- Kategori
- Öykü
İnsan, yaşam ve tragedya - II

“Çok üzüldüm Kağan! Nasıl bu hale geldiniz abi ya. Daha geçen ay İrem’in doğum günü partisinde gülüyordu yüzleriniz.”
“Gülüyordu yüzlerimiz!! Saf mısın oğlum sen? Karınla gül bahçelerinde uçuşan kelebekler gibisiniz.”
“Kızma be abi. Hadi şerefine. Bugüne bugün iki haftalık bekarsın yani. O resim de ne bardağa dayadığın?”
“Ne mutlu insanlar, değil mi? Doğum gününde çektirdiğimiz toplu fotoğraf. Son birlikte fotoğrafımız! Tuğçe’min meydan okuyan gözlerine bak. Bir kadın nasıl bu kadar güçlü bakabilir?”
“E ne var ki abi. Bence de muhteşem bir kadın Tuğçe. Neden boşandığınızı bir anlayabilsem!”
“Dışarıdan öyle görünüyor tabii. Az uğraş vermedim. Son iki senedir benden uzaklaşmaya başlamıştı. Sözde bana yakın ve her hareketimi sorgular bir hali vardı; ama özünde uzaktı. Sevişmelerimizde dahi var olan bedeniydi, ruhu değil. O benim tenimde başkasıyla sevişiyor gibiydi. Teselliyi içkide aramaya başladım. Birkaç saatliğine de olsa uzaklaşıyordum kuruntulardan. Beni aldatabileceği ihtimali içimi kemiriyordu. İşte o çalkantılı ve yalnız günlerimde tanıdım Aslı’yı.”
“Ne Aslı’sı abi yaa!! Aslı da kim? Aldattın mı yoksa Tuğçe’yi? Öyle bir kadına bunu nasıl yaparsın Kağan!”
“Dinle hele. Aslı genç ve güzel bir kadındı. Her şeyden öte benimle çok ilgiliydi. Her dokunuşundan zorakilik akan karımdan çok farklıydı. Beni benmişim gibi öpüyordu. Evli olduğumu biliyordu ve neyi beklediğini bilmeksizin sabrediyordu. Tek problem, farklı şehirlerde oluşumuzdu. O’nu çok özlüyordum.”
“Sobelendin tabii ve Tuğçe de mıçına tekmeyi vurdu, değil mi?”
“Ne demezsin! İki ay kadar önce havaalanı barında içkimi yudumluyorum, yanıma iri yarı bir adam geldi oturdu. Selamlaştık. Ben votka içiyordum, o da bira. Bir ara Aslı aradı. Ne yalan söyleyeyim, adamın varlığını unutup yalnızmışım gibi konuştum. Neticede, karısını aldatan bir erkeğin konuşmasıydı yaptığım. Telefonu kapatınca en masum ifademle gülümsedim ona. Erkek erkeğin halinden anlardı nasılsa. Birkaç dakika sonra da onun telefonu bankonun üzerinde titremeye başladı. Duyduklarım karşısında ter boşandı şakaklarımdan. Kadehi elimde zor tutuyordum!”
“Allah Allah! Ne konuştu ki?”
Tuğçe’cim, geldim havaalanına aşkım. Barda bir şeyler içiyorum. Demek kocan da seyahatte! Salıyı özlemle bekliyorum aşkım. İrem’cim nasıl? İkinizi de çok seviyorum ve öpüyorum gibi bir sürü romantik söz işte!
“Nasıl yani! Senin Tuğçe miydi konuştuğu?”
“Nereden bileyim; ama hem Tuğçe hem İrem hem de kocanın seyahatte oluşu sence nasıl bir üçgen Hakan? Bir de bana dönüp Kadınlar böyle işte! Erkeklerini merak ediyorlar! Rahatsız ettim sizi de, affedin demez mi.”
“Kafam karıştı Kağan’cım! Ne yaptın peki?”
