- Kategori
- Öykü
Sihirli sözcüklerin sırrı
1
Erkin denizde yüzüyordu. Birden bir mesaj sesi duydu. Acil bir siren sesi gibiydi. Hemen sudan çıktı ve cep telefonuna doğru koştu. Mesaj Atlas Okyanusu’ndan geliyordu. Hesaplamalara göre yarım saat sonra orada olmaları gerekiyordu. Topu topu yarım saatleri vardı yalnızca!
Hemen Özgür’ü aradı Erkin:
-Özgür!
-Efendim Erkin.
-Ayça’yı ara, beş dakika sonra yat iskelesinde buluşalım.
-Tamam.
-Acele et, zamanımız çok dar!
-Merak etme.
-Ha, Aytekin abiye de haber ver, sürat teknesiyle bizi denize bırakıverecek.
-Söylediklerini hemen yapıyorum, dedi Özgür.
Özgür, önce Ayça’yı aradı.
-Ayça acil görevimiz var, yat iskelesinde buluşalım.
-Hemen geliyorum, dedi Ayça.
Özgür bir yandan hazırlanırken bir yandan da Aytekin abisini arıyordu:
-Alo, Aytekin abi!
-Acil bir görev mi var yine, dedi Aytekin.
-Evet, abi.
-Hemen geliyorum.
2
Özgür yat iskelesine geldiğinde Aytekin abisinin orada beklediğini gördü. Uzaktan Ayça göründü. Aytekin :
-Erkin de geliyor işte, dedi.
Yitirecek zamanları yoktu. Hemen sürat teknesine doluştular.
-Aytekin abi, sana da çok teşekkür ederiz, bizi hiç kırmıyorsun.
-Ne demek çocuklar, ben size inanıyorum. Önemli bir işiniz olmasa beni arar mısınız hiç?
-Sağ ol, Aytekin abi, dedi Erkin.
-Anlatın bakalım, bu kez acil göreviniz ne?
Ayça ile Özgür de Erkin’e baktılar.
Onlar da görevlerinin ne olduğunu henüz bilmiyorlardı!
-Kusura bakma, dedi Erkin. Bu kez görevimiz gizli. Sana söz dönüşte anlatacağım.
-Peki, öyle olsun bakalım!
Aytekin, tekneyi hızla açık denizin ortasına doğru sürerken, yine aynı yere mi gidiyoruz, diye sordu.
Erkin, soruyu gayet ciddi ve düşünceli yanıtladı:
-Evet, Erkin abi.
Ayça ve Özgür’de Erkin’in bu ciddiliği karşısında gözlerini ciddi bir şekilde ufka doğru dikmişlerdi.
Kendilerini zor bir görevin beklediğini anlamışlardı.
Deniz sanki onları bekliyormuş gibi uysallaşmış, kucağını onlara açmış gibiydi.
3
Önce Ayça atladı tekneden. Güneydeki Çıngal Dağı’nın zirvesine baktı önce. Sonra, Doğudaki Mendoros dağının zirvesini gördü. Sırtını Kuzeye verince Batıdaki Kızılcık Adası’nın zirvesini de gördü. Sağ kolunu kaldırdı, işaret parmağını gökyüzüne uzattı, tengene menge çegente, diye bağırdı.
Bağırır bağırmaz üç zirveden ışık parmağında buluştu. Bütün vücudunu ışıklar kapladı. Teknedekilerin gözü kamaştı. Işık söndüğünde Ayça değişimini tamamlamıştı.
El ve ayak parmakları uzamış araları perdelenmişti.
Beli iyice incelmişti.
Boynu biraz uzamış ve solungaçlar oluşmuştu her iki yanında.
Yüzü başına doğru kaymış ve alnından bir metreye yakın bir boynuz çıkmıştı.
-Ben hazırım, dedi.
Sıra Özgür’deydi. Denize atladı aynı noktaya geldi ve parmağını gökyüzüne uzatarak o da bağırdı:
-Tengene menge çegente!
Aynı değişimleri o da yaşadı.
Sıra Erkin’deydi artık.
O da aynısını yaptı.
Aytekin abilerine hoşça kal, derken o da onlara el sallıyordu.
Üçü birden denizin derinliklerinde kayboldular.
4
Şimdi size, tengene menge çegente’yi anlatmazsak olmaz.
Bu öykü, Ayça, Özgür ve Erkin’in sihirli öyküsüdür çünkü.
Günlerce bunun etkisinden kurtulamamış, ne olduğunu anlayamamışlardı.
Üç arkadaş bir gün deniz kıyısında oynarken bir balık denizden kıyıya doğru atladı. İri ve güzel bir balıktı bu. Üç arkadaş hemen balığın yanına koştular. Balık sıçrayıp duruyor, ama bir türlü denize dönemiyordu. Balığın çevresine başkaları da toplanmıştı.
-Hemen tutup yiyelim, dedi birisi.
Bir başkası:
-Ne kızartması olur, ama bunun, dedi.
Bir diğeri:
-Yakalasanıza, denize kaçacak şimdi, dedi.
Üç arkadaş balığı yakaladılar ve denize gidip bıraktılar.
Kalabalık söyleniyordu:
-Kısmet bu, denize atılır mı?
-Hazır balık gelmişken bu yapılır mı?
-Ne vardı sanki, birimizin kursağına giriverseydi!
-Yazık!
-Tüh!
-Gitti güzelim balık!
-Göz göre göre gitti hem de!
Üç arkadaş söylenen insanların yanından uzaklaştılar.
Onlar ise hâlâ söyleniyorlardı.
-Bence, doğrusunu yaptık, dedi Ayça.
Özgür:
-Bence de, dedi.
Erkin:
-Yoksa, pişirip yese miydik, dedi, arkasından bir kahkaha attı. Ayça ile Özgür onu kovaladılar.
-Tamam, tamam, şaka yaptım, dedi Erkin.
Üçü birlikte denize girdiler.