Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Aralık '07

 
Kategori
Basın Yayın / Medya
 

Sınıfı geçtik mi, kaldık mı?

Sınıfı geçtik mi, kaldık mı?
 

Eskiden bayramın ikinci, üçüncü (ve dördüncü) günleri normal gazeteler yayınlanmaz, onun yerine Gazeteciler cemiyetinin Bayram gazetesi yayınlanırdı. Olağanüstü bir olay olmadıkça Bayram gazetesinde önemli bir haber bulunmazdı.

Gazeteleri açtığım zaman önce şöyle düşündüm: “Tipik bir ikinci bayram günü, okunacak, yazılacak önemli bir haber yok.” Ancak tek tek gazetelere bakınca öyle ilginç konular çıktı ki, oturup ciddi ciddi 3-5 makale yazmak mümkün.

Önce bayrama adını veren “Kurban”la ilgili gelişmelere bir göz atalım.

Türkiye’nin gerçekten sosyal bir değişim içinde olduğunda şüphe yok. Köylü nüfus, şehirleri adeta işgal ediyor. Şehre göç Cumhuriyet’ten beri bilinen ve devam eden bir gerçek. Ancak eskiden şehre gelenler, buranın şehir olduğunu bilirler, kendilerini de buradaki hayata uydurmak zorunda olduklarına inanırlardı.

Geçici olarak akraba ziyareti için İstanbul’a gelenlerin bile, bir hafta on gün sonra köylerine döndüklerinde, kıyafetleri biraz değişmiş, dilleri, konuşmaları hayli kırılmış olurdu.

Oysa son zamanlarda şehre daha çok sayıda insan göç ettiği ve hepsi de komün halinde bir gecekondu mahallesinde birlikte yaşamaya başladıkları için, şehir gerçeğiyle hiç tanışmadan, aynı köylerindeki gibi yaşamaya devam ediyorlar.

Hatta mahallede sağladıkları çoğunlukla, kendilerini değiştirmek yerine, azıcık şehir görüntüsü verenleri kendilerine uydurmaya çalışıyorlar. Meşhur mahalle baskısı söyleminin temelinde yatan gerçek de budur.

Bu insanların eğitilerek medenileştirilmesi, şehirlileştirilmesi elbette elzem. Ancak bu onları aşağılayarak, horlayarak, küçümseyerek, hakaret ederek, yok sayarak yapılabilecek bir şey değil.

Son yıllarda kurban kesimiyle ilgili çarpık görüntüleri yaratanlar da bir anlamda bunlar. Köyünde kurbanı bahçesinin, tarlasının bir kenarında kesmeye alışmış insanlar, aynı alışkanlıklarını burada da sürdürme çabası ve telaşı içindeler.

Alışmış kudurmuştan beterdir diye bir atasözümüz var. Gerçekten insanları alışkanlıklarından vazgeçirmek en zor şey.

Şimdi üç, beş, on yıl öncesinin İstanbul’daki kurban manzaralarıyla, bu yılın kurban manzaralarını karşılaştırırsanız, gözle görülecek kadar büyük bir farklılık olduğunu inkâr edemezsiniz.

Ben normal bir semtte oturuyorum. Bu yıl ne canlı, ne kesilen tek bir kurban görmedim. Sokakta dolaşan deri toplayıcılarına da rastlamadım. Elbette biraz arka sokaklarda, kenar semtlerde tekrarlanan yanlışlar olmuştur. Ama geçen seneden daha iyi durumda olduğumuz kesin.

Gazetelerimiz, televizyonlarımız, özellikle böyle sahneler ararlarsa elbette bulurlar. Nitekim yine kaçan bir iki boğa haberi gördük. Parkta kurban kesen cezasını ödemeye hazırım diyen insanların haberini de okuduk. Fakat dediğim gibi bir gelişme olduğu aşikar.

Şimdi bu durumda Basın’ın yapması gereken, bu gelişmeyi ortaya koymak, diğerlerini de doğruya teşvik etmektir. Eğer her şey eski tas eski hamam demeye devam edersek, kurallara uymaya çalışanlar da, madem değişen bir şey yok, biz de kendimizi sıkıntıya sokmayalım demeye başlarlar.

Bu çok klasik örneğiyle yarısına kadar dolu bardağı kimilerinin dolu, kimilerinin boş olarak görmesine çok güzel bir örnektir.

Biliyorsunuz başarıyı anlatmak için sınıfı geçmek veya sınıfta kalmak diye bir tabirimiz vardır. Şimdi size iki ayrı gazetemizin aynı kelimelerle aynı olayı nasıl farklı yorumladıklarını göstermek istiyorum.

