- Kategori
- Gündelik Yaşam
Şiişşşt, bir şey söyleyeceğim

Bazı arkadaşlardan korkumdan(!) söyleyemiyorum ama bugün benim doğum günüm. "Daha iki hafta önce kutladık doğum gününü, bu da nerden çıktı?" demeyin lütfen; o kadar güzel kutladınız ki bir daha doğum günüm olsun istedim; yeni yaşımın 13. gününü kutlamak istiyorum. Belki sevgili Meral Yağcıoğlu'na olsun söyleseydim benim için yine kutlama yazısı yazardı; sağ olasın sevgili Yağcıoğlu, yazmış kabul ediyorum.
Bu işin şakası, şaka olmayan bir şey var ama; bugün benim Milliyet Blog'daki; günce sayfalarındaki birinci yılım. Yani bir anlamda doğum günüm.
Yazmaya ilk nasıl da telaşlı, heyecanlı başlamıştım. Yani başlayamamıştım. Bilmiyordum ki, tuşlarda hangi harfin nerede olduğunu. Bu yüzden kayıt olurken gereken bilgileri tam yazsam da geç kaldığım için kaydım olmuyormuş; öyle dedi bu işi bilen biri. “Madem bu kadar biliyorsun, benim yerime sen kayıt ol da görelim.” dedim; oldu. "Kendi adını yazma" dedi, olur dedim. Sayfa adı olarak da en çok sevdiğim renk ve şehir; “İzmir Mavilim” olsun istedim. Bu isim giderek öyle bir yapıştı ve yakıştı ki... kendi adımı kullanmaktan hepten vazgeçtim.
Ve ilk yazım; Çatlak. Yayınlanana kadar kaç kez baktım bu sayfalara kim bilir... Nasıl güzel bir heyecandı bilseniz. Yine sürüyor, her yazımla yeniden yeniden heyecanlanıyorum. Ve sanırım giderek Milliyet Blog "kayasında" yerleştiğim çatlakta, "Çınar" ağacı olmaya çalışıyorum.
Bu sayfalarda ilk "Volkan" la merhabalaştık. Nasıl da güzel yardımları oldu bana; oğluma inat(!) Oğlum ısrarla bildiklerini söylemedi bana ve Volkan'dan öğrendiklerim için de; "ben bunu biliyordum" dedi. Sonradan rastlaştığım insanları düşününce… iyi ki ilk onunla rastlaşmışım, yoksa yazmaktan vazgeçebilirdim. Sağ olasın sevgili Volkan ve var olasın. Seni ve "Güzel kız" ı sevgiyle kucaklıyorum.
Son zamanlarda yazmayan, Volkan'ın arkadaşı; sevgili Esin_k; bir demet papatya yolluyorum sana.
Günce sayfalarının dışından; Ankara'dan sayfalarıma konuk olan ama şu sıralar kendini özleten; Yeşil Ankara'lım. Yine de ordasın biliyorum; sağ olasın ve var olasın arkadaşım.
Sevgili Murat Ersöz; benim yanım sıra diğer günce yazarlarını da okuyan bir arkadaşım balkonda çiçeklerin olduğu bir yazınız vardı, şimdi bulamadım, onu çok beğenmişti de bana da “oku” demişti. Okumuş beğenmiştim. Sonra aklımda babam, bir şey sormuştum size de kısa ve kesin bir yanıt vermiştiniz hani; "Ben hayatımda hiç..." diye başlayan. Sonra, dost olduk sanki değil mi? Size ve yirmi iki yıllık eşinize kucak dolusu sevgiler,
Kevser Şekercioğlu... Canım arkadaşım, zamanla fark ettim Murat Bey'le dost olduğunuzu, sanki onun da güvencesi oldun benim için. Bu sayfalarda insanı tanımak kolay olmuyor da arkadaşının arkadaşı ise tanımış gibi oluyorsun. Ve "yeşil" ine kavuşuverdi bir gün arkadaşım; Kevser Şekercioğlu Akın oldu. "Gerçek bir aşk masalı" öykümdeki “Ayakkabı alırken, yüksek topuklu su yeşili cam ayakkabılarımla, yeşil şifon bir elbisem olsa ne iyi olurdu, diye düşündü Deniz ama neden böyle düşündüğünü bilemedi; rüyasında mı görmüştü acaba.” cümlesini onun için yazmıştım.
