- Kategori
- Blog
Sıcağını alın, sıcağınızı verin...
4, 5 yaşında oğlum; huysuzluğu üstünde. Yüzünü yıkamak istediğimizde, soğuk ise hava bir de; sitem eder; "sıcağımı alıyorsun" der. Keyfi yerindeyse eğer, "sıcağımı vereyim mi?" diyerekten kucaklar üstüne… İki eliyle yüzünüzü okşamasıdır "sıcağını vermesi".
Başka yazılarda, şiirlerde okuduğumu anımsamıyorum, oğlumun yaratıcılığına veriyorum; demek çocuklar da bulabilir imgelem!
İmgelemi bol yazıları seviyorum, yazma zamanlarımda okuyamıyorum; başkasının imgelerini istemeden "çalmak"tan korkuyorum. Okumalarım, kendi tümcelerime dönüşme sürecini tamamlamadan yazamıyorum.
Milliyet Blog’un ilk reklamlarını anımsıyorum; ilk gördüğümde henüz yayına başlamamış, ama bende heyecan kıpırtısı oluşmuştu; sonrasında özelimi, kitap haline getirmeyi düşündüğüm projelerimi, bilinmez dünyaya açmaktan imtina etmiştim.
Zaman ne kadar da hızla akıp geçmiş… Blog okumayı zaman kaybı olarak görmüş; hiç blog okumamıştım; mayıs ayında elektronik postama düşen MB çağrısına değin.
Duygu yoğunluğu akabinde küçük bir deneme, sonrasında yine kendi kabuğuma çekilme; derken, Ankara Ulus’ta ortaya çıkan korkunç manzara ve "ölüm severlik", beni başka kulvarda akıntıya sürükledi; yazdım, kendime yazdığım bir başka yazımla birlikte MB’da paylaştım.
Çocukken oynadığım kağıttan bir gemi ve onun akan su üzerindeki seyri; bakakalır yarıştırırdık gemileri. MB’da çıkan yazıların seyrini de kağıt gemilerime benzetirim; ne kadar da özenerek yapar, boyar adımızı yazardık kağıttan gemilere; sonrasında su üzerindeki seyrini izlerken keyiflenir, eriyip dağılmaları hüzünlendirir; tüketirdi tüm emekleri ve sevinçleri.
Tüketim çağında yaşıyoruz! Ne kadar da çok tüketiyoruz; çabuk tüketip atıyoruz. Oysa yazarken, düşünürken, kurgularken ne emekler verdiniz; paylaşmak istemiştiniz…
Boris Vian diyor ki: "Yalnızlıktır dininiz… / Örneğin bir trenden, istediğiniz yerde ininiz".
Boris Vian misali yazılarımızın seyrini izlerken mi ölmeli?…
Zamanımın büyükçe bir kısmı blogları okumakla geçer oldu, ne kadar da güzel bloklar varmış meğer; dokunulmak, "sıcağını vermek", "sıcağınızı almak" isterler…
Sıcağını almalı, sıcağını vermeli blogları okuyan…