- Kategori
- Siyaset
Simgenin getirisi kimin cebine?

Son zamanlarda ülkemizde sıkça anlatılan hikâyelerden birisi;
Adam, dini siyasete alet ederek ülkede önemli bir kişi olmuş. Sormuşlar: "Değiştim, değiştim, diyorsun. Söylesene, hangi açıdan değiştin?" "Tabii ki maddi açıdan" demiş önemli kişi: "Eskiden garibanın tekiydim, şimdiyse, ayıptır söylemesi, trilyonlarla oynuyorum. Oğlum bile parayla dans ediyor!"
İşte bu ülkede son zamanlarda kimlerin ne ile ne şekilde dans ettiklerini, bu dans olayında hangi aleti (pardon giyisi parçasını) kullandıklarını hep birlikte inceleyelim.
İnancın gereği mi, siyasi simge mi gibi sorularla tartışılan türban, çeyrek asırdır ülkenin gündeminden düşmüyor.
Türban çatışmaları, galibi ve mağlubu belli olmayan, mağduru millet olan bir mücadele tarzında devam edeceğe benziyor.
25 yıllık türban kavgasından dolayı, toplum olarak hepimizin birer türban uzmanı haline geldiğimiz söylenebilir.
Başlangıçta köyden şehre transferin bir adaptasyon tarzı olarak değerlendirilen türban, daha sonra muhafazakâr kesimlerin tartışılmaz örtünme biçimi olarak gelişti.
Yaşanan bu süreçte, siyasetin bu kitleleri göz ardı etmesi asla düşünülemezdi(!).
Neticede olay bu şekilde gelişti ve türban serüveni kendisine yüklenen kavramlarla yoluna devam ediyor.
İşin ilginç tarafı türban, kendini; dini, siyasi ve ticari malzeme yapanlara karşı mutluluk kapılarını açarken, bir zaman sonra da bu saadet zincirinin kopmasına sebep olabiliyor.
Kısaca iktidara ulaşmak için konulan barajları kolayca aştıran türban, kale fethedildikten sonra, surlarda mukaddes bir delik açılmasına da yol açabiliyor.
Anayasa mahkemesinin almış olduğu karardan sonra, türban hasatının yeteri kadar bereketli olduğu söylenemez.
Tesettür giyimin bir parçası olan türban, siyasi İslam temsilcilerinin ticaret ve siyasette başarı sağlamasıyla, daha da popüler hale geldi.
Para ve şöhrete kavuşup, statü atlayan bir kesim, vücut hatlarını belli eden elbiselerinin üzerinde pahalı türbanlarıyla ortaya çıkınca, giyim tarzlarında kadın cazibesini ön plana getiren tablolar oluşmaya başladı.
Bu tarz, belli bir kesimde kabul görürken, bazı İslamcı yazarlarında hedefi haline geldi.
Maksat inancın gereği olarak örtünmek miydi, yoksa bir yerlere mensubiyetin ifadesi miydi? Tam anlaşılmış değil…
Türban, çarkı felek gibi hem kazandırıyor, hem kaybettiriyor.
Başlara örtülen türbanın, takılma şekli dahi tartışılırken, İslam"ın ön gördüğü ahlâki ve vicdani kavramların, beyinleri örtmesi gerekliliği, kimseyi ilgilendirmiyor.
Tesettür giyim sektöründe işler yolunda giderken, siyaset arenasında türbanın meydana getirdiği artçı dalgaların, büyük bir depremin habercisi olma ihtimalide, ufukta görülebilir.
Ülkenin yüzlerce sorunu varken, siyasi bir krizin yol açacağı olumsuzluklardan, türbanlı ve türbansız kesimlerin etkileneceği de muhakkaktır.
Görünüşe bakılırsa, türban değirmeninin çarkları bir müddet daha dönüp duracak.
Sağlam temeller üzerine oturmuş Türkiye Cumhuriyetinin, güçlü sistem çarkları da güvenli şekilde dönüp, tarihi vazifesini yapacak.
Bu çarklar arasında olmayan, toplumun büyük kesimleri de hayal ve ümit beklentileriyle, feleğin çarklarında dönmeye devam edecekler.
Her şeyin bir sonu olduğu gibi. Dini siyasete alet etmenin de bir sonu var. Yakında hep birlikte(!) göreceğiz.