DG; Uzak Ufuklar. Eğitimci olduğu için, onun yorumlarını nasıl da merakla beklerdim. Bir gün "Vatan sağ olsun mu?" yazıma öyle bir yorum yaptı ki; masmavilendim. Kucak dolusu maviler size sevgili DG.
Ve sayfasındaki "gür kaşlı göz resmi" yüzünden mi, yoksa güncedeki "ağır" duruşundan mı neden bilmem kendimden çok büyük sandığım sevgili Levent; H.levent. Benden sadece bir yaş büyükmüş. Bir gün birden bire Levent'in hayatına giren ve arkadaşımı kendi rengine boyayıp, kokusunu bulaştıran "Portakal çiçeği"; bana ne zaman merhaba diyeceksin?
O sıralar yorumlarını esirgemeyen ama şimdi ne yorum ne günce yazmayan arkadaşlarım var. Birini unutursam üzülürüm, o yüzden hiç birini yazmıyorum. Belki onlar bu yazımı okurlarsa kendilerini anımsatırlar; ben onları hiç unutmadım.
Yüz yüze görüşemesek de, "dost" diyebileceğim bu arkadaşlarıma, sonradan katılanlar oldu, katıldığı hızla yok olup gidenler de. Benim için "var" olanların hepsini yazabilmek isterdim. Yine aynı korkuyla yazamıyorum; ya birini unutursam. Ama onlar kendilerini biliyorlardır ve bilmeliler de! Yine de sonradan sayfama konuk olan bir kişi var ki yazmadan geçemem; sevgili Yusuf. Yusuf Aysan. Yazılarımın hepsini okuyup, yaptığı yorumlarla "yüreğime" dokunan, hayatımı "yeşil" lendiren; "Yeşil bir de maviden yansırsa" yazısını yazdırtan sevgili Yusuf. Onu ve eşi sevgili Sibel'i sevgiyle kucaklıyorum. “Ne dersin gerçekten "hepinizi" birden kucaklayabilir miyim sevgili Yusuf?”
Ah Atiye Hanım'ı yazmasam olmaz. İlk günden beri yanımdaydı o da ama yorum yazmayı bilmiyordu, bana söylüyordu. Sonra bununla da yetinmedi; "Bak d
Doktor Hanım, şimdi şunu yaz" demeye başladı; "Vatan sağ olsun mu?" yazımı onun yüzünden yazdım, konu biraz farklıydı ama sevdiğini kaybeden kız teması aynı kaldı. Ve "Bir annenin kâbusu"; onun öyküsüdür. Şimdilerde o da günce yazıyor. "Var mı bana yazdırmak, yaz bakalım kolaysa" dedim. Hemşerimin; Gürbüz Bey'in karısını sevgiyle kucaklıyorum. Ne günce sayfalarından ne hayatımdan hiç eksilme olur mu?
Ama bitmedi, bir de, günce sayfalarının dışında, Ankara'da bir arkadaşım var; Ferdi. Hani "Ağıt mektup" yazdığım bir dost. Yazılarımı ancak ben çıktısını alıp yollarsam okuyabiliyor ama okuduğunda da öyle bir hakkını veriyor ki!.. “Yazdıklarımı hiç kimse okumasa sadece sizin için bile yazarım” dediğim dört kişiden biri de o. Kucak dolusu sevgiler sana Ferdi Körfez mavileriyle.
Sevgili günce dostlarım, varlığıma varlık katan arkadaşlarım, giderek varlığım arttığı için hiç bir arkadaşımın yazısını istediğim sıklıkta okuyamıyorum; bunun için affedilmeyi diliyorum. Doğum günü çocuğuyum ben, dileklerimden biri bu. Diğeri de uzun yıllar sizlerle birlikte olmak, sizlerle mavilerimi paylaşmak. Sayfama yeni katılanlara da "mavi"mi bulaştırmak.
Hepinize yeniden "merhaba" ama sevgiyle ama maviyle.
İzmir Mavilim