- Kategori
- Şiir
Şiir Kütüphanesi / İsmail Can Karakuş
Gelin beraber bir şiir kütüphanesi kuralım...
Arama motorlarında ''İsmail Can Karakuş'' ismimi yazarak şiirlerime ulaşabilirsiniz, kendi sesimden okuduğum şiirlerin videolarını sevdiklerinizle paylaşabilirsiniz, teşekkürler şiirle kalın...
http://www.antoloji.com/ismail-can-karakus/
Bir Gün Sokağı Sakinleri
bir gün bir sokağa kadar çıktık
bizim olmayan ama
mağlup insanların buluşup konuştuğu
bir sorun vardı anladık bir gün gökyüzünden
kuşların bile o sabah selamsız uçtuğu.
bir gün bir şeyler anlatmaya koyulduk
susarak anlattık, bakışlarımızla anlattık
bir gün geçmişimizle anlatmaya koyulduk
yeniden insan insana anlattık
yaşayacağımız kaç günümüz kaldıysa o kadarını anlattık.
bir gün sokağın adı değişti
sokakta buluşup konuşan insanlar değişti
bir gün kimse bilmiyordu artık geçmişini
eli kanlı zaman bilmiyordu bir gün
bu sokak o sokak mıydı
peki bu adam o adam mıydı, bilmiyordu
hani o hep şapkası önüne düşen
hani o hep ağlamaklı
hani o hep bir başına kalan, bilmiyordu.
bir gün elimde bir ayna gördüm
içinde bir yaşamak duruyordu pırıl pırıl
hiç sorma bir gün o ayna kırıldı sanırım
o gün bakmadım kendime hiç
o gün çıkmadım da bir sokağa
bir yaşamak düşünmedim de hiç
kalmadı da o gün bir yaşamak bana.
Bir Bulutun Ağlaması
şurada bekleyen bir bulutsam ben
baharı bekleyen, aşkı bekleyen
bazen aç, bazen tok yaşayıp gidiyorsam
ama öyle işte
bazen bir dağın başından
bazen de bir kentin üzerinden geçerken
nerede üstü başı yırtık
ayakları çıplak bir gariban görsem
ve ne zaman bir ananın
ölen oğluna yaktığı ağıtı duysam
ağlarım ince ince
ağlarım, gözyaşlarımdan utansın diye insanlar.
Diclenin Aşkı
bir kalem sırra erdim
bıçağın kemiğe dayandığı saltanatta
ağlama dicle
sana ağlamak yasak
yüzünde parçalanan ay kırıklarında
muaftın hayattan
ölme dicle
sana ölmek yasak.
gel çök bir ağrı gibi yüreğime
gel çök bir yangın gibi ciğerime
dicle kalk uyuma bu gece
kavgaya düşmüşüz
dip dibe, seninle, ölümüne.
bir kuş gördüm dicle gözleri yok
bir kış gördüm dicle baharı yok
bir dert gördüm dicle çaresi yok
bir yürek gördüm dicle seveni yok.
şimdi kan olur bütün pamuk tarlaları
pirinçler dişlerimizi kırar
ah ne çok çocuklar öldürülür burada
töremizin içine tüküreyim dicle sen kıyma bana.
diclem; üzüm pekmezi değil bu
karın üstünde zulme akan
saplanan bıçak geri çekilmez
diclem; sen üzme beni
vasiyetimdir nehir yataklarına gömün bedenimi
diclem; ağlama her ayrılığın vardır elbet bir nedeni.
ellerinin toprak kokusunu özledim
suyunda bu sevdayı yıkadım, besledim
aktın içimde taş üstünde taş
baş üstünde baş koymadın
yine de sana kızmadım diclem
sana kızmadım.
ve dedim ki diclem var gücümle sana
ölümlüdür bu zalim dünya
acıması yok kıyar her gün yeni bir cana
Allahın emridir er geç çekip gider ruh
diclem sen kalkta ben yatayım mezarına.
diclem sen kalk ben yatayım mezarına
seni kim öldürdü diclem bir namus belasına
daha 13-14 yaşında, girmeden ergenlik çağına
diclem sil ne olur gözünün yaşını, ağlama
insanın kara yazgısına.
ne güzel de duruyor oysa
toprakla toprak
maviyle mavi
insanla insan oluyor dicle
sır gibi gömülüyorum soğuk sularına
ne söğüt dalları
ne zeytin ağaçları
kimse sarmıyor beni dicle
senin sardığın kadar.
bu kan yüklü bulutlar da neyin nesi diclem
bu töreler, bu yazgılar da neyin nesi böyle
üstümde emanet duruyor hangi hayatı denesem
olmuyor diclem olmuyor; kanım damarımda durmuyor.
sen inatsan bende inadım dicle
yol vermesende korkmam içinde ölmeye
yalanım yok dicle sevdim seni bir kere
gel dicle bir gül şu garip hâlime.
