- Kategori
- Tiyatro
Sessiz Sersemler Evi
Bir oyunun tanıtımında “sessiz komedi” diye bir tamlama kullanılıyorsa ne düşünürsünüz? Oyunun süresi de iki saate yakınsa mesela? Doğrusu benim aklıma oyunun gerçekten de “sessiz” olduğunu kastettikleri gelmemişti hiç! Gerçi oyun başlamadan önce ten renginden kesinlikle yabancı olduğu anlaşılan bir seyirciyi gördüğümde şüphelenmeliydim… Ama ben de tek kelime İspanyolca bilmeden çevirisiz İspanyolca oyunlara gitmiş biri olduğum için, kendisinin bir “tiyatro aşığı” olduğunu sandım, meğer değilmiş, meğer onlar gerçeği biliyormuş bir ben habersizmişim! Oyun başladı, bir dakika, iki dakika, beş dakika, yok! Ses yok! Seyirciler arasındaki yaşlı teyzelerden gelen “Aaa bu da ne biçim oyun canım, hiç mi konuşmayacak bunlar” mırıltıları dışında yani… Ah, bir önemli “ayrıntı” daha var: oyuncuların yüzlerini de göremiyoruz! Her birinin yüzünde, oyun kişisinin karakteri ve yaşına uygun kocaman masklar var çünkü! Evet efendim, İstanbul Devlet Tiyatrosu’nun sahnelediği Sersemler Evi adlı oyunda bir saat elli dakika boyunca oyuncular sahnede tek kelime bile etmedikleri gibi mimiklerini de kullanamadılar ama oyunun sonunda ayakta alkışlanacak bir performans sergilediler.
“Sersemler Evi”nin yazarı ve yönetmeni Toby Wilsher. Yirmi üç yıl kadar Trestle Theater Company'nin Genel Yönetmenliğini üstlenen Wilsher, yıllardır mask tiyatrosu üzerine çalışan ve üreten bir isim. Maskların, tiyatronun temel oyununu sergilemeye olanak tanıdığını yani sürekli bir inanma-inanmama (gerçek-değil) gerilimi yarattığını söyleyen Wilsher bu konuda “The Mask Handbook” (Mask Elkitabı) adlı bir kitap da yazmış. Wilsher'ın masklarla saplantılı bir ilişki geliştirdiğini düşünebilirsiniz ama o 2004'te BBC'ye verdiği bir röportajda bu durumu şöyle açıklıyor : "Sahnede izlediğiniz şey bir müzikal, fars ya da başka tür iyi bir oyun olabilir ama artik hepimiz projelerimizi görsel bir çağda yaşadığımızı bilerek geliştirmeli ve oynamalıyız". Aynı röportajında, Gladyatör, Titanik, Karayip Korsanları gibi filmlerin başarısından da etkilendiğini belirten Wilsher, bu filmlerinin hikâyelerinin "modern" olmamasına karşın hepsinin bir tarza sahip olduğunu ve çağımızla uzlaştığını da söylüyor. Türkiye’de bir Wilsher oyunuyla ilk karşılaşmamız 1997 Aralık ve 1998 Ocak aylarında "Sersemler Evi" oyununun ilk haliyle gerçekleşmiş. Oyunun Türkiye uyarlamasına kadar geçen süreçte başına neler geldi bilinmez ama sonunda uzun soluklu bir şekilde karşımıza çıktığı için pek memnun oldum şahsen:)
Bu kadar laftan sonra gelelim oyunun konusuna... Daha önce Hollanda (Amsterdam) için tasarlanıp sahnelenen bu oyun İstanbul’a taşınınca yeniden kurgulanmış. Olaylar dört katlı bir binada geçiyor. Binanın en büyük özelliği bundan yıllllaaaaarrrr yıllar önce batan bir geminin üstüne kurulmuş olması. Hayır efendim, bina yüzen ev filan değil. İstanbul’un doldurulan sahil yollarından birinde sadece. İşte o batan gemide kalan tayfalardan ikisinin hayaleti bina sakinlerine eşlik ediyor oyun boyunca. Hayaletlerin amacı, intihar eden bir kiracının ruhunu huzura kavuşturmak. İntihar eden kiracının kalbinden kendisinin melek şeklinde küçük bir kopyası çıkıyor ve kanatlarını pır pır çırpıp uçup gidiyor pencereden. Böylece n’oluyor? “Ruh özgürleşmiş, ferahlamış, huzura ermiş oluyor”:) Anlatırken son derece basmakalıp görünse de sahnede bir o kadar yaratıcı bir uygulama söz konusu, bunu da hemen belirtmek isterim:)