Bugün gazetesinin konuyla ilgili haberinde, İstanbul’u açık hava mezbahasına çeviren görüntüler bu bayramda yaşanmadı. Alınan tedbirler ve vatandaşın sağduyusuyla sınıfı geçtik, deniyor. Gazetenin manşeti ise “Ayıptan Kurtulduk.”

Posta gazetesinde ise haber şöyle veriliyor: Belediyelerin aldığı önlemler, Sağlık Bakanı Recep Akdağ başta olmak üzere uzmanların yaptığı uyarılar, getirilen para cezaları yeterli olmadı. Vatandaş her yıl olduğu gibi yine bildiğini okuyup yolda, sokakta, meydanda ve çocukların önünde kurban kesti. Başlık “Yine Sınıfta Kaldık”

Sizce hangisi doğru?

Allah’tan Posta gazetesinde şu bilgiler açıkça verilmiş. Belediyeler önlem almış. Sağlık Bakanı uyarmış. Uzmanlar da değişik ikazlarda bulunmuşlar. Hatta para cezaları da getirilmiş. Ama… Ama vatandaş bildiğini okumuş.

Radikal gazetesinde de aynı bilgiler sıralanmış, ancak başlık “Bıçaklar Elimizde” Akdağ başta olmak üzere tüm yetkili ve uzmanlar uyarı üzerine uyarı yaptı. Ancak halk bildiğini okuyunca kurban manzaraları yine eski yıllara benzedi. (Yukarıda söylemeye çalıştığım alışkanlıklarla ilgili olabilir mi acaba?)

Hani yiğidi öldür ama hakkını yeme demişler. Posta ve Radikal gazetelerindeki bu açıklamalar çok önemli. Demek ki hem yerel, hem genel yöneticiler, görevlerini hakkıyla yapmışlar…

Şimdi ben soruyorum. Bundan on sene önceki Kurban bayramı görüntüleri, bugünle kıyaslanmayacak kadar kirli, pis, vahşi, hijyenden uzak, sağlıksız, kuralsız, denetimsiz, ilkel ve trajik miydi, değil miydi?

Bu soruya hayır diyebilecek bir babayiğit çıkması mümkün değil herhalde.

Şimdi bir başka soru: O zamanlar ülkeyiyönetenler, Ak Parti zihniyetiyle bağlantılı mıydı, değil miydi? Buna da herhalde evet diyebilecek birisi yoktur değil mi?

O zaman Ak parti dönemindeki bu hükümet, köylülükle, dindarlıkla suçlanmış olmasına rağmen, en azından kurban manzaraları açısından eski hükümetlerden daha iyi çalışıyor diyebilir miyiz?

Evet diyebiliriz.

Niye bunun üzerinde bu kadar duruyorum. Ak Parti propagandası yapmak gibi bir niyetim yok. Sadece yapılan iyi işlerin de farkında olalım ve bu konuda vatandaş olarak biz de yöneticilere yardımcı olalım diye bunu yazıyorum.

Bu bir vatandaşlık görevidir. Hangi partiden olursak olalım, iktidarda da hangi parti bulunursa bulunsun, yapılan iyi işleri takdir etmek, kötü işleri tenkit etmek, milletçe bizi başarıya daha kısa yoldan götürmeye katkı sağlar.

Biliyoruz ki yapılması gereken daha bazı şeyler var. Bunun için birbirimize yardımcı olmak, birbirimizi uyarmak, doğrularımızı yanlışlarımızı birlikte değerlendirmek durumundayız.

*****

Ben inanıyorum ki her şey daha güzel olacak. Bunun için 70 milyonun aynı amaç etrafında birleşip aynı yöne doğru kürek çekmesi veya arabayı aynı yöne itmesi gerekiyor. Bir arabayı bir kısım insanların önden arkaya, bir kısmının arkadan öne ittiklerini düşünün. Hareket eder mi o araba?

Hele bir de iş yapıyormuş gibi görünüp yanlardan itmeye kalkanlar olursa Allah korusun araba devrilir, değil mi?

Başbakan Recep Tayip Erdoğan da, artık endişe taşıyan değil, geleceğe daha güvenle bakan bir Türkiye var, demiş. Haberi veren Türkiye gazetesinin manşeti “Gelecek Daha Güzel Olacak.”

*****

Dünkü yazımda da belirtmiştim, bu bayram kendimizi önceki bayramdan daha mutlu hissediyorsak, bunda Türk ordusunun Kandil’e yaptığı operasyonun getirdiği moral etkisi vardır.

Vatandaşlarımız da hainlere inlerini dar eden kahramanları bu bayramda unutmadı. Şehitlikler, şehit aileleri ziyaret edildi, Mehmetçik Vakfına yapılan bağışlar ikiye katlandı. Güneş gazetesi haberi “Mehmetçiğe Millet Vefası” başlığıyla verdi.

