Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Kasım '10

 
Kategori
Ekonomi - Finans
 

Sınır ticaretinin yöre halkının istihdam yapısı ve gelir düzeyine etkileri

1.1. Sınır Ticareti Geçen yıl, Bakanlar Kurulunun aldığı bir kararla, sınır ticaretinde yeni düzenleme getirildi. Sınır ticareti; Türkiye’nin komşu ülkeleri ile sınırı bulunan illerde ikamet eden vatandaşlarının ihtiyaçlarını karşılamak üzere, karşılıklı ülke halklarının yaptıkları özel bir ticaret türü olarak tanımlanmaktadır Bu tanıma göre, Türkiye’nin yaşam standartlarının düşük ve işsizliğin ciddi boyutlarda olduğu, Doğu ve Güneydoğu coğrafi bölgelerinde ekonomik, sınaî ve ticari gelişmenin hızlandırılmasını teminen, sınır ticareti; komşu ülkelere sınırı bulunan Artvin, Kars, Iğdır, Ağrı, Van, Hakkâri, Şirnak, Mardin Şanlıurfa, Kilis, Gaziantep ve Hatay illerinde kurulacak “Sınır Ticaret Merkezleri” aracılığıyla yapılacaktır. Daha önceki merkezlere göre bu sayının arttırılmış olduğu görülmektedir. Sınır Ticaret Merkezleri, İl Özel İdaresi tarafından işletilecektir. Daha önceki yıllarda, Türkiye’nin doğu ve güneydoğu illerinde başlayan terör nedeniyle, yörede terörle mücadelenin paralelinde bu mücadeleyi destekler mahiyette ekonomik yapının iyileştirilmesi amaçlanmış, bu amaçla, özel bir ticari işlem türü olan sınır ticareti ve açık pazar uygulamasının önemli bir role sahip olacağı belirtilerek sınır ticaretinde var olan bütün kısıtlarında (sınırlamaların) kaldırılmasını talep eden mülki amirler ve yörenin ileri gelenlerinin bu talepleri haklı mahiyette görülmüş, bu görüşler doğrultusunda, sınır ticareti teşvik edilerek bu ticari işlem türünün çok kötü uygulamaları ile karşılaşılmıştır.


Bunun sonucu olarak çay kaçakçılığı Doğu Karadeniz insanının ekonomik ve sosyal sıkıntılara düşmesine neden olmuş, ülke ekonomisine de kara para ve kayıt dışı ekonomi olarak yansımıştır. Bu sorun bugün halen devam etmektedir. Bakanlar Kurulu Kararı ve bu Kararın Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin yayımı tarihinden itibaren, Sınır Ticaret Merkezlerinin inşası, işletilmesi, fiziki olarak düzenlenmesi, stok kontrolleri, giriş ve çıkışlara ilişkin usul ve esasları Gümrük Müsteşarlığının bağlı olduğu Devlet Bakanlığı ve bu Bakanlığın başındaki ( Rizeli) Bakan Sayın Hayati YAZICI tarafından belirleneceği anlaşılmaktadır. Serbest ithalat rejimine göre her hangi bir sorunla karşılaşılmayan ancak, sınır ticareti, yolcu beraberi kaçak ve sair yollarla yurda girişi sağlanan siyah çayın bir gıda maddesi olması toplum sağlığı açısından olaya bakılmasını gerektirmektedir. Bu itibarla düşük değer, düşük miktar sahte orijin, çift fatura teknikleri ile veya farklı bir ürünmüş (örn.:Çay’ın termos olarak gösterilmesi) gibi yollar denenerek girişi sağlanan siyah çayın ülkenin genel talebini karşılayacak ölçülerde, ülkenin genel pazar alanlarına sunulduğu ya da pazarlama organizasyon ağına bir şekilde sokulduğu bilinmektedir. Bu durum kayıt dışı ekonomi ve haksız rekabet demektir. Haksız rekabete yol açacak fiillerle karşılaşılmaması için önleyici tedbirlerin alınması gerekmektedir. Sınır ticaret merkezlerinin elektronik ve teknik donanım kavuşması ( Örn: kamera, X-ray, detektör vb.) , personelin hizmet içi eğitimi, çalışma şartlarını nöbet sistemi, kayıtların merkezi bilgi işlem programına anında aktarılması gibi önlemler örnek olarak verilebilir Sınır ticareti kapsamında ithal edilecek ürün, ülkede üretilen milli mahsulün elde edildiği dönemde (Örn. Haziran – Ağustos arası) ülkeye girişine izin verilmesi halinde, milli mahsulün üreticinin eline kalması demek olacağından, fazladan aynı ürünün ithaline