- Kategori
- Deneme
Simurg olabilmek

alıntı
Simurg'u bulma yoluna çıkmış kuşların Kaf dağına ulaşan otuzu görmüş ki Simurg aslında kendileri...
Kaybettiğimizi sandığımız ve kazandığımızı düşündüğümüz edinimler anbean bir parça daha eklediğimiz hayat puzzlendan başka bir şey değil...
Sorsalardı her birimize şayet dünyaya gelip gelmemeyi isteyip istememek; şartları kendimize uyarlanmış bir dünya şekillendirir ve ''evet gelirdim'' derdik. Tasavvur edilen hayat hep zorluklardan ve acılardan sıyrılmış, mutluluklarla bezeli çukulatalı pasta tadında olurdu. Albenisi çok, bir eli yağda bir eli balda bir yaşam.
Oysa dizleri kanamadan büyünmüş bir çocukluk eksiktir. Çoktan uçurulmuş bir uçurtmanın ipini tutmak, koşmamışsan rüzgarı önüne katarak özgürleştirmez seni...
Hep çiçeklere boğulmak, bir kez bile çiçek dermemişsen sevdiğine tatminsiz bir gül bahçesinde dikene bulanmaktır...
Yağmurda iliklerine kadar ıslanıp gülümsememişsen haline vitrin camlarına bakıp, çok şey kaçırmışsındır...
Sokak taşlarında bir kez olsun içinden geldiği için sek sek oynamamış çekinmişsn, içindeki çocuğa yaptığın en büyük haksızlıktır...
''Vay be!'' dememişsen günün ilk ışıklarıyla dal aralarında cıvıldaşan kuşların sesine, hiç bir günaydın tınısı işlemez ruhunun derinliklerine...
Kaygılanmamışsan gün içinde komşunun açılmayan penceresinden, gönül penceren kapalı yaşıyorsundur...
Çok yazık!
Özlemiyorsan sevdiğinin sesini olur olmaz bir zamanda ve telefonundaki kaydı -ım la bitmiyorsa senin değildir o ses, kıymetini bilmezsin...
Bir kez olsun sevdiğine kapıyı çalmadan açmamışsan, görmemişsen yüzündeki şaşkın sevinci ölmeden önce yapman gereken yüz şeyin içine eklemelisin...
Ve tutmamışsan sevdiklerinin yasını, yaşamın döngüsü demişsen ölüme, sevdiklerinin değerini bilmiyorsundur...
Simurg olmak için hayatı her şeyiyle yaşamak gerekir. Fire verdikçe alacaklı olduğumuzu düşündüklerimizden çoğalırız aslında. Ve artı saydığımız kazanımlarımız eksiltir bizi. Tezat gibi görünsede ne artılar eksileri götürür ne eksiler artıları. Birbirine girift bezemedir ki ömür olmadık şekillerden harika desenler çıkar...
''Yine avcunda saklasan ellerimi,
Ve kaybolsam dehlizinde gözlerinin,
Sereserpe gelincik tarlası olsa her yer,
Kızıla boyansa tarlalar bizim için.''
Yalın ve saf bir anlatımla hayattan ne istediğini bilmek ve bunu dile getirmek...
Bilmek ama yaftalamamak...
Görmek ama hissederek...
Sevmek ama şekil vermeden...
Konuşmak ama dinleyerek...
Gülmek ama hakkını vererek...
Ağlamak ama nisanda toprak kokulu sağnak tadında...
Kainatın her zerresini bünyemizde barındırıyoruz. Maddi ve manevi boyutuyla uçsuz bucaksız galaksileriz her birimiz. Ne yazık ki, bunun hiç farkına varmadan, göle düşmüş yaprak gibi salınımsız çürümeyi bekliyoruz. Sanki dağlar, denizler, yollar, insanlar, börtü böcek, yıldızlar... Başkaları için. Kim o başkaları hiç bilmeyiz. Nereye baksan kabuğunda kestane insanlar. Dikenden dokunulmaz. ''Hareket etmeyen zincirlerinin farkına varmaz.'' Ufuk neden sadece denizi son gördüğümüz çizgi olsun ki...
Zamanın içinde an kadar bile ''hiç''iz. Arkasına saklandığımız korkularımız, önüne set çektiğimiz isteklerimiz...
Kanatlarımızın farkına varmadan biten bir ömrün muhasebe zamanı gelince, gelir gider dengesinin adaletsizliği.
Sorumlu kim?
''Hiç bir şeyden çekmedi dünyada/ nasırından çektiği kadar/ hatta çirkin yaratıldığından bile o kadar/ müteessir değildi/ ayakkabısı vurmadığı zamanlarda/ anmazdı ama allahın adını/ günahkar da sayılmazdı/ yazık oldu süleyman efendiye'' (o.Veli)
Bu şiiri gülerekte okuyabiliriz, sofistike bir yaklaşımla felsefesini yaparakta. Bir varmış bir yok...
Her kes gibi olmak ve kendin olmak... Kendi bilgelik testini, dimağından akanlarla doldurup, taşırmak... Yola düşmüş abdalın heybesinde kuru bir ekmek vardır ama Pir Sultan Abdal olur kanatlanır Simurg simurg...
Simurg olma yolunda kocaman açılmış kanatlarla hayatı bütünüyle kucaklamak ve kucaklanmak dilekleriyle her batan günden yeni güne MERHABA....
Hayat her şeyin yolunda olması değil her şeyi yoluna koyabilme çabasıdır... Bunu anladım...