*****

Millet olarak kardeşliğimizi,ön plana çıkaracak her türlü imkanları daha da geliştirmek zorundayız. Kurbanla ilgili aksaklıkları elbette yazacağız, çizeceğiz. Neden? Tedbirlerin daha iyi alınıp problemin tamamen ortadan kalkması için… Ama kurbanın ülkeye, millete olumlu yönden getirdiklerini de görmezlikten gelmeyeceğiz.

İşte bu bağlamda bu yıl ilk kez yapılan bir etkinlik var. “Kimse Yok mu?” derneğinin öncülüğünde geliştirilen kardeşlik girişimi, doğu ve güneydoğuda büyük yankı uyandırdı. Bölgede 60 bin kurban dağıtan gönüllüler halkın takdirini topladı. Vali ve belediye başkanları da atılan adımı herkesin desteklemesini istedi. Zaman gazetesi bu güzel haberi

“Doğu’da Kardeşlik Tablosu” başlığıyla duyurdu.

*****

Dünkü Hürriyet gazetesinde çok önemli bir manşet vardı. Son günlerde tenkit konusu hatta endişe konusu olan yabancılara toprak satışı meselesine farklı açıdan bakan Hürriyet, Türkler’in Avrupa’da satın aldığı toprakların satılanlardan daha fazla olduğunu gündeme getirmişti.

Bugün de benzeri bir başka haber daha var Hürriyet’te... Beni toprak satışından daha çok rahatsız eden şirket satışları konusunda farklı düşündüren manşet şöyle: “Ülker Dünya Devini Aldı” Türk ekonomisi dünyaya damgasını vurdu. Dünya çikolata devi Godiva, 850 milyon dolara Türk gıda sektörünün lideri Ülker’in oldu.

Demek ki sadece bizim şirketler yabancılara satılmıyor, yabancı şirketleri de biz satın alabiliyoruz.

Uzun yıllar Anonim şirket statüsüne alışamayan, profesyonel yöneticiye güvenmeyen, aile şirketleriyle işleri yürütmeye çalışanları hatırlarız. Belli bir dönemden sonra nasıl ticaretin gerektirdiği profesyonel anlayış yerleştiyse, bir süre sonra bu şirket satışlarına da alışacağız sanırım.

*****

Başkent doğal olarak politikanın çok konuşulduğu, çok tartışıldığı ve uygulandığı bir yer. Genellikle iktidar muhalefet arasında dengeyi sarsacak gelişmeler olduğu zaman “Ankara Sallandı” başlığı çok kullanılır. Bugünkü Takvim gazetesin manşeti de böyle. Ancak bu sefer Ankara’yı sallayan maalesef tabii bir âfet, deprem…

Başkent Kurban Bayramı’na 5.7’lik depremle uyandı. Büyük paniğe yol açan sarsıntıda can kaybı olmadı ama, 24 aile evsiz kaldı. Sabah gazetesi ise haberi “Deprem 5.7 Korkusu 9” manşetiyle verdi.

*****

Bazı filmler vardır, psikolojik bir konuyu işler. Bir adam veya kadın bilinçli şekilde akrabalarının kendisine karşı kasıtlı olarak yaptığı deli muamelesiyle karşılaşır. Benim çok ilgimi çeker bu tip konular ve böyle bir durumda kendimi nasıl savunurum, etrafımdakileri nasıl inandırırım diye düşünürüm.

Öyle bir şey ki, siz istediğiniz kadar doğru söyleyin, kimse size inanmaz, inanmak istemez. Gerçek hayatta böyle bir olay yaşanmış maalesef. Hem babası, hem Adlî Tıp, hem Adlî Tıp Genel Kurulu’nun akıl hastası dediği kadın avukatı, duayen profesör temize çıkarmış. Müthiş bir olay. Sabah gazetesinde yer alan haberin başlığı “Herkes Deli Dedi, Duayen Kurtardı.”

*****

Çok sayıda kişinin iyi dediği bir şeye kötü demek, ya da tam tersi kötü dediği şeyi iyi olarak nitelendirmek zordur. O yüzden Basın’da mesela hükümet aleyhinde çok sayıda haber olursa veya aynı haber çok gazetede yayınlanırsa, insan istemez “acaba?” demek zorunda kalıyor.

Sürekli muhalif olan gazetelerde çıkan bazı haberlere kuşkuyla baktığım, inanmakta zorlandığım oluyor.