diclem 13-14 yaşında
düşmüş kalbi sevda kışına
diclemi vermemişler sevdiği yâra
diclem boyun bükmüş zamana.
kimler gelmiş kimler geçmiş
diclem akmış, diclem büyümüş
evlenecek çağına geldiğinde tam
diclemin bembeyaz gelinliği
al kanlara düşmüş.
diclem kırma şimdi kolum kanadımı
ardımda bekleyenim yok dönmem geriye
diclem sorma hâlim harap, hâlim ziyan şimdi
ardımda sevenim yok ürkerim, bakamam geçmişime.
ey dicle; sen çağlarsın
ben ağlarım yüreğinde
sazım kırık
çalmaz gurbet ellerinde
ey dicle; sen susarsın
ben boğulurum nefesinde
yüreğim çırılçıplak
kanar durur her gece.
dicle; bir ömür de böyle bitti bak
ne ten kaldı yaşayan
ne ruh kaldı ölümsüz
bak her renk karanlığa benziyor artık
bak her çocuk biraz katil
bak cinnetler öğreniyor hayatımız
bak ayrılıklardan arta kalanız
dicle ışıkları söner birazdan şehrin
koynuma alır uyurum seni sessiz sakin
kimse anlamaz yağmurun yağdığını üzerimize
toprak olurum, taş olurum
yüreğinde yatarım kefensiz.
Kadınım
ben gidince ardımda hüzün bırakırım derdin
kadınım yaraşıyor sana hüzün gitme
bak bütün hüzünlü şarkılar da senin için
kadınım yaraşıyor sana hüzün gitme.
kanatırcasına ısırıyorsun ya dudaklarını
kanatırcasına gül kırmızı dudaklarını
gül kırmızı dudakların iki büklüm
kadınım yaraşıyor sana hüzün gitme.
acı çeken bir kadının suratına bakıyorum
gözleri aynı senin gözlerin
elleri aynı
baktıkça çağırıyor beni o kadının hüznü
sesi aynı senin sesin
kadınım yaraşıyor sana hüzün gitme.
Herkesin Gözyaşı Kanlı Akar
kimsesiz çocuklara
çocuklar geçerdi sokaklardan
içimde bilmediğim bir hüzün
çocuklar analarının ellerinden tutmuş
bense ellerimden korkardım.
avuçlarım yanardı hep
dokunsam parmaklarım kırılacak gibi
ve öyle hassas ki yüreğim
kaybettiği balonu için ağlardı.
kaç sabah oldu güneş doğmayalı
kim bilir bu yüzden kaç bebeği sütten kestiler
kan kırmızı nehirler akıttılar gökyüzünden
bir denizim vardı onu da aldılar elimden.
gökyüzü pul pul döküldü elime
gökyüzünün ağlamasıdır bu
kanlı gözyaşlarıdır ki
herkesin gözyaşı kanlı akar.
Galatadan Bakarım
Galatadan bakarım
gözlerim hep Anadoludur benim
şimdi anam bekler
dönerim bir gün diye
ah bu gurbet eller
kimimizi katil
kimimizi verem eder
akar Boğazdan şiirler
köpük köpük suların üstünde
duyarım Kanlıcada bir yiğidin ölüm haberini
kimse bilmez o garibin nedir ölüm nedeni?
Galatadan bakarım
saatler çıkmaz burada
sabah kanla uyanır
akşam kanla uyursun
Galatadan bir delikanlı dünyaya haykırır
-bulun diye katilimi
-bulun; beni kim ne için öldürmüştür?
Galatadan bakarım
babamı gözlerimin önünde yıkarlar
alır götürürler babamı
her akşam bu kentte bir yetim ağlar
kimse sormaz neden ağladığımı.
Galatadan bakarım
bu İstanbul eski İstanbul mudur?
bir zamanlar şiirlerden geçen bu kent
şimdi ayrılıkların başkenti olmuştur.
Galatadan bakarım
koklasam toprağını buram buram
yarimin kokusunu duyar gibi
sonra yaslasam başımı usulca
anamın göğsüne koyar gibi
saklar mı beni bu kent?
korur mu beni yalnızlığımdan?
konuşur mu, susar mı bilmem
kim geçer artık kapımızdan?
Galatadan bakarım
Kadıköyde bir yangın çıkmıştır
Üsküdarda bir ev yanmıştır
hani nerede benim umutlarım?
İstanbulun üzerini kara bulutlar sarmıştır.
Galatadan bakarım
bir çığlık böler geceyi
bin çığlık ardından böler
geceyi devriyeler basar
bilinmez nedir içimin kederi?
Galatadan bakarım
yüzüm yüz yıllık benim
bilinmez yaşım tam yüz yıllık
duyduğum acı, çektiğim çile yüz yıllık
Galatadan İstanbula bakarım
Galatadan öldüğüm güne
masalardan kalkmaz artık başım
Boğaza karışır gider kanım gözyaşım...