- Kategori
- Edebiyat
Şiir çözümleme, yorumlama

AVCILAR FİRUZKÖY VAKFI ŞİİR DİNLETİSİ
“Kişi yaşadıklarını, gözlediklerini, düşündüklerini, düşlediklerini çeşitli yollarla dile getirmiştir. Şiir bu yolların başında geliyor. Bu denli önemli bir anlatım yolunu, türünü nasıl adlandırabiliriz?
Şiir, özü kısadan söylemek diye tanımlarsak hiç de yanlış olmaz. Şiirin tarihsel geçmişine baktığımızda kurallar içerdiğini görüyoruz. Uyak, ölçü, birim, biçim önemseniyordu. Bugün de önemseyenler yok değil. Ancak, günümüzde şiirin özgürlüğü seçtiğini, kuralları aştığını biliyoruz.
Şiir, ozanın dili yoğun biçimde kullandığı, imgelerin soyut çağrışımlar, anlamlar, anlamsızlıklar, anımsatmalar oluşturduğu bir anlatım türüdür dersek daha önce yaptığımız tanıma ters düşmeyiz. Ozan, kendine özgü örgüsü içinde şiirini okura ulaştırır. Bu özgünlüğü kurabilen ozanlar bu yolda ustalaşabilirler.
Türkçe, uzun söze gerek duymayan bir şiir dilidir. Yani kısa anlatımı seçmesi onu dünyanın seçkin, varsıl dilleri arasına sokabilir. Bunu başarmanın yolu şiirimizi verimli, nitelikli kılmaktan geçiyor. Dilimiz gelişince şiirimiz, şiirimiz nitelik kazanınca dilimiz gelişecektir.
Şiir geçmişimiz başarılarla doludur. Yalın dille derinliği yakalayan Yunus Emre 13. yüzyıldan seslenmektedir. ‘Türkçem benim ses bayrağım’ diyen Fazıl Hüsnü Dağlarca Türkçenin anlatım gücünü geliştiren günümüz ozanlarının başında gelmektedir. Diğer seçkin ozanlarımızdan Nazım Hikmet, Cahit Külebi, Ceyhun Atuf Kansu,Hilmi Yavuz vb. şiirlerinde dile yeni bir işlerlik kazandırmışlardır.
Şiir, yazın türlerinde en çok emek ister gerçeğini bu işe soyunan çok iyi bilir. Bu gerçek, ozana Türkçe adına önemli görevler de yüklemektedir. “Şiir Deyince” (Türkay KORKMAZ, Zaman Kanatlı Sözler / Şiir Deyince, s.5-6) düzyazısında şiir değişik yönlerden değerlendirilerek yazarın özgün görüşleri sergilenmiştir.Bu yazıda yer alan açıklamalara, anımsatmalara kimileri katılmayabilir; aynı zamanda kimileri de katılabilir.
Şiirde anlayışta kesinlik söz konusu olmadığı için bu görüş ayrılıkları doğaldır. Yapısı, dokusu diğer düzyazı türlerinden ayrı olan şiir, Homeros’un ünlü destanı İlyada’da “kanatlı söz” diye tanımlanmaktadır. Bu tanımlama sözcüklerin ses ve anlam örgüsü yönünden oluşturduğu yapılanmayla ilgilidir. Osmanlı Tezkirecisi Latifi, “sözün ruhu” der şiir için. Ozanın söze kanat takması ya da sözün ruhuna ulaşması sözcüğe yeni anlamlar yüklenerek sağlanabilir ancak. Ozan şiirsel eyleminde kendine özgü bir dil yaratır.Bu gerçek şiiri şiir kılar.“Şiir öğretilebilir değil, öğrenilebilir bir iştir.”(M.H.Doğan,Papirüs,Haziran1999,sayı 28)
Sözcük, sözcük öbeklerinin yan yana gelişiyle oluşan örgüye biçim, bu biçimin taşıdığı duygu, düşünce, duyumsatma ya da hiçbiri öz(içerik) olarak adlandırılır. Bu özelliklerden yola çıkılarak şiir değişik ayrımlamalara, kümelendirmelere konu olmuştur.Şimdi Usta ozan Hilmi Yavuz'un Musa Çelebi adlı şiirini anlamaya çalışalım.
