibi geliyor insana fakat niyetinin o olmadığını ben hissediyorum. Asıl amacı Türk toplumundaki cinsellik sorununa ışık tutabilecek doneler vermek. Bildiği sırları anlatarak insanların sorunlu cinsel hayatlarına girip yardımcı olmak! Farkındayım çok iyi niyetli! Sadece alt satırlarını doğru okumak lazım!

Kaçırdığım için yandığım kadınlar var: Berna Laçin, Şebnem Dönmez ve Ayşe Arman! Bu üçünden biriyle evlenmek isterdim! En çok da Berna Laçin’e yanarım! Sebep ise, tanışmama olasılığımız o kadar az ki şu askeri alemde ve o olasılık gerçekleşmiş ve karşılaşmamışız bile! Gerçekten hiç biriyle karşılaşmadım!

Zaman köprüsüyle bambaşka bir yere uzanıyorum; düne! Şirketin sıfır kilometre Fluence’ini almak için Renault Mais’teyim. Bir baktım içeride bana ilk Hyundai’imi satan Burçak var! 2005 yılıydı ve o zamanlar 25 yaşında muhteşem bir genç kadındı. Hem zeki, hem akıllı, hem de muhteşem güzel! İsmimi bilemesine rağmen samimiyetimize istinaden bana hacı der! Ki ben nefret ederim bu ifadeden! Hep onun gençlik iksirine sığınmak isterim. Çünkü kendi gençliğimi hatırlatır. Gariptir değil mi bir erkeğin kendisini genç bir kadına benzetmesi! Ama artık o bile 33 yaşında olmuş! Zayıf kalma takınıtısı olduğu için çocuk doğurmuyor! O hep güzel olmak isteğinde bir bayan tıpkı ben gibi! Ancak ben 37 yaşıma geldiğimde bu isteğimden vazgeçtim! Kadınların beni güzel bulması önemli değildi o tarihten itibaren!

Şimdi önemli olan ve en çok duymaktan hoşlandığım şey:

“Ne kadar iyi bir insansınız Anıl bey!”

Ve zaman şu an itibariyle durdu!

 
Toplam blog
: 631
: 293
Kayıt tarihi
: 10.04.11
 
 

Eric'i külden yarattım. Tamamıyla benim eserim. Söyleyeceği çok sözü, söylemek istediği az sözü. ..