“Dur, önce bir ufak daha söyleyelim de. Mezelerimiz idare eder herhalde. Neyse, önce votkamı fondipledim, sakinleştim. Öyle ya, minicik bir ihtimal de olsa başka bir Tuğçe, İrem ve seyahatteki koca olabilirdi adamın konuşmasındaki. Biranız bitmiş vaktiniz varsa size yenisini ısmarlayabilir miyim dedim. Gülümseyerek kabul etti teklifimi. Adı Aras’tı. Bir şirkette yöneticiydi ve o da benim gibi mühendisti. Öyle çok ortak yanımız vardı ki hayret ettik. Bekardı ve yıllar önce ayrılmıştı eşinden. Benim de harika bir eşim ve bir kızım var dediğimde yüzündeki ifadede hiçbir değişiklik olmadı. İsimlerini söylesem, birası boğazına dizilebilirdi de öyle bir şey yapmadım. Bir adım öndeydim ondan. Anlayamadığım bir şey vardı: Hemen yanı başında adımın Kağan olduğunu, evli olduğumu ve bir kızım olduğunu duydu da o neden bir tereddüt yaşamadı. Eğer sevgilisi benim Tuğçe’mse ismimi bilmiyor olabilir miydi. Herhalde öyleydi. İsmimi bilmiyordu. Kartvizitlerimizi değiştik ve birbirimize iyi yolculuklar diledik. Herifin sevgilisi benim karım mıydı değil miydi salı günü anlayacaktım. Tabii öyleyse, Tuğçe’ye havaalanında çok kafa dengi biriyle tanıştım, adı da Kağan’dı demese iyi olurdu. Tuğçe gibi akıllı bir kadın derhal sıyrılırdı şüphelerden.”
“Dua etseydin abi tanrıya. Hadi, yengemin aklandığını duymak istiyorum.”
“Hangi tanrıya dua edeyim Hakan’cım, -kuşkularımda haklıysam- bu kaderi bize çizen tanrıya mı? Neyse, cumartesi öğlen gibi döndüm eve. Kızım da Tuğçe de sevgiyle sarıldılar boynuma. Akşam yemeğini dışarıda yedik. Pazar günü de şehir dışına çıkıp hem piknik yaptık hem de denize girdik. Boşuna şüphelendiğimi düşündüğüm anlar oldu. Öyle güzel bakıyordu ki bana, Aslı’nın varlığından utandım. Pazartesi sabahı İrem’i servise bindirip biz de işe gittik. Bütün gün kurdum da kurdum. Salı günü onu nasıl takip edecektim! Yok yok, gerek kalmayacaktı; yanılıyordum. Akşam bir buket kırmızı gülle gittim eve. Çok şaşırdı. Sevindi de herhalde. Yemekte çok az konuştuk. Ertesi gün sevgilisiyle buluşacak bir kadının bir gün önce yapması ve yapmaması gereken hareketler vardı ve ben de gün boyu onları düşünmüştüm. İrem saat 21:30 gibi uyudu. Ben de kanepede uzanan Tuğçe’nin yanına gittim. Boynuna bir öpücük kondurdum. Huylandı ve yapmaa dedi gülen bir yüzle. Öpmeye devam ettim, dudaklarından, boynundan. Birlikte olmak istiyordum. Kalktı kanepeden. Yapma Kağan. Bugün çok yoruldum, bak ayakta duramıyorum! Yarın sabah da çok önemli bir toplantım var, kafam orada diyerek banyoya gitti. İnanılır gibi değil, duş alıyordu. Yarım saat sonra çıktı ve geldi yanımda oje sürmeye başladı. Elleri de ayakları da harika görünüyordu. O herif için miydi bu özenli bakım! Gece boyunca döndüm durdum yatakta. Sabah daha önce görmediğim bir elbisesini giymişti. Belki de yeni almıştı. Göğüs dekoltesi baştan çıkarıcıydı. İşe gider gitmez kendi arabamı bırakıp -eşya taşıyacağım bahanesiyle- kara camlı Doblolardan birini aldım. Gidip Tuğçe’nin iş yerinin karşısına park ettim. Eğer onu biraz olsun tanıyorsam, yemek saatinin öncesini ya da sonrasını uzatacaktı. Saat 12:20 gibi çıktı. Siyah gözlükleri gözünde hızlı adımlarla köşeyi döndü ve beyaz bir spor arabaya bindi. 100 mt kadar arkalarından takip ediyordum. Bir ara kırmızı ışıkta durduklarında şoförün saçlarını okşadı çocuğumun annesi. Bol yıldızlı otellerden birine geldiler. Aracı valeye bırakıp içeri girdiler. Ne yapacağımı bilemiyordum! Kalbim deli gibi atıyordu. Belki de sadece yemek yiyeceklerdi; ama o zaman neden otele gelsinlerdi. Beş dakika oyalanıp içeri girdim, resepsiyona yöneldim. Aras Bey’le bir görüşmem vardı, gecikti. Kendisi odasında mı yoksa dışarıda mı dedim. Aras Bey şimdi odasına çıktı, aramamı ister misiniz efendim dedi müttefik resepsiyonist. Ben cebinden ararım deyip dışarı çıktım. Odayı bassam ne olacaktı ki. Ben de Aslı’yla otelde sevişmiyor muydum! Ne farkım vardı Tuğçe’den. Ortaya çıkmıştı işte, ikimiz de çok eşliydik!!”
“Yuhh bee!! Kahretsin! Nasıl yapar Tuğçe bunu yaa! Senden geçtim, insan kızından utanır. Ee sonra ne oldu abi?”
“Bekledim dışarıda. 14:15 gibi çıktılar. Saçlarını arkadan toplamıştı bu sefer Tuğçe’cim. Valenin arabayı getirmesini beklerken yüzünde güller açıyor, Aras’a dokunup duruyordu. Uzaklaştım oradan. Allah belalarını versindi. Kadının aldatması bambaşka bir şey. "Namussuz erkek"ten çok farklı be Hakan. Zaten aramız limoni, boşanalım; kiminle ne halt yiyorsan ye. Zorluk çıkarmam ki. Ne boynuzluyorsun beni Allah’ın cezası kadın. Haykıra haykıra ağladım işe dönerken. Duramadım da zaten. Arabamı alıp eve döndüm. Kaç şişe bira içtim o gelinceye kadar bilmiyorum. Şaşırdı beni öyle görünce. Hayatım ne oldu sana, üzdüler mi bugün seni diye bir de yanağımdan öpmez mi, şeytan dedi fırlat at aşağı. Riyakâr kadın! Yemek boyunca o beni ben de onu süzdük. Bütün gün nefes alacak vakti olmamış, yemeğe bile çıkamamış. Yatmadan önce ojelerini çıkardı ve duşa girdi. Yatağa geldiğinde en seksi geceliği vardı üzerinde. Boynumdan öptü. Şu yoğun günler geçsin de doyasıya sevişelim aşkım, seni çok özledim dedi.”
“Sen konuşuyorsun, ben yiyorum. Soğutma etlerini abi. Devam edersin sonra.”
“Bitiyor, az kaldı. Nasıl çıkacaktım bu işin içinden. İrem ne olacaktı. Ve çocuğumun annesi için ne çirkin bir yaftaydı bu. İrem duysa nasıl açıklanabilirdi. Acaba konuşup bir şans mı vermeliydim! Ben de Aslı’dan ayrılırdım, yuvamızı kurtarırdık. Peki, o pis herifin öpüp okşadığı karımla tekrar nasıl birlikte olacaktım! Sanki ben çok temizdim!! Lanet olsundu kirlendiğimiz rezil yaşama. Bir süre gözlemeye karar verdim. Acaba her hafta salı günleri mi buluşuyorlardı. Tuğçe’nin hareketlerini çok iyi okumalıydım. Ertesi salı bir şey olmadı. Tam 13:00’te aradım, arkadaşlarıyla yemekteydi. Perşembe akşamı hareketlendi. Duşa girdi. Yatağın üzerinde kısacık bir etek ve derin dekolteli bir bluz duruyordu. Duştan sonra yine itinayla sürdü ojelerini. Ee, ne olacaktı yarın! Onların peşinden otele gidecektim ve kapıda sevişmelerinin bitmesini mi bekleyecektim! Yazıklar olsundu benim erkekliğime. Bu onursuzluğa daha ne kadar katlanacaktım! Aras’tan daha az yakışıklı değildim ki. Bende olmayan ne vardı onda! Çevremde onca güzel kadın varken böyle bir kader neden yüzüme çarpmıştı. Ertesi gün aynı yerde sotaya yattım. Saat yarıma doğru bir erkekle çıktı iş yerinden. Siyah gözlüklerine rağmen tanıdım erkeği. İş arkadaşı Soner’di. Evli ve iki erkek çocuk babasıydı. Öyle bir rahatlama geldi ki içime. Arabaya bindiler. Herhalde yemeğe gidiyorlardı. Öylesine takip etmeye başladım. Oldukça uzaklaştılar şirketten ve sahildeki kafelerden birine girdiler. Acaba, sürprizzz deyip yanlarına mı gitseydim. Eminim, Tuğçe hoşlanmazdı ve ben orada ne arıyordum! Yine de uzaktan görmek istedim onları. Karımın elleri Soner’in avuçları içindeydi. Öpüyordu!”