musa çelebi
devlet solgundu
güya ki yaprağın biri
düşmüş de, ağaç
kökünden sarsılmış gibi
elmalar akikti, üzümler canfes
ve ölümü bir hasbahçe belleyip
musa çelebi
nicedir sırmalı bir düşü
yağlı bir kemend gibi
boynuna dolamış
devlet solgundu
ve halk, yakut bir atlas olarak
susuşu karakalem, gülüşü mirî
ve ansızın sedef bir orak
biçmiş gibi gülüşü, yahut ki
acının kol demiri
şrak, göğsüne vurulmuş
güya ki yaprağın biri
düşmüş de, ağaç kökünden sarsılmış gibi
Hilmi Yavuz
Musa Çelebi
1.Bayezit’in oğlu. Kardeşiyle 1402 Ankara Savaşı’na katılmış. Timur’a tutsak olmuş. Timur’un beğenisini kazanınca Bursa yöresine Emir olur. 1411’de Rumeli’nde Osmanlının tek egemeni olur.Edirne’de tahta geçer. Simavna Kadısıoğlu Şeyh Bedrettin Mahmut’u bilimsel unvan olan kazaskerlikle ödüllendirir.Kardeşi Mehmet Çelebi’yle savaşır yenilir.1413’te öldürülür.
Şiirde ozanın sözünü ettiği kişinin böyle bir geçmişi var. İşte bu yaşantının üzerine kurulan şiir duygularımızı devingen kılıyor. Öğretmeden, Musa Çelebi’nin geçmişini bildirmeden sözlere kanat takarak, sözleri kanatarak yaşanan acıları duyurur gibi yapıyor, sezdiriyor.
“devlet solgun” güçsüzlüğü değişmeceli anlatımla duyuruyor. “Solgun” canı kalmamış, pörsümüş anlamındayken, burada “güçsüz” anlamında kullanmış.”yaprağın biri/ düşmüş” dizeleri ile Musa Çelebi’yi mi duruyor? Ya “ağaç/ kökünden sarsılmış gibi” dizelerinde bir kargaşanın olduğu görülüyor mu? “elmalar akik,üzümler canfes” “akik:yüzük taşı, değişik renklerde, saydam parlak; canfes: dayanılmaz güzellik” burada “akik:renk, canfes:yumuşaklık” anlamlarıyla ilgilidir.Bu iki sözcük benzetme ilgisiyle başka sözcüklerin yerine kullanılmıştır.Bu aktarma olayına eğretileme diyoruz. Böylece elmalar ve üzümler daha diri, daha canlı biçimde yansıtılmış. Görme, tatma, dokunma duyularına seslenme duyguları eyleme geçirmiş. “halk, yakut bir atlas olarak”betimleme,ayrıca “susuşu karakalem, gülüşü mirî, sedef bir orak” söz öbeklerinde de “susuş, gülüş, sedef” sözcüklerinde eğretileme yapılmaktadır. Ozan değişmece, eğretileme, betimleme, ile şiirinde anlatımı güçlü kılıyor. Ayrıca, “gülüş,susuş” nesne gibi verilerek somutlaştırma yapılmış. Amaç görme duyusuna görev yaptırmak.
“ölümü bir has bahçe belleyip/ musa çelebi” dizelerinde dram var. Hemen arkasından kendini acıya götürecek dizeler baş gösteriyor:”nicedir sırmalı bir düşü/ yağlı bir kemend gibi” korkunçluğu benzetmeli anlatımlarla güçlü kılınmış. “sedef bir orak biçmiş gibi gülüşü, yahut ki/ acının kol demiri/ şrak, göğsüne vurulmuş” Burada benzetmeler anlatımı başka bir boyuta götürüyor. Şiirde sözü edilen kişinin dramı anlatılıyor. Böylece şiire az sözle çok anlamlılık kazandırılıyor. Şiirde “acının kol demiri” sözü edilen kişinin göğsüne vuruluyor. Bu da somutlaştırma örneğidir.
Ozan, dili günlük kullanım dışına çıkarmıştır. Sözcüklerin ses değerlerini, sözcüklerin yaratacağı resimleri yani imgeleri düşünüp kurarak kullanmıştır. Bu kullanım şiirde çığlıklar, sessiz haykırışlar, korkunçluklar, çağrışımlar duyuruyor. Bütün bunlardan sonra şiir nedir diye sorsam kaç tanım çıkar? Şiirimgelerle düşünme sanatıdır. Şiir dil sanatıdır. Bu tanımlar bu şiire yakışmaktadır.
Tarih, bunu anlatmaya kalksa böyle mi anlatırdı. Bizlere bir şeyler öğretmeyi amaçlardı. Ama şiirin böyle bir sorumluluğu yok. O derin yaralar açarken bilgi vermiyor, ne anlattığını da bu şiirde herkes ayrı ayrı açıklayabilir. Çünkü bu şiir imgeler üzerinde boy veriyor. Ya işte bir musa çelebi varmış, işte bu kadar.