Bugünkü Cumhuriyet gazetesinin manşeti “İslami Sermaye Büyüyor” şeklinde. Başlığı görür görmez aklıma doğrusu bu haberin Ülker’in dünya devi bir şirketi satın almasıyla bağlantılı olduğunu düşündüm. Halbuki haber çok farklıymış.

Deniliyor ki, şeriatla yönetilen ülkelerde “faiz haram” ilkesiyle yola çıkan bankacılık dünyaya yayılıyormuş... Bu sebeple HSBC ve Citibank gibi küresel sermayenin devleri yükselen yıldız olmuşlar.

Bir gazetenin olaylara bu kadar taraflı bakması bazen komik oluyor. Çünkü anlatılmak istenen şey, haramdan uzak durmaya çalışan İslami firmaların oluşturmaya çalıştırdıkları bir borsanın gelişmesi…

Bu İslami sermayeyi çoğaltan değil, belki çok olan İslami sermayenin bir düzene girmesini temin eden bir gelişmedir. Ekonomik olarak da böyle bir borsa yine ekonomiye katkı sağlayacak bir unsur olacaktır.

*****

İslamî literatüre göre, yeryüzünde Tanrı’nın indirdiği tek bir din vardır. Tek bir Allah’ın varlığına inananlar için aslında bu çok makul bir durumdur. Daha farklısını anlamak da anlatmak da zorlaşır.

Bu bağlamda bütün dinlerin ve din adamlarının iç içe ilişkiler içinde olması gerekmez mi? Yani sektörel farklılıklarını bir kenara koyarak ticaretle uğraşanların Ticaret odası, Sanayiyle uğraşanların Sanayi odası çatısı altında birleşmesi gibi, din adamlarının da birlikte olmaları çok doğal olmaz mı?

Meseleye bu açıdan yaklaşmaya belki siyasi görüşler ve ülkelerin farklı politikaları yüzünden fırsat bulamıyoruz. Oysa doğrusu budur, bir an evvel bu noktaya gelinmesi gerekir.

İşte bu anlayışa uygun bir örnek İzmir’de yaşandı. Hem de kısa bir süre önce bir rahibin bıçaklandığı İzmir’de bir başka rahip bayram vaazını dinlemeye geldi. Yeni Şafak gazetesi haberi “Rahibin Bayram Namazı Sürprizi” başlığıyla verdi.

*****

Star gazetesinde gerçekten düşündürücü bir manşet var: “Biz İndiriyoruz Yargı Uçuruyor” Hakim olsanız, bir firmanın sivil havacılık tarafından uçamaz raporu almasına rağmen, uçmasına ve yolcu taşımasına izin verir misiniz? Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım ne yazık ki, sivil havacılığın uçamaz raporu verdiği şirketin yargı kararıyla 3,5 ay yolcu taşıdığını açıkladı ve “ya kaza olsaydı diyerek” isyan etti.

İdari mahkeme şirketin başvurusu üzerine yürütmeyi durdurma kararı alınca, uçuş firması, eksiklerini tamamlamadan yolcu taşımaya devam etmiş. Ancak Danıştay’ın kararıyla uçuş durdurulabilmiş. Kaza olmaması sevindirici ama, ya olsaydı? Yine ucuz atlatmışız demek ki…

*****

Vatan gazetesinin haberine göre, okullar, kreşler, sağlık ocakları, hastaneler ve müzelerde yangın alarm sistemi bulundurma zorunluluğu sessiz sedasız kaldırılmış. Gerekçesi de nasıl olsa zaten düzgün çalışmıyorlar, israf olmasın, düşüncesiymiş. İnanılması gerçekten zor. Umarım bizim bilmediğimiz inandırıcı bir sebep ve yerine alınan güvenli bir tedbir vardır. Gazetenin manşeti “Bu Cin Fikir Kimden Çıktı?” Elbette sorulması gereken bir soru…

*****

İzmir’de Katolik rahibi bıçaklayan sanığın da daha önceki olayın sanıkları gibi, birçok sim kartına sahip olduğu, yurt dışında bazı kişilerle sıkça konuştuğu ve MSN’de yazışma yaptığı tespit edildi. Taraf gazetesi olayı “Onun da Ağabeyleri Var” diyerek vermiş.

******

Spor gazetelerinde günün konusu bugün çekilecek kuralar. Bu vesileyle Fanatik gazetesi bir istatistik değerlendirme yapmış. Bu hesaba göre “Daha 40 Fırın Ekmek yememiz Lazım”mış.

Fotomaç gazetesi “Çektiğimiz Tur Olsun” derken Fotospor gazetesi “Bahtınız Açık Olsun” temennisinde bulunmuş.

Bugünlük de bu kadar. Yarın yeniden birlikte olabilmek umuduyla…

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..