Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

08 Mart '09

 
Kategori
İlişkiler
 

Sevgili bezdirme yolları - yemek faslı

Sevgili bezdirme yolları - yemek faslı
 

Uzun sayılabilecek bir aradan sonra ilişkileri deşme operasyonuna geri dönüyoruz. Bugünkü konumuz ise, ilk yemeklerini afiyetle yiyen genç çiftimizin yemek faslıdır.

Yasal Uyarı: Uzman olmadığım konularda ordinaryüs kıvamında fikir beyan etmek yapıma aykırı olduğundan dolayı, yemek faslının büyük bir kısımını kız tarafıdan anlatacağım.

Restauranta girdiği dakikadan beri Prens Adayına çaktırmadan tuvaleti keşfetmeye çabalayan kızımız bu ufak çaplı krizi aştıktan sonra, rahatlıkla geceye devam edebilmenin haklı gururuyla kendini muhteşem gecenin akışına bırakacaktır. Yeni başlamak üzere olan ilişkilerde önemli konulardan birde, yemek faslının sorunsuz atlatılmasıdır. Bu aşamada her iki taraf da olağanüstü bir çaba harcayacaktır, bundan şüpheniz olmasın!

Doğuştan asil bir ailenin üyesi olan kızımız, sonradan öğrenmediği, genlerinde taşıdığı zerafet sayesinde masada bir prenses edasıyla durmaktadır. Kızımızı tanımayanlar için ufak bir ayrıntı daha vermek benim yazar olacak borcumdur: kızımızın hayatı 500 odalı saray yavrusunda geçmiştir ve uyulması gereken tüm görgü kurallarını, 18 yaşında sosyeteye takdim edilmeden çok önce pratiğe dökerek alıştırma yapma fırsatını yakalamıştı. Sosyeteye takdim edilme geleneği bu tarz asil ailelerde moda olduğundan dolayı, bu özel güne hazırlı 1 yıl önceden başlar. Zira 500 odanın detay temizliği en son prenses kızımızın annesinin sosyeteye takdim edilme zamanında yapılmıştı, ve temizlenecek baya bir oda mevcut.

Gerçek durumun özeti: Üç oda ve bir salondan oluşan evlerinin en küçük odasına sahip olan kızımız görgü kurallarını gayet iyi biliyot olsa da, bu kuralları yalnızca toplum içerisinde uygulamaktadır. Tanrı aşkına her akşam evde yemek yerken son derece zarif ve yavaş bir şekilde yemek yemek hangi allahın kuluna zevkli gelebilir ki!Ayrıca hatırlatmak isterim ki, insanoğlu yaşamının ilk evrelerini mağrada, avladığı hayvanları el ile parçalayarak yemişlerdir. Bu görgü meselelerini her haltı icat edip yapacak bir şey bulamadıkça ortaya çıkarıp hayatımızı karmaşık hale getirdik. Ne yani 4 çeşit çatal olmasaydı güzelim yemekleri afiyetle mideye indiremeyecek mıydik?
Hepimizin hayatında var olan bu acı gerçeği sert bir üslupla dile getirdikten sonra sizlere kızımızın ev halinden ufak bir özet vermek isterim: Prensesleri aratmayan kızımız aslında evin içerisinde sıradan bir kızdır. O upuzun, dümdüz ve parlak saçları evdeyken gayet yağlı ve düzensiz olabiliyor. Hatta kullanımı kolay diye bu saçlar sımsıkı toplanır. Ayrıca sizler mağazalarda o saten veya ayıcıklı gecelikleri, süslü bornozları görün, kızların çoğu evde eşofman takımlarıyla takılmayı tercih ederler. Bu eşofmanların diz kısımı genellikle çıkmıştır, ve üzerlerinde giyidikleri t-shirtler de vaktinde sokakta giyilen, fakat zamanla eskiyip yıpranan t-shirtlerdir. Bu durum kızımız için de gayet geçerli olup, siz beylerin fazla hayala dalmamanızı rica ediyorum. Ayrıca kızlar depresyonda olduklarında, özellikle kış mevsiminde polar bir battaniyeyle evin odaları arasında seyhat ederek, çekirdek ve kahve-çay kombinasyonuyla hayatlarına devam etmektedirler. Televizyon kumandası da onları hayata tutan önemli bir unsurdur. Telekomunikasyon şirketlerinin sağladıkları avantajlı paketler sayesinde de yine kendileri gibi bunalımda olan arkadaşlarıyla saatler boyu konuşarak, içlerinde biriktirdikleri olumsuz enerjiyi yok etmeye çabalamaktadırlar. Ayrıca Cosmopolitan, Marie Claire ve bilimum dergilerin aşk testlerini çözerek gelecek muhtemel güzel günler hakkında bilgi sahibi olmaya çalışırlar. BU versiyon kızlarımızdan bazıları da annelerine yardım ederek iyi bir ev kızı olduklarını da kanıtlayabiliyorlar. Yemek faslını da özetleyecek olursak eğer, kızlarımızın yemeklerini genellikle kocaman bir tabağa tıkıştırmak süretiyle, televizyon karşısında yediklerini söyleyebilirim. Bu sahneyi hayal etmenizi tavsiye etmiyorum, zira karşınıza çıkacak olan tablo pek iç açıcı olmayacaktır. Ziyadesiyle, elleri ve ağzı yağ içerisinde, kocaman lokmaların hızlıca, çiğnenmeden mideye indirildiği ve arada Cola'dan kocaman yudumların alındığı bir sahnedir. Yalan söylemeye gerek yok bizlerde sizin gibi gayet vahşi yaratıklarız. Ayrıca buzdolabından çıkartılan su şişesinden su içeriz, ama sıra size gelince iğrenir ve demediğimizi bırakmayız. Aynı şekilde diş macununu tüpün tam orta yerinden sıkar fakat erkekler yapınca dırdırımızla adamı öldürürüz. Anlaşılmaz yaratıklar olduğumuzu söylemiş miydim?