izin verilmemeli veya ülkeye yetmeyen miktar kadar izin verilmelidir. Yabancı mahsul ithalatı aynı zamanda komşu ülkenin ürününe Pazar bulma veya üreticisini sübvanse etmek anlamına geldiğinden, kesinlikle bölge ihtiyaçları kadar ithal edilmeli, örneğin Iğdır vilayeti havyar ve karidesi ne kadar tüketiyorsa o kadar havyar ve karides, sınır ticaretine konu olmalıdır. Diğer taraftan, haksız rekabet doğrudan kendisine yönelmese de, zarar gören ya da görme tehlikesi bulunan üreticilerin haksız rekabet yüzünden ekonomik çıkarları haleldar olursa, bağlı oldukları mesleki kuruluşlar, odalar, dernekler ve iktisadi birlikler aracılığıyla, haksız rekabet eylemini işleyen kişi ve kurumlar aleyhine tazminat haricinde, tespit, yasaklama, düzeltme davası açma imkânına sahiptirler. Geçen haftaki Bakanlar Kurulu Kararına göre; sınır ticareti uygulamalarının haksız rekabete yol açmayacak şekilde, gayet dikkatle ve titizlikle ele alındığı anlaşılmaktadır. Sınır ticaretinin bir gümrük rejimi olmaması, zaman zaman kesintiye uğraması, kaldırılması gibi inkıtalar, diğer taraftan, söz konusu bölgenin kaçakçılıkla özdeşleşen doğası müfettiş raporları ve mahkeme kararları ile sabit olduğundan, aynı yol ve yöntemlerin model alınarak bu özel ticaret türünün yeni mahsur ve mağdurlarının olmamasını dileyelim.

1.2. Kaçakçılık ve Sınır Güvenliği Kaçakçılık, yurda sokulması veya yurtdışına çıkarılması yasak olan eşyayı, yasadışı yollardan yurda sokma veya yurttan dışarıya çıkarma yahut girmesi veya çıkması serbest ancak gümrük vergisine tabi eşyayı vergi vermeden yasadışı yollarla yurda sokma veya yurttan çıkarma olarak tanımlanmaktadır. Bütün Dünya ülkeleri siyasal sınırlarından, kapı veya yollarından gerek bireysel, gerekse toplu halde kaçakçılık fiilini işleyen veya teşebbüs eden kişi veya teşekkülü kaçakçı olarak tanımlamakta ve yüz kızartıcı bir suç olarak görmektedir. İlga edilmiş olan 1918 sayılı Kaçakçılığın Men ve Takibine Dair Kanun, 1932 yılında ithal ikameci, aşırı korumacı ve tekelci politikaların izlendiği şartlar içerisinde yapılmış ve uygulanmıştır. Türkiye’ gümrük birliğinden sonra, yeni bir kaçakçılık mevzuatına oluşturma çalışmaları sonunda önce; 4926 sayılı kanunu uygulamış daha sonra, 5607 sayılı kanunu yürürlüğe sokarak geçmiş aksaklıklar tümüyle ortadan kaldırılarak çağın gereklerine uygun yeni bir yasa yapılmıştır. Bir ülkenin sınırları, o ülkenin hükümranlığını, egemenliğini, bağımsızlığını sembolize eder. Dünya’da tarım toplumundan sanayi topluma geçişle birlikte, nüfus artmış ve şehirlerde toplanmıştır. Hükümetler sınır ihlallerine karşı daha bir müteyakkız davranma gereğini duymuşlardır. İlk ve orta çağlardan, günümüze değin bütün bağımsız ülkeler gerek kendilerine gelir sağlamak, gerekse içerdeki ekonomiyi himaye edici mahiyette gümrük vergileri tesis ederek yabancı eşyaya karşı içerde üretilen eşyanın lehine vergiler uygulamışlar, muhafaza teşkilatları kurmuşlar, kaçakçılıkla mücadele etmişler, kaçakçılık yapanlara karşı ağır müeyyideler uygulamışlardır. 1929 Dünya ekonomik buhranı, korumacılık ya da himaye sistemini şiddetlendirmiştir. Amerika ve bazı Avrupa Ülkeleri gümrük tarifelerini yükseltmişlerdir. Korumacılık siyasetinin mahzurlarını-sakıncalarını- ortadan kaldırmak için sürt aks, kontenjan, takas, kliring, blokaj tedbirlerine başvurmuşlardır. Devletler milli ekonomilerini korumak adına, müdahale ve kontrol sistemlerini geliştirmişler, ithalatı kısıtlama, kontenjan, kota, fiyat ve döviz kontrolü gibi usulleri şiddetle uygulamışlardır Gümrüğün önemi artmış, Devletler, milli ekonomilerini gümrük vergileri vasıtasıyla tanzim ve koruma altına almışlardır.