Binanın diğer katlarında yaşlı bir kadın, evli bir çift ve binaya yeni gelen bir yabancı oturmakta. Oyun boyunca bina sakinlerinin birbirleriyle ilişkileri, çiftin kendi içinde yaşadığı çekişmeler aktarılıyor. Oyunun konusundan başka unsurlar daha ön planda olduğu için, konu sadece oyunun akışını sağlayan yardımcı bir unsur olarak kalıyor bile denebilir. “Sersemler Evi”ni, oyunun sonunda ne olacağını öğrenmek için seyretmiyorsunuz aslında, sonraki sahnede neyle karşılaşacağınızı bilmek için seyrediyorsunuz. Hem oyunun akıbeti hem de oyuncular için son derece zorlayıcı bir nokta aslında bu. Elinizde, seyircinin ilgisini canlı tutacak bir olay örgüsü yok. Sahip olduğunuz tek şey oyunculuğunuz, onda da konuşma şansınız yok ve tüm mimikleriniz maskın üstündeki tek duyguyla sınırlı. Buna karşın, oyuncuların hepsi, o basmakalıp ifadeyle söylersek eğer, “övgüye değer bir oyunculuk sergiledi” :) Özetle şa-ha-ne oynadılar, ellerine sağlık:)
İstanbul DT'nin sayfasında dekorların kim tarafından hazırlandığı belirtilmemiş, yine de kendisini dekorun işlevselliği ve yaratıcılığından ötürü kutlamak isterim. Dört kat, sahnede tek bir katta birleştirilmiş. İki tarafta bulunan merdivenler, kimin hangi kata gittiğine göre inen ya da çıkan merdivenler oluyor. Dekorda fiziksel bir değişiklik yaşanmadığı için seyircinin dikkatini sürekli canlı tutmasını gerektiren bir düzenleme aslında, ancak bunu bir zorluk olarak değil de kendinizi sınadığınız küçük bir oyun olarak düşünebilirsiniz. Oyuncuların aynı mekânda bulunmasının gerektiği sahnelerdeyse trafik çok ustaca ayarlanmış ve ayrıntıların üzerinde özenle durulmuş. Örneğin üçüncü katin penceresinden aşağıya bir şey atıldıysa ve hemen ardından birinci kattaki yaşlı kadının sahnesi varsa, atılan nesneyi düşerken de görebiliyorsunuz.
Seyircinin ya çok seveceği ya da nefret edeceği oyunlardan Sersemler Evi. Bu arada şunu da belirtmeden geçmeyelim; oyunculardan esirgenen sesin boşluğu müzikle dolduruluyor; klasik müzik örneklerinden Mazhar Alanson’un “Yandım Yandım”ına, popüler rock parçalarından arabesk şarkılara uzanan bir müzik zenginliği var oyunda. Müzik kullanımının tek işlevi seyircinin dikkatini çekmek değil, aynı zamanda komedi unsurlarından birini de oluşturmuş müzik. İstanbul DT'nin internet sayfasında bir seyirci, “Yandım Yandım”ın o kadar uzun çalınmasından hoşlanmamış gerçi ama iki saat hiç ses çıkmayan bir oyunda seyircilerin koşarak kaçmalarını engellemek için o kadarcık “sanatsal kayma”yı hoş görebiliriz herhalde?
Hepinize iyi seyirler;)
Sersemler Evi
Yazan: Toby Wilsher
Rejisör: Toby Wilsher
Beden dili: James Greaves
Kostüm: Medine Yavuz
Işık: Önder Arık
Reji Asistanları: Levent Güner, Erkan Taşdöğen
Mizansen Metni ve Prodüksiyon Çevirisi: Selen Korad Birkiye
Oyuncular:
Mehlika Balkan
Erkan Taşdöğen
Burak Karaman
Mustafa Uğurlu
Kubilay Karslıoğlu
Tülin Özen
Toby Wilsher’ın yazıp yönettiği başka bir oyuna (The Adventure of the Stoneheads) ait olan resim http://www.markjonathan.co.uk/stone.html adresinden alınmıştır.