Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Haziran '08

 
Kategori
Blog
 

Sevdalandım

Sevdalandım
 

Peki, itiraf ediyorum bu da THK aktivitesi(!)


“Size söz verdiğim gibi” diyordu Barış Kaptan, ona “kaptan” dememe aldırmadan, “Söz verdiğim gibi, elinizi uzatıp bulutlara dokunabilirsiniz”

Evet, ben planörün ancak bir el sığabilecek kadar küçük olan o penceresinden elimi uzatıp bulutlara dokundum. Griydi bulutlar, yüklüydü; hiç sevmem griyi ama bu mavideki griyi de sevdim. Tıpkı Körfez’imin mavisindeki griyi sevdiğim gibi.

Siz hiç çocukluğunuzda kasnaklı uçurtma uçurdunuz mu? Hani kargıların uzunlamasına kesilip de, iki tanesinin sağlam bir iple çaprazlama bağlanıp, üçüncüsünün de o çapraza tam ortadan enine tutturulduğu. Sonra da kargıların uçlarının iple birbirine bağlanıp, olasılıkla tutulan futbol takımının renginde bir naylonun biraz büyük bir altıgen şeklinde kesilerek, iplerin altından geçirilip kenarlarından yapıştırıldığı. Ve altıgenin üst köşelerine bağlanan uygun uzunluktaki ipin tam ortasından bir başka iple bağlanıp, öbür ucunun da ortaya bağlandığı ve en sonunda iplerin tam ortasına, salıverildiğinde uçurtmayı uçuracak bir topak ipin ucunun tutturulduğu; uzun, havalı bir kuyruğu olan uçurtmalar.

Nasıl uçururdunuz o kasnaklıyı? Bir arkadaşınız varsa tutardı kasnaklıyı, yoksa yere koyardınız kuyruğunu düzelterek ve siz geri geri elinizdeki ipi koy vererek giderdiniz önce, yeterli mesafe olduğuna inandığınızda da koşmaya başlayarak, gözünüz arkada hızla çekerdiniz ipi ve uçurtma havalanıverirdi. Sonra siz de onun peşi sıra mavilere uçardınız...

Bu kez ben, uçurtmanın peşi sıra değil, adına planör denen ve ince uzun bir uçağı andıran, sadece rüzgârın gücüyle uçan kocaman bir uçurtmanın ortasına kurulup bir güzel uçtum! Yani sevgili pilotum Barış uçurdu beni. Planörün ön koltuğu benim gibi konuklara ayrılmıştı. Sahadaki genç kanatların yardımıyla büyük bir keyifle ve heyecanla ön koltuğa oturdum. Yapmaman gereken şeyleri ve yapabileceklerimi anlattı bana aydınlık yüzlü bir genç kız, kemerlerimi sıkı sıkı bağladı ve sonra pilot arka koltuğa oturdu. Onun da söyleyecekleri vardı; güvenli bir uçuş için gerekli olan. Açık olan şeffaf kapak kapatıldı üzerimize ve pilotun komutuyla planörün ucuna bağlı ip gerildi birden. Birkaç kilometre uzaktaki bir araç bizi çekmeye başlamıştı ve sonra tıpkı bir uçurtma gibi havalanıverdik! Yükseldik… yükseldik… Pilotun ipi bıraktığını hafif bir düşüşle yaşadığım boşluk duygusundan anladım. Ardından tekrar yükseldik; döne döne… bir kartal gibi. Ve sonra…sadece mavi. Sadece gökyüzü… Giderek, ufuktaki mavinin kendine has o güzel renginin yerini, daha yükseklerde tüm berraklığıyla muhteşem bir mavi aldı. Ve ben o maviye tutulup kaldım, sesim soluğum kesildi. Gri bulutlara ne zaman daldık anlamadım. Pilotun sesiyle kendime gelip, bulutlara dokundum. Havalanmadan hemen önce Barış Pilot bana; “Unutamayacaksınız bu uçuşu, üzülmeyin fotoğraf makinemi unuttum diye, aklınıza kazınacak bu uçuş ve söz veriyorum bulutlara dokunacaksınız” demişti. Havacı sözüydü; yerine getirmişti.

Yere ayak bastığımda henüz uçmamış hatta uçma cesaretini gösteremeyen arkadaşlarım, “nasıldı” demeden daha, ben ağzım kulaklarımda anlatınca yaşadıklarımı… herkese bulaştırdım coşkumu, heyecanımı ve hepsi planöre binmenin derdine düştü.

İlerleyen saatlerde akrobasi hareketleri yapan bir planörü hayran hayran seyrederken, Talip Abi “Yapmak ister misin?” dedi. İnanılmaz ama ikinci kez planöre binebilecektim ve üstelik akrobasi hareketleri yapacaktı pilotum! “İsterim” dedim hiç düşünmeden. Ve uzadıkça uzadı zaman. Sonunda tekrar uçurtmadaydım. Bu kez daha çok yükseldik. Bu kez daha çok maviye kesti ortalık ve Metin Pilotun, akrobatik hareketlere başladığını kuleye bildiren sesiyle birden planörün burnu havaya kalktı ve bütün dünya benim etrafımda döndü, basıncı hissetmemle birlikte kendimi baş aşağı buluverdim; yeryüzü bütün yeşiliyle aşağıda uzanıyordu. Birkaç saniye hareketsiz kalmanın getirdiği sessizlikten sonra bu kez tam tersine bir hareketle karşımda sadece sonsuz mavi bir gökyüzü kaldı. Saniyeler süren o sessizlikte yaşadığımı anlatmak… Zor. Sanki… sanki sonsuzlukta olmak gibiydi. Sanki maviye karışıp kaybolmak gibiydi.

İşte ben, tüm seslerin kesilip sonsuz mavi ile daha ilk baş başa kaldığımda; gökyüzü mavisine sevdalandım. Hem de ne sevdalanma! Gel de iflah ol, olabilirsen.

Benden çok farklı bir bilinçle bu memleketin gökyüzü mavisine sevdalanan ve THK İnönü kampında yaşadığım iki günde, bu sevdalarından asla vazgeçmeyeceklerinden bir kez daha emin olduğum ve güvendiğim;

TÜRK HAVA KURUMU ÇALIŞANLARI:

SELAM OLSUN SİZE!..

SONSUZ SEVGİ ve SAYGILARIMLA.

Naçizane: Mavi.

 
Toplam blog
: 210
: 3227
Kayıt tarihi
: 29.03.07
 
 

Yazmak... Öyle güzel, öyle hoş ve öyle derin bir eylem ki!.. Olmazları bile oldurabiliyorsun. "Ke..