- Kategori
- Gündelik Yaşam
Sevmek
Sevgi üzerine düşünüyorum. Dedem ve anneannemi düşünüyorum. Ortanca kızları olan anneme Sevgi adını koyarken neler düşünüyorlardı acaba? Zaten 44 yaşında çok genç yaşta ölen dedemi görmedim ama anneanneme de sormadım hiç. Sormak aklıma yeni geliyor. Ve şimdi yine çok geç.
Antalya’dayım. Kendimi Facebook’ta yazarken bulduğum üzere babamın babası olan dedemin alay komutanlığı yaptığı, babamın doğduğu ve halamın öldüğü şehirdeyim. Antalya Lions Kulüplerini Lions 118-R Yönetim Çevresi Genel Yönetmen Ziyaretleri var. Bu kulüplerden bir tanesi olan Antalya Lions Kulübü ile benim dönem başkanlığını yaptığım Fethiye Lions Kulübü aynı bölgeye bağlı. Ben de bu nedenle Antalya’ya gelerek katılmak istedim. Yüreğim istedi.
Antalya her gelişimde şaşırtır beni biraz ve hep babamı hatırlatır. 2004 yılının öncesinde neyi hatırlatırdı doğrusu şimdi bilemiyorum. Babamın yaşamın yeri olan bir şehir olması dışında doğası ile de babamı hatırlatır Antalya bana. Babamın sevdiği bir doğası olduğu için değil. Dağ ve deniz, en güzel doğa, derdi babam ama sanki yüksek heybetli dağlar ve deniz babamı da tarif eder sanki. Antalya gibidir sanki babamın ruhu. Bazen güneşle parlayan çarşaf gibi bir deniz, ama her zaman arkasında yüksek dev ve kuvvetli dağlar. Biraz korkutucu, biraz heybetli, insanı etkileyen dağlar. Dev bir deniz, sakinliği içinde bile kuvvetini unutturmayan bir deniz. Geniş, sınırsız.
Fethiye’de de benzer bir manzara vardır. Fethiye Körfezinde deniz belki aynı sınırsızlık hissini vermez ama geniştir, ferahtır, biraz daha şefkatli görünür belki. Yüksek dağlar Fethiye’nin etrafını sarar, yüksektirler ama aşılmazlık hissini vermezler sanki. Antalya’da doğa büyük insan çok küçük görünür bana. Fethiye’de ise kimi fırtınalı günlerde doğa yüreğimi titretse de sanki yaşam kaldırabileceğim hissini veren bir ağırlıktadır. Babam gibi ben de dağ ve denizi bir arada seviyorum bu kesin. Ruhumn kaldırabileceği dereceleri farklı günlerde farklı olsa da.
Antalya’dayım. Yoğun iş günlerimin arasında bir mola bu iki gün. Bir yandan evraklarım, bilgisayarım yanımda, çalışıyorum. Diğer yandan zihnim farklı dünyalara seyahat ediyor. Farklı yerlerde olmayı seviyorum. Gözümün önündeki manzaranın değişmesini seviyorum.
Farklı şehirlerde farklı Zeynep’ler belirir. Şehirlerin ruhu mu benim ruhumu etkiler yoksa farklı parçalarım ile mi birleşirim bilmiyorum ama farklı şehirlerin aynalarında farklı Zeynep’ler çıkar karşıma. Sanki bunu da severim. Bilmediğim, görmediğim, unuttuğum yönlerim ile karşılaşırım. Bazen beş yaşındaki Zeynep güler odanın içindeki aynadan, bazen yabancı bir bakış şaşırtır beni. Bazen yüzlerce yıldır parçası hissederim içinde durduğum mekânın, bazen adını koyamadığım hisler kaçmak ister kaçamayacağını bilerek. Farklı şehirleri severim ben. Macerayı severim. Babamın da macerayı sevdiğini bilirim, yıllarca Türkiye’nin farklı köşelerinde şantiyelerden şantiyelere koşarken toprağın onu beslediğini bilirim. Antalya’yı sevdiği kadar, dünyanın farklı köşeleri de gezmeyi, bazen bir mezranın kenarında durup arabadan inerek havayı solumayı ne çok sevdiğini, bastığı toprağa sonsuza kadar ait hissettiği, bazen beş yıldızlı bir otelin çay saatinde piyanonun seslerinde ruhunu bulduğunu, Avrupa’nın sanki hepsine ait olduğu hissini veren şehirlerinden bir tanesine gezerken başka bir yere ait değilmişçesine var olabildiğini. Ama ömrünün çok daha büyük kısmını bu ülkenin bilinen ve hiç bilinmeyen köşelerinde geçirdiğini.
Babamı özlüyorum. Çok. Bir yandan ulaşılamayan diyarlarda. Bir yandan hemen yanı başımda. Neredeyse her zaman. Babamı özlüyorum. Ve ayrılık derin bir acı olsa da özlemek de güzel. Özleyebilmek.
Antalya’dayım ve yüreğim sevmek istiyor. Güneşle parlayan, sonra bir anda bulutlanan, tekrar açılan, parlayan ve kararan gökyüzü ile Antalya’yı sevmek istiyor mesela. Şu anda Antalya’da olmayı sevdiğim kadar. Aynadaki sanki babamın gözlerinden gördüğüm Zeynep’i sevmek istiyorum. Günahımla sevabımla. Bilmeyerek yaptığım hatalar geliyor aklıma. Ve merak ediyorum bilerek yaptığım neler var.
Karşıma çıkan bir insana sevgi ile bakabilmek bir hayal mi düşünüyorum bazen. Yoksa tek gerçek mi? Karşıma çıkan her insanın kaderimde yazılı olduğuna inanıyorsam eğer hepsine beni sevdikleri için razı olmadılar mı benim yazımda yer almaya?
Antalya’da cesur hissediyorum nedense. Kendimle yüzleşmek için yeterince kuvvetli. Kendime sabırlı, kendime şefkatli ve hoşlanmadığım resimlerime bakmaya hazır.
Yarın İstanbul’a kalkacak uçağım beni hangi duygu hallerine taşır bilmiyorum ama bugün için zamanın dakikaları olmam gereken yerde olduğunu hissettirecek kadar yavaş ilerliyor. Nefes alıyorum veriyorum. Alıyorum, veriyorum. Sanki dört bir tarafa dağılmış parçalarım bugün birleşebiliyor. Yanımdaki sessiz fısıltı “Hoş geldin kızım”, diyor. Yok, daha çok “Seni seviyorum kızım, ” diyor. O ses belki bana hep sesliyor. Ruhum bugün uzun zamandır olmadığı kadar çok yaşama, babama ve bu şehirdeki zamana şükrediyor.