Gümrük vergilerinin fiskal gayeleri yanında, sosyal ve ekonomik gayeleri olup, ekonomik gayeleri önemle olmakla birlikte, koruma amaçlı alınan gümrük vergileri sayesinde, ülke ekonomisinin şekillenmesi, tüketimin tanzim edilmesi, üretimin arttırılması, ihracatın teşviki mümkün bulunmaktadır. Dışarıdan getirilen tüketim amaçlı eşyanın ithalatı, ülke içerisinde işsizliğin ve üretimsizliğin daha da kötüye gitmesi anlamını taşımaktadır. Bu itibarla her ülke milli ekonominin canlandırılması, issizliğin önlenmesi, istihdamın arttırılması için gümrük vergileri devreye sokulabilmektedir. Diğer taraftan hayati öneme sahip eşyanın ülkeye getirilmesi için gümrük vergilerinin parasal getirisi tamamen terk edilerek sıfır vergili olarak ülkeye sokulması mümkün bulunmaktadır. Bir ülkenin ekonomisine zarara yol açan sübvanse edilmiş ve dampingli mallara karşı yapılan ticari koruma, bazen ülkeye yapılan ithalatı kısıtlayıcı bir hüviyete dönüşebilir. Türkiye çiftçisi veya sanayicisi, bu tür dampingli eşyanın, çeşitli kaçakçılık yöntemlere başvurularak ülkeye sokulması durumlarında yasal yollardan aldığı tek önlem, zarara yol açan ülke veya firma ürünlerine, zararı giderecek düzeyde anti-damping vergisi konulması ve ihracatçı ülkenin fiyat taahhüdünde bulunmasıdır.
Türkiye-Suriye sınırında yapılacak mayın temizleme işleminden sonra, mayınsız bölgenin bir gümrük mıntıkası (bölgesi) olması dolayısıyla, kaçakçılığa ortam oluşturacak popülist teklif veya taleplerin terk edilerek, sınır güvenliğini üst düzeyde tutmak için kamunun denetiminde tarımsal faaliyetlerin yapılabileceği projeler üzerinde durulmalıdır.
Sınır güvenliği önemlidir, popülist, mali ve ekonomik gayelere feda edilmemelidir.

1.3. “Siyah çay “ Sınır Ticareti Listesinden Çıkarılmalıdır. Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerine komşu olan ülkelere sınırı bulunan 13 ilde oluşturulan ticaret merkezleri yolu ile yapılacak olan sınır ticaretinde Doğu Karadeniz bölgemizi ilgilendiren, tek geçim kaynağı olan “siyah çay”, sınır ticaretine konu edilirse, vergisel avantajlardan istifade edilerek yurda getirilecektir. Bundan önceki sınır ticareti uygulamalarında, bölgemizde meydana gelen infial sonucunda, konu dönemin hükümetlerine iyi anlatılmış ve “siyah çay “ sınır ticareti listelerinden çıkarılmıştı. Tarih tekerrür etmektedir. Anında paraya çevrilme imkânına sahip olan değişik kaplarda veya paketlenmiş siyah çayın ülkeye sokulması halinde, çay bölgesinde binlerce müstahsilin bu durumdan zarar göreceği aşikârdır. “Komşu ülkelere sınırı bulunan iller” gayet muğlâk bir ifade olup, özel bir ticaret şekli olan sınır ticaretine konu olan her ne varsa, ülkenin içlerine kadar sokulabilir olması tecrübelerle bilinmektedir. “siyah çayı” sınır ticareti ile yurda getirenler; böyle bir ifadeden neyianladıkları hususuna aldırış ettikleri de yoktur. Ülkenin Doğu ve Güneydoğu bölgesinde sınır ticareti ile sağlanan avantajlar, bu korumacılıktan zarar görmesi muhtemel olan Doğu Karadeniz bölgesine de sağlanmalıdır ki adalet olsun. Bunun açılımı, çay bölgesini tehdit eden, yabancı çay’ın (siyah çay’ın) sınır ticareti listesinden çıkarılmasıdır. Sonuçları itibariyle tüm ülkeyi ilgilendiren, üretim ve istihdama hiçbir katkısı olmayan söz konusu ticaretin bölgemizin müstahsiline vereceği zarara karşı oluşan hassasiyetin dikkate alınması gerekmektedir. Ülkemizin sınır bölgeleri dâhil olmak üzere, tüm ülke sathına yayılması gereken, tüm ülke insanımızın doğal bir talebi olan sıfır vergi avantajlı bu