Yemek Faslı'na Dönüş:

Kızımız ve kızlar hakkında yeterinde bilgi verip cinsimi rezil ettikten sonra, tekrardan kaldığımız yere dönebiliriz sanırım. En güzel masada oturan genç çiftimiz yemek siparişlerini vermek üzeredir. Kızların geneli olmasa da, pek çok kız aslında içkiden anlamaz. Hatta genellikle gittikleri mekanlara göre en kolay içki tercihini yaparak bu zor kısımı başarıyla atlatmaya çalışırlar. Örneğin akşam yemeğinde şarap seçilir, bir gece klübünde vodka, bir barda bira söylenebilecek en kolay seçimlerdir. Ancal bu seçimlerin içerisinde şarap kısımı yine de zordur. Kırmızı veye beyaz şarap seçmek yeterli olmuyor ne yazık ki, bir de bu meretlerin üretim yılı, söylenemeyen fransızca adları ve içme adetleri mevcut. En son randevumda şarabın aslında oda sıcaklığında içildiğinde öğrenmiştim ve bu bilgiyi gördüğünüz gibi unutmadım...
Yemek seçmek ayrı bir zorluktur ve iki taraf da seçimi yaparken diğerine yakın bir tercih yapmaya çabalar. Halbuki rahat olmak varken neden kasılınır bilemiyorum. Kızımız yemeğini seçerken, özellikle dişlerin arasında konaklayabilecek maddelerden uzak durmaya çalışır. Ama et seçilirse ki genellikle et seçilir, şansı yok, dikkatli yemek zorundadır.
Siparişlerini başarıyla vermiş olmanın rahatlığını taşıyan genç çiftimiz, artık rahatlıkla konuşulabilecek uygun bir konu arayışına girerler. Kısmete bakın ki her ikisi de aynı anda konuşmaya başlayarak, "Hayır sen söyle, hayır sen söyle" kibarlığına başlamışlardır. Halbuki hepimiz biliyoruz ki ilişkilerin ilerleyen evrelerinde bu olay, "sen su ben konusacağıma" a dönecektir. Çiftimizin bu kibarlık gösterisi sürerken, garson ekmek ve zeytinyağından oluşan muhteşem aperatifi getirip masaya bırakmıştır ve seçilen şarabı kadehlere konulmaya başlanmıştır. Şarabın ilk denemesini yapan çiftimiz"harika, ola, süper" kelimeleriyle şarabın onayını vermeye çabalarlar. Zira o anda tek istedikleri şey başbaşa kalabilmektir. Bu isteğe rağmen nedense garsonlar da her seferinde masada oyalanıp çiftleri gıcık ederler!
Kızımız yemeğin ilk dakikalarında tedirgin ve heycanlı olsa da, içilen her bir yudum şarabın da etkisiyle boncuk gibi dişlerini göstererek, erkeğin söylediklerine gülmeye ve gözlerini kocaman açarak onu dinlemeye başlar. İlişkinin ilerleyen evrelerinde ise genellikle her iki tarafın duvarlarla konuştuğunu belirtmeme gerek yok sanırım:)
Yemeğin gelmesiyle hem kızımız hem prens adayımız konuşmaya ara vermiştir ve bir türlü kesilemeyen etleri parçalamaya adamışlardır kendilerini. Burdan yeniden işletme sahiplerine sesleniyorum: lütfen kesen bıçaklar kullanınız, lütfen:)
Evde yemeklere açlar gibi saldıran hanım kızımız, burda açlıktan ölüyor olsa bile ufak parçalar halinde yiyerek, kibarlığıyla prens adayını etkileme çalışmalarına tam gaz devam etmektedir. Halbuki içinde ki şeytancık da doyasıya yemesi için onu dürtükleyip duruyor. Ufak parçalar halinde, yavaş yavaş yenen hangi yemeğin tadı çıkar söyler misiniz?Hatırlatırım bir mağaralardan gelen yaratıklarız!
Kızımız ufacık porsyonlarda gelen yemeği 2 satte yediği için doymadığından dolayı, mide gurultusunu bastırmak için tatlı yemeye evet demiştir. Tabii bu tatlı yenirken de zerafet ve kibarlık elden bırakılmaz, tatlıyı iki kaşıkta siliğ süpürme hevesi itinayla bastırılmaya çalışılır:)

devamı sonra....
 
Toplam blog
: 125
: 1808
Kayıt tarihi
: 24.05.07
 
 

Bir gün elle tutulabilen, mürekkep kokusu içine çekilebilen GERÇEK bir gazetede köşe yazıları yaz..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara