Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Nisan '12

 
Kategori
Şiir
 

Şiir Kütüphanesi / İsmail Can Karakuş

Şiir Kütüphanesi / İsmail Can Karakuş
 

Gelin beraber bir şiir kütüphanesi kuralım...

Arama motorlarında ''İsmail Can Karakuş'' ismimi yazarak şiirlerime ulaşabilirsiniz, kendi sesimden okuduğum şiirlerin videolarını sevdiklerinizle paylaşabilirsiniz, teşekkürler şiirle kalın...

http://www.antoloji.com/ismail-can-karakus/

 

 
Bir Gün Sokağı Sakinleri
 
bir gün bir sokağa kadar çıktık 
bizim olmayan ama 
mağlup insanların buluşup konuştuğu 
bir sorun vardı anladık bir gün gökyüzünden 
kuşların bile o sabah selamsız uçtuğu. 
 
bir gün bir şeyler anlatmaya koyulduk 
susarak anlattık, bakışlarımızla anlattık 
bir gün geçmişimizle anlatmaya koyulduk 
yeniden insan insana anlattık 
yaşayacağımız kaç günümüz kaldıysa o kadarını anlattık. 
 
bir gün sokağın adı değişti 
sokakta buluşup konuşan insanlar değişti 
bir gün kimse bilmiyordu artık geçmişini 
eli kanlı zaman bilmiyordu bir gün 
bu sokak o sokak mıydı 
peki bu adam o adam mıydı, bilmiyordu 
hani o hep şapkası önüne düşen 
hani o hep ağlamaklı 
hani o hep bir başına kalan, bilmiyordu. 
 
bir gün elimde bir ayna gördüm 
içinde bir yaşamak duruyordu pırıl pırıl 
hiç sorma bir gün o ayna kırıldı sanırım 
o gün bakmadım kendime hiç 
o gün çıkmadım da bir sokağa 
bir yaşamak düşünmedim de hiç 
kalmadı da o gün bir yaşamak bana.
 

 

 
Bir Bulutun Ağlaması
 
şurada bekleyen bir bulutsam ben 
baharı bekleyen, aşkı bekleyen 
bazen aç, bazen tok yaşayıp gidiyorsam 
ama öyle işte 
bazen bir dağın başından 
bazen de bir kentin üzerinden geçerken 
nerede üstü başı yırtık 
ayakları çıplak bir gariban görsem 
ve ne zaman bir ananın 
ölen oğluna yaktığı ağıtı duysam 
ağlarım ince ince 
ağlarım, gözyaşlarımdan utansın diye insanlar.
 
 
 
Diclenin Aşkı
 
bir kalem sırra erdim 
bıçağın kemiğe dayandığı saltanatta 
ağlama dicle 
sana ağlamak yasak 
yüzünde parçalanan ay kırıklarında 
muaftın hayattan 
ölme dicle 
sana ölmek yasak. 
 
gel çök bir ağrı gibi yüreğime 
gel çök bir yangın gibi ciğerime 
dicle kalk uyuma bu gece 
kavgaya düşmüşüz 
dip dibe, seninle, ölümüne. 
 
bir kuş gördüm dicle gözleri yok 
bir kış gördüm dicle baharı yok 
bir dert gördüm dicle çaresi yok 
bir yürek gördüm dicle seveni yok. 
 
şimdi kan olur bütün pamuk tarlaları 
pirinçler dişlerimizi kırar 
ah ne çok çocuklar öldürülür burada 
töremizin içine tüküreyim dicle sen kıyma bana. 
 
diclem; üzüm pekmezi değil bu 
karın üstünde zulme akan 
saplanan bıçak geri çekilmez 
diclem; sen üzme beni 
vasiyetimdir nehir yataklarına gömün bedenimi 
diclem; ağlama her ayrılığın vardır elbet bir nedeni. 
 
ellerinin toprak kokusunu özledim 
suyunda bu sevdayı yıkadım, besledim 
aktın içimde taş üstünde taş 
baş üstünde baş koymadın 
yine de sana kızmadım diclem 
sana kızmadım. 
 
ve dedim ki diclem var gücümle sana 
ölümlüdür bu zalim dünya 
acıması yok kıyar her gün yeni bir cana 
Allahın emridir er geç çekip gider ruh 
diclem sen kalkta ben yatayım mezarına. 
 
diclem sen kalk ben yatayım mezarına 
seni kim öldürdü diclem bir namus belasına 
daha 13-14 yaşında, girmeden ergenlik çağına 
diclem sil ne olur gözünün yaşını, ağlama 
insanın kara yazgısına. 
 
ne güzel de duruyor oysa 
toprakla toprak 
maviyle mavi 
insanla insan oluyor dicle 
sır gibi gömülüyorum soğuk sularına 
ne söğüt dalları 
ne zeytin ağaçları 
kimse sarmıyor beni dicle 
senin sardığın kadar. 
 
bu kan yüklü bulutlar da neyin nesi diclem 
bu töreler, bu yazgılar da neyin nesi böyle 
üstümde emanet duruyor hangi hayatı denesem 
olmuyor diclem olmuyor; kanım damarımda durmuyor. 
 
sen inatsan bende inadım dicle 
yol vermesende korkmam içinde ölmeye 
yalanım yok dicle sevdim seni bir kere 
gel dicle bir gül şu garip hâlime. 
 
diclem 13-14 yaşında 
düşmüş kalbi sevda kışına 
diclemi vermemişler sevdiği yâra 
diclem boyun bükmüş zamana. 
 
kimler gelmiş kimler geçmiş 
diclem akmış, diclem büyümüş 
evlenecek çağına geldiğinde tam 
diclemin bembeyaz gelinliği 
al kanlara düşmüş. 
 
diclem kırma şimdi kolum kanadımı 
ardımda bekleyenim yok dönmem geriye 
diclem sorma hâlim harap, hâlim ziyan şimdi 
ardımda sevenim yok ürkerim, bakamam geçmişime. 
 
ey dicle; sen çağlarsın 
ben ağlarım yüreğinde 
sazım kırık 
çalmaz gurbet ellerinde 
ey dicle; sen susarsın 
ben boğulurum nefesinde 
yüreğim çırılçıplak 
kanar durur her gece. 
 
dicle; bir ömür de böyle bitti bak 
ne ten kaldı yaşayan 
ne ruh kaldı ölümsüz 
bak her renk karanlığa benziyor artık 
bak her çocuk biraz katil 
bak cinnetler öğreniyor hayatımız 
bak ayrılıklardan arta kalanız 
dicle ışıkları söner birazdan şehrin 
koynuma alır uyurum seni sessiz sakin 
kimse anlamaz yağmurun yağdığını üzerimize 
toprak olurum, taş olurum 
yüreğinde yatarım kefensiz.
 
 
 
Kadınım
 
ben gidince ardımda hüzün bırakırım derdin 
kadınım yaraşıyor sana hüzün gitme 
bak bütün hüzünlü şarkılar da senin için 
kadınım yaraşıyor sana hüzün gitme. 
 
kanatırcasına ısırıyorsun ya dudaklarını 
kanatırcasına gül kırmızı dudaklarını 
gül kırmızı dudakların iki büklüm 
kadınım yaraşıyor sana hüzün gitme. 
 
acı çeken bir kadının suratına bakıyorum 
gözleri aynı senin gözlerin 
elleri aynı 
baktıkça çağırıyor beni o kadının hüznü 
sesi aynı senin sesin 
kadınım yaraşıyor sana hüzün gitme.
 
 
 
Herkesin Gözyaşı Kanlı Akar
 
kimsesiz çocuklara 
 
çocuklar geçerdi sokaklardan 
içimde bilmediğim bir hüzün 
çocuklar analarının ellerinden tutmuş 
bense ellerimden korkardım. 
 
avuçlarım yanardı hep 
dokunsam parmaklarım kırılacak gibi 
ve öyle hassas ki yüreğim 
kaybettiği balonu için ağlardı. 
 
kaç sabah oldu güneş doğmayalı 
kim bilir bu yüzden kaç bebeği sütten kestiler 
kan kırmızı nehirler akıttılar gökyüzünden 
bir denizim vardı onu da aldılar elimden. 
 
gökyüzü pul pul döküldü elime 
gökyüzünün ağlamasıdır bu 
kanlı gözyaşlarıdır ki 
herkesin gözyaşı kanlı akar.
 
 
 
Galatadan Bakarım
 
Galatadan bakarım 
gözlerim hep Anadoludur benim 
şimdi anam bekler 
dönerim bir gün diye 
ah bu gurbet eller 
kimimizi katil 
kimimizi verem eder 
akar Boğazdan şiirler 
köpük köpük suların üstünde 
duyarım Kanlıcada bir yiğidin ölüm haberini 
kimse bilmez o garibin nedir ölüm nedeni? 
 
Galatadan bakarım 
saatler çıkmaz burada 
sabah kanla uyanır 
akşam kanla uyursun 
Galatadan bir delikanlı dünyaya haykırır 
-bulun diye katilimi 
-bulun; beni kim ne için öldürmüştür? 
 
Galatadan bakarım 
babamı gözlerimin önünde yıkarlar 
alır götürürler babamı 
her akşam bu kentte bir yetim ağlar 
kimse sormaz neden ağladığımı. 
 
Galatadan bakarım 
bu İstanbul eski İstanbul mudur? 
bir zamanlar şiirlerden geçen bu kent 
şimdi ayrılıkların başkenti olmuştur. 
 
Galatadan bakarım 
koklasam toprağını buram buram 
yarimin kokusunu duyar gibi 
sonra yaslasam başımı usulca 
anamın göğsüne koyar gibi 
saklar mı beni bu kent? 
korur mu beni yalnızlığımdan? 
konuşur mu, susar mı bilmem 
kim geçer artık kapımızdan? 
 
Galatadan bakarım 
Kadıköyde bir yangın çıkmıştır 
Üsküdarda bir ev yanmıştır 
hani nerede benim umutlarım? 
İstanbulun üzerini kara bulutlar sarmıştır. 
 
Galatadan bakarım 
bir çığlık böler geceyi 
bin çığlık ardından böler 
geceyi devriyeler basar 
bilinmez nedir içimin kederi? 
 
Galatadan bakarım 
yüzüm yüz yıllık benim 
bilinmez yaşım tam yüz yıllık 
duyduğum acı, çektiğim çile yüz yıllık 
Galatadan İstanbula bakarım 
Galatadan öldüğüm güne 
masalardan kalkmaz artık başım 
Boğaza karışır gider kanım gözyaşım...
 
Toplam blog
: 12
: 374
Kayıt tarihi
: 05.03.12
 
 

1988 yılında Kayseri'de doğdu. Afyon Kocatepe Üniversitesi Protez- Ortez bölümünü bitirdi (2009) ..