ticaretin, bir bölgeye hasredilmesi doğru bir yaklaşım değildir. Çay bölgesinde ekonomik gelişme henüz istenen düzeye kavuşmuş değildir. Çay üreticisinin yaşam kalitesi düşük, işsizlik had safhada, köyden kente göç devam etmektedir. Bölgenin ekonomik kalkınmasında karşılaştığı sorunlar bilinmekle birlikte, bu sorunlar giderilememiştir. Bölgenin ekonomisinin temelini tarım kesimi oluşturmaktadır. Çay yalnızca tarımın değil aynı zamanda sanayi ve ticaret sektörününde başlıca ürünü olarak kabul edilmektedir. Normal çay ithalatında, yerli üreticiyi korumak için uygulanan gözetim, anti damping, telafi edici vergi tatbikatları, sınır ticaretinde tamamen ortadan kaldırılmakta, yabancı veya komşu ülkenin sübvanse verdiği, koruyup desteklediği tarım ürünleri iç pazarı bir şekilde ele geçirdiğinde, tüketici eğilimlerini değiştirdiği gibi, yerli ürünün pazar alanını daraltmakta dolayısıyla yerli ürünün maliyet altında satışına neden olmaktadır. Bu durum aynı zamanda, çay yetiştiricilerinin tarlalarını terk etmeleri anlamına da gelir. Dünya ülkeleri; tarımsal ekonomilerini, bölgesel ve ulusal kalkınma, ulusal güvenlik, dampingi önlemek, ekonomik gelişmeyi sağlamak ve kendine yeten ülke olmak gibi gerekçelerle kalkınma planları ve stratejiler geliştirmektedir. Ancak bazı çıkar grupları, siyasal ağırlıkları devreye sokarak hükümet kararlarını değiştirme eğiliminde oldukları, hatta bazen de etkili olduklarından bilinmektedir. Son on beş yıl içerisinde, iki başbakan çıkarmış bir ilin sorunlarının iyi bilindiğini kabul ederek, sınır ticareti uygulamasının mahzurlarının -sakıncalarının- çay üreticisinin aleyhine sonuçlar doğurmaması için gereken önlemlerin alınacağını ümit ediyorum.

1.4. İzlenimlerim Son bir aydır tayinim nedeniyle Şanlı Urfa’dayım. Çalışma alanımız o bölgeye işaret edilince, hiç itiraz etmeden gittim yeni görevimi başladım. Şanlıurfa Güneydoğu Anadolu bölgesinin tarihi turistik en parlak illerinden birisidir. Ancak iş alanı oluşturma yönünde son yıllarda devreye sokulan GAP projesinin tam işleme kapasitesine erişememesi nedeniyle, ekonomik ve tarımsal hayatını eski örfe göre devam ettiriliyor olması hükümeti harekete geçirmiş durumda. Kasabaların köylerin ve içindeki insanların yaşam konforunda değişiklik yok. Ancak yeni girişimler var. 2007’den bu yana; Bölgeye sıfır faizli krediler veriliyor, % 50’si karşılıksız hibe desteği yapılıyor. Basınçlı sulama sistemine hükümetin hazineden yaptığı ödeme 200 milyon doların üzerinde. 50 baş ve üzeri hayvan alıp kurulan işletmelerde, hayvan alımı için % 40 kredi, yatırım ve fiziki alanların inşası için % 30, süt sağımı için yine % 30 gibi krediler verilerek hayvancılık ciddi manada teşvik ediliyor. Köylerin ve kasabaların yaşam standardını geliştirmek, böylelikle medeniyetin imkânlarından daha fazla istifade edilsin diye, kanalizasyon ve alt yapı çalışmalarına hız verilmiş. Bölgede göç sona erdirilerek, bölgenin ekonomik hamleleri yapacak yetişmiş insan gücünü batıya transfer etmemesi için bunlar şart. Şanlıurfa platosu, Diyarbakır ve Gaziantep platolarından daha şanslı bir ova olma özelliğine sahip. Fırat nehri üzerinde kurulu bulunan Keban ve Atatürk barajlarının bölgeye kattığı enerji gücü ve sulama imkânlarının tarımsal ekonomiye getireceği muhtemel zenginlik, daha şimdiden göz kamaştır nitelikte. Güneydoğu Anadolu Bölgesinin güneyinde bulunan ve Ülkemizle en uzun sınırı paylaştığımız Suriye’nin, Türkiye’den görüntüsünün son yıllarda değişmeye başlaması, hiç şüphesiz bu ülke lehine