“Ben evi arayıp, gecikeceğimi söyleyeyim Kağan’cım. Bir ufak daha açtıralım. Kavunumuz peynirimiz de bitmiş.“
“Patladın be Hakan; başlayacağım ufağına, kavununa!! Arkamı döndüm, uzaklaştım. Artık belli olmuştu. Kadın ırkının en rezili benim karımdı ve ne acı ki çocuğumun annesiydi. Sessizce ve çirkinleşmeden bitmeliydi bu evlilik. Her şeyi bildiğimi anlamalı ve boşanmayı o istemeliydi. Aksi takdirde otelin, kafenin kamera kayıtlarından; telefon görüşmelerinden, mesajlardan tüm rezillikleri ortaya dökülürdü. Ne yapacağımı biliyordum: Önce Aras’ı aradım. Şaşırdı; ama çok da sevindi. O günkü sohbetimizden çok keyif aldığımı ve ertesi akşam onu yemeğe davet etmek istediğimizi söyledim. Hem onu tanıştırmak istediğim bir kız arkadaşım da vardı ve yemekte yalnız sıkılırdı zaten! Bu gizemli yemekten elbette ki Tuğçe’ye bahsetmeyecekti. Aslında ertesi akşam İrem’in doğum günüydü ve biliyorsun normalde -dışarıda bir yerde- sadece aile büyüklerimizle kutlarız. İkinci aradığım kişi Aslı oldu. İrem’in doğum gününde yanımda olmasını, Tuğçe’yi, İrem’i görmesini gerçekten istiyordum. Otelini ayarlayacaktım ve belki ben de kaçardım bir ara yanına. Arkadaşım Aras da ona kamuflaj kavalyelik edecekti ve gerçeği bilmeyecekti. Son olarak da Soner’i aradım. Tuğçe’den gizli bir sürprizdi. Kızımızın doğum gününde ailesiyle aramızda olması çok hoş olacaktı; ama kesinlikle Tuğçe’ye bir şey söylememeliydi. Ertesi akşam misafirlerimize hoş geldiniz derken sevgili karıcığımın şaşkınlığını izledim keyifle! Hele ki Aras’ı dostum, Aslı'yı da kız arkadaşı olarak tanıtırken anlamaz ve sorgular gözlerle birbirlerine bakışları çektiğim tüm acılara değdi. Garibim Soner ise neler olduğundan bihaber, kaçamak bakışlar atıyordu Tuğçe'ye. Son perdeydi oynanan. Gece boyunca herkes olanları anlamaya çalıştı. Tabii ki ortak nokta bendim ve eminim yüzümdeki acı tebessüme deli oldular. Sahi, sana fotoğraftaki kişileri de tanıtayım da kalkalım artık. Anne babaları, kardeşleri, eltileri tanıyorsun zaten. Tuğçe’nin yanındaki ben, yani kocası. Benim yanımdaki Aras. Yani karımın bir nolu sevgilisi. Aras’ın yanındaki de benim sevgilim Aslı. Tuğçe’nin diğer yanındaki erkek ise Soner. Yani, karımın iki nolu sevgilisi. Yanındaki de onun karısı.
-- o --