olumlu gelişmelere neden olmuştur. Söz konusu ülke ile sağlanan vize muafiyeti anlaşmasının etkileri, kısa sürede görüldü. İki ülke vatandaşlarının karşılıklı yaptıkları ziyaret ve gidip gelmeler sayesinde ithalat, ihracat artmış, transit geçişler, dini turizm, turistik seyahatlerde artışlar oldu. Suriye devleti yöneticilerinin kendi halkına reva gördükleri yönetim ve yaşayış kriterlerinin en hayırlı dönemini tecrübe ettiklerini, bizzat kendi insanları itiraf ederken, bizim taraftan Suriye’nin hududa yakın illerine gidip gelen vatandaşlarımız kıyas kabul etmez bir gelişmemişlik farkını gördüklerini beyan ediyorlar, iyi ki Türkiyeliyiz ve iyi ki Türk vatandaşıyız diye Allaha şükrediyorlar. İki ülke hududunda açılmış olan sınır kapılarının ya da gümrüklerin hizmet birimlerinin, kamu binalarının ve kamu ajanlarının ülkemiz açısından biraz kaderine terk edilmişliği, sanki ileride bu gümrüklerde kalkacak boşuna masraf yapmayalım havasını veriyor. Ancak, yasalar, kuzeyde, doğuda, batıda nasıl uygulanıyor ve işletiliyorsa burada da aynı şekilde işletilmeye kalkıldığında, birçok insanı hapse tıkmanız, mahkemelerde süründürmeniz, para cezasına çarptırmanız gerekiyor. O zaman biz bu kapıları neden açtık sorusu akla geliyor. Yasaları bilmemek mazeret değildir. Bölge insanları aslında her şeyi biliyor. Zihniyet sorunu burada da kendini gösteriyor. Hudutlarda yaşayan insanların, Anayasal bir hak olan seyahat özgürlüklerini kısıtlamamak amaç ve talepli bir hükümet icraatı, hemen kısa bir süre sonra suiistimal edilebiliyor. Karşı ülkeye gidip gelerek sadece turizm amaçlı insan ve eşya geçişleri zaman içerisinde yasal olmayan eşya geçişlerine de kapı aralıya bileceği öngörerek ona göre tedbirler almamızı gerektirir. Bu itibarla yasaların öngördüğü kuralları takmamak, kanunlara saygılı olmamak, hukuka uymamak, elini kolunu sallayarak satın aldığı ticari mahiyetli eşyayı vergisiz ya da kaçak şekilde yurda sokmayı müktesep hak gibi görüyor olmak bozuk bir zihniyetin ifadesi olup, sağduyulu bölge insanının azamisi tarafından himaye görmemektedir.Sonuç olarak; bir başka ülkenin ürettiği değerleri ve mahsulleri, ülkemize taşırken yabancı ülkelerin insanlarını koruduğumuzu, desteklediğimizi, sübvanse ettiğimizi, bunun sonucu olarak; kendi insanlarımızı işsiz bıraktığımızı, yoksullaştırdığımızı, ülkemizin ürettiği milli mahsullerimizi zarara uğrattığımızı ve ekonomik değerlerimizi yok ettiğimizi, haksız rekabete maruz bıraktığımızı, dolayısıyla bu durumun da bir hak oluşturduğunu ya da günah olduğunu, bir hakkın çiğnendiğini, aynı zamanda suç olduğu hususlarını, bölge insanına ve ülkemiz insanına her zaman hatırlatmamız gerektiğini vurgulamak isterim.

1.5. ÇAYKUR Çay İthal Etsin Yeşilkale’ye gelişimden bu yana, yaklaşık altı aylık bir süreyi geride bıraktım ve bu ramazan bayramında, son zamanlarda bir kez daha ailemden uzak olmanın hüznünü yaşadım. Yeşilkale, sınırda bayramlaşmaların yaşandığı yerlerden birisidir, bayram öncesi, daha evvel resmi makamlara müracaat edilerek, kimlik bilgileri ve fotoğrafın bulunduğu, özel bir geçiş belgesi-idari mektup- ile Suriye’den Türkiye’ye yaya olarak geçişlerin olması, pasaportla ve araçla geçişlere izin verilmemesi gibi özel önlemler sadece bu kapıda ve birkaç kapıda uygulamaya koyulmaktadır. Bayram sabahları, yoğun olarak girişlerin yaşanacağını bilen yetkililer, izdihamda yolcu ve eşya geçişi esnasında, yaşanması muhtemel olayların önüne geçmek için bazı önlemler aldılar. Suriye ile son zamanlarda yapılan anlaşmalar çerçevesinde birinci sınıf gümrük kapısı olarak faaliyetini sürdüren Yeşilkale kapısından, daha evvel de akrabalar arası geçişler olduğu, bu giriş-çıkışlarda ”pasavan ya da özel geçiş belgeleri “ olarak bilinen, idari mektuplar kullanılmış, dolayısıyla bu kapının yakın bir tarihe kadar, “pasavan kapısı’ olarak adlandırıldığı bilinmektedir. Normal mesai saatinin başlaması ile birlikte, girişler başladı, çevik kuvvet ve jandarmanın da tertibat aldığı kapıda, birkaç çevik kuvvet polisinin yolcu salonunda görevli gümrük muayene memurlarına oldukça özverili şekilde yardımcı olduklarını müşahede ettim. Geçişlerin başlaması ile birlikte hemen hemen yolcuların tamamının, kendilerine tanınan muafiyet sınırlarını zorlayacak şekilde siyah çay ve sigarayı yurda sokmaya diretmesi-kalkışması- gerginliğin her geçen dakika artmasına neden oldu. Polis bu durum karşısında olması gerektiği gibi davrandı, muafiyet fazlası çay girişine dur diyen gümrük muayene memurlarına olumlu katkılar sağladı. Ramazan bayramına şeker bayramı denildiğini biliriz ancak bazı arkadaşların; “bu ramazan değil! Çay bayramı” diyerek isabetli bir tespitlerine şahit oldum. Hatta bir arkadaşımız;”nasıl ki, Malatya’nın simgesi ‘kayısı’dır, Yeşil kale’nin de simgesi ‘çay’olsun deyince, bu sözü de okuyucularım için not ettim. Havada, güneşli olmakla birlikte, Eylül ayı ile birlikte etkisi azalmış bir sıcaklık vardı. Günün sonunda oldukça yorgun ve sıkıntılı bir günü geride bıraktığımızı fark ettik. Pasaportsuz idari mektupla yapılan bu geçişlerde, ”hediyelik eşya “ diye yurda sokulan siyah çay neden ilk sırayı alıyordu, çay neden önemliydi? -“Birinci sırada siyah çay, ikinci sırada sigara” Bir kamu görevlisi; “ Ben kırk yıldır kaçak çay içerim, eskiden; ‘Siyah inci’ dediğimiz siyah çay’ı yarımşar kilogramlık torbalarla, insanlar bedenlerine gizleyerek yurda sokarlardı, biz çay’a tapıyoruz, eroin bağımlısı nasıl eroine bağımlıysa, bizde çay’a öyle bağımlıyız” ve devamla; “ ÇAYKUR damak tadımıza uygun bir çay üretirse, biz de ithalatçı Suriye’ye, üretici Sri Lanka’ya bağımlı olmayalım” diyor. Kaçak geçişlerde, neden bu iki tür eşyanın yurda sokulduğunu, daha evvelde dile getirdiğimde, söz konusu eşyayı anında paraya çevirme hızının yüksek olduğunu belirtmiştim. Mademki; Suriye’ye açılmış olan sekiz kapıdan, ülkemize çay ve sigara pompalanıyor, bu kapılardan yasa ve mevzuata aykırı olarak giren siyah Çay’ın Gümrük vergisi ve KDV’si düşürülerek, bir kanuni düzenlemeyle, ÇAYKUR tarafından ithal edilmesi mümkündür. Kamu Tüzel Kişiliği olan ÇAYKUR ya da benzeri birkaç özel sektör firmasına da ithalat kolaylığı ya da avantajları sağlanarak, Tarım Bakanlığının kontrolünde, doğrudan Doğu ve Güneydoğu vilayetlerine münhasıran pazarlanıp tüketime sunulması için, Sri Lanka menşeli siyah çay’a ithal izni verilsin! İthal edilecek olan siyah çay’dan sağlanan gelirin bir kısmı, doğrudan destekleme pirimi olarak bölge insanına verilsin, diğer bir kısmı Türk çaycılığının gelişmesine hasredilsin, Bu yolla, Doğu ve Güneydoğu insanı, hem daha güvenli, kaliteli ve sağlıklı ithal çayı tüketmiş olur, hem de, komşu ülkelerin ithalatçısına, tüccarına, kaçakçısına, yolcusuna paramız gitmez, kendi pazarlama ağımıza dâhil ettiğimiz söz konusu eşyanın –siyah çay’ı, daha ucuza ithal ederek, aradaki kâr’da böylece ülkemizde kalır, Bununla birlikte; çay üreticisinin, bugün karşı karşıya olduğu ve yaşadığı haksız rekabet sonucu oluşmuş olan zararının bir bölümünün, telafi edilebileceğini düşünüyorum.

1.6. Siyah Çay'la ilgili bir önerim! Tarım ürünlerinden, Tütün, Pamuk, Şekerpancarı, Siyah çay, Ayçiçeği, Zeytin, Yer fıstığı, Soya fasulyesi, Haşhaş, Susam, Keten, Kenevir ve gül bitkisi, sanayi bitkileri grubunda sınıflandırılmaktadır. Ülkemizde, yaygın olarak Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yetiştirilen Antep Fıstığı ile Doğu Karadeniz bölgesinin kıyı kesimlerinde yetiştirilen siyah çay’ın, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde yer alan, İran, Irak ve Suriye ile bağlantısı bulunan Kara Hudut kapılarından, çeşitli yasal ve gayrı yasal yollarla ya da muafiyet fazlası şeklinde yurda girmesi esnasında, limitlere riayet edilmekte midir.? Hangi ürün listede yer alırken hangisi değildir? Söz konusu ürünlerin haksız rekabete karşı korunmasında, gösterilen yaklaşım farkları nelerdir? Gibi benzer sorular irdelenerek bulunan cevaplar, yazımızın konusunu oluşturmaktadır.

Her iki ürün açısından bakacak olursak; Siyah Çay, Yolcu beraberi Kişisel Eşya Listesinde dâhilken, Antep Fıstığı bu listede yer almamaktadır. Yurda çeşitli yollarla girişi durumunda, Antep Fıstığına gösterilmesi gereken hassasiyet ve özen, yolcu ve günübirlikçiye geri adım attırırken, siyah çayda aynı hassasiyet ve özen gösterilmemektedir ki, çay aleyhinde, yüksek miktarda girişlere rastlandığını görüyoruz. Ülkemizde bazı özel sektör kurumlarınca ithal edilen Srı-Lanka menşeli siyah çay’ın, Doğu ve Güneydoğu vilayetlerinde çok tüketilmesi ile birlikte bu bölgede oluşan talebin karşılanması % 147 gibi yüksek oranda bir gümrük vergisi nedeniyle, ithalini mümkün kılmamaktadır. “Yolcu Beraberi Eşya Listesinde” bir yolcunun muafiyet kapsamında yurda getirebileceği eşya arasında çay 1(bir) kilo ile sınırlandırılmışken, Antep Fıstığının bu listede yer almadığını belirtmiştim. “Listeye konulmama” başlı başına Antep Fıstığı lehine bir koruma sağlarken, Siyah Çayın, “Listede yer alması”, bu eşyanın muafiyet sınırları aşılarak, daha fazla yurda girmesine kapı aralamaktadır.

İran’la daha evvel, Suriye ile de yakın bir zamanda yapılan anlaşmalarla kaldırılan vizeler ve pasaport harçlarına yapılan indirimler sayesinde, yolcu ve günübirlikçi geçişleri artınca, siyah çay girişi bu geçişlere muvazi olarak artmıştır. Diğer taraftan, Güneydoğu kapılarında, başta Valiler ile şehrin ileri gelenleri ile Oda ve Sivil Toplum Örgütlerinin sistemli baskısı sayesinde, bir gram dahi Antep Fıstığı geçişine izin verilmemektedir. Bu başarılı durumun siyah çay’da da uygulanması arzu edilmektedir. Doğu Karadeniz’de üretilen (Çay-kur ve özel sektör) çay ürünlerinin, Doğu ve Güneydoğu vilayet ve hudut kasabalarında tüketimi yok denecek düzeye inmiştir. Bunun sebebi olarak, yıllar içerisinde oluşmuş olan damak tadından/lezzetinden bahsetmek doğru bir yaklaşım değildir. Ülkemizin bir sanayi bitkisi olan siyah çay, yerli üretici açısından ne anlam ifade ediyorsa, ‘ kaçakçı’ açısından da ‘yabancı çay -kaçak çay-’ aynı anlamı ifade etmektedir, çünkü ortada bir rekabet yaşanmaktadır. Yani, muafiyet kapsamı veya fazlası olarak, ya da çeşitli yollar denenerek, yurda getirilen siyah çay daha sonra, nakledilirken, stoklanırken, pazarlanırken; bugün için, tüketicinin talebini karşılayacak miktarlarda bir Pazar genişliğine kavuşturulmuştur. Siyah çay, tütün ve tütün mamulleri gibi paraya çevrilme hızı en yüksek ürünlerden birisidir. Yapılan anket çalışmaları göstermiştir ki; yolcu ya da günü birlikçinin yurt dışından getirdiği ilk iki eşyadan biri sigara ise, diğeri de siyah çay’dır. Bölgede meydana gelen olaylardan, mahkemelere intikal etmiş bütün dava dosyaları incelendiğinde, Kaçakçılık suçuna konu eşyanın tümüne yakınının, siyah çay ve sigara olduğu görülebilir.
Kar getiriciliği oldukça yüksek olan ‘Sri Lanka menşeli siyah çay’ın, baskın lezzetinden söz edip, ülkemiz çayını yermek doğru değildir. Her sabah sofralarımızda bardaklarca tüketilen, önemli bir içecek maddesi olan siyah çay’ın, bahsedilen, hudut kasabalarındaki kapılardan, yasal ve gayrı yasal her türlü yollar denenerek, ticaretini yapanların kazancına kazanç katan en önemli ürün olarak görülmesi ve gözde ürünü olmasının temel nedeni, anında paraya çevrilme hızı ve ‘sıcak para’ gibi muamele görmesidir. Ülkemizde üretilen, (Doğu Karadeniz çay’ının) Doğu ve Güneydoğu vilayet ve kasabalarında, itibar görmemesi veya raflarda yer alamayışının ana sebebi, (ithal edilen kısmını konumuz dışında tutarsak) kayıt dışı ekonomik yapının içinde kalarak vergi baskısından kurtulma anlayışı, beklenen yüksek kar hesabı, yukarda da belirttiğim gibi, paraya çevrim hızının yüksekliği, tüketici talebini karşılayacak ölçüde her zaman gizli rafta yer alma garantisi ile pazardan önemli ölçüde pay kapma mücadelesi gibi birçok nedenin, bazıları olduğunu kabul etmek mümkündür. Bu olumsuz durum, siyah çay bitkisi yerli üreticilerinin haksız rekabetle karşı karşıya kalmasına ve her geçen gün, çay’ın üreticiye olan katkısının azalmasına neden olabilir. Bu itibarla, sorunun önlenmesi için atılacak adımlar içerisinde ya da çözüme katkısı olabileceği öngörüsü içerisinde, siyah çay’ın “Yolcu Beraberi Kişisel Eşya Listesi” nden çıkarılmasının gerektiği kanaatindeyim.

1.7. Yolcu ile Günübirlikçi Yolcu; Ticaret, memuriyet, tahsil, ziyaret, tedavi veya turizm gibi herhangi bir amaçla kısa veya uzun bir süre kalmak üzere, yabancı bir ülkeden kara, demiryolu, deniz veya hava yollarından biriyle, Türkiye Gümrük Bölgesine gelen, yabancı bir ülkede oturan Türkler ile yabancılar ve herhangi bir amaç ile gittikleri yabancı ülkeden kesin veya geçici olarak dönen, Türkiye’de oturan Türkler ve yabancılar ile Türkiye’den aynı amaçlarla ve aynı yollarla yabancı bir ülkeye giden benzeri Türk ve yabancıları, ifade eder. Bu tanım, 4458 sayılı Gümrük Kanununa yön veren Gümrük Yönetmeliğinde yapılmış bir tanımdır. Ancak, Türkiye’nin kapı ve yollarından her gün girip çıkarak, yolcu gibi muamele görüp, yolcu olmayan ve yolcunun istifade ettiği muafiyetleri kullanan ya da faydalanan, ayın otuz günü elini-kolunu sallayarak yurt dışına çıkan, pasaport mevzuatı bakımından da her hangi bir kısıta uğramayan, vizesiz çıkış kolaylıkları geliştikçe, sayısı artan, yolcu hukukunun bütün avantajlarını kullanan bir kesim oluşmuştur. Halk arasında “Günübirlikçi” olarak tabir edilen bu kesimin mevcut Gümrük Kanunun ve Yönetmeliğinde her hangi bir izahı ve tanımı yapılmadığı gibi gümrük hukuku açısından da her hangi bir himaye görmediği bilinmektedir. 07.10.2009 tarihli, 27369 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 2009/15481 sayılı ‘’4458 Sayılı Gümrük Kanununun Bazı Maddelerinin Uygulanması Hakkında Karar’’ın ‘Yolcu Beraberi Eşya’ başlıklı 59 ncu maddesinde; transit yolcular hariç olmak üzere, yolcu beraberinde getirilip, serbest dolaşıma sokulan, gayri ticari nitelikteki, kişisel ve ailevi kullanıma mahsus veya hediye edilmek üzere, getirilen eşyaya muafiyet tanınır.” “ Kara hudut kapısından diğer ülkelere giden ve geri gelen yolcular ile diğer ülkelerden ülkemize gelen ve giden yolcular, seyahat ettikleri ülkede, en az üç gün geçmeden geldikleri ülkeye dönmeleri halinde, yolcular için öngörülen muafiyet hakkından yararlandırılmazlar” Denilmektedir. Bu itibarla, yolcuların, muafiyet kapsamında, yolcu beraberi eşya getirebilmesi için, yurt dışında 3 gün kalmaları gerekmektedir. Aksi takdirde muafiyetin şartları oluşmaz. Anlaşılacağı üzere, seyahat edilen ülkede en az üç gün kalma şartı aranmaktadır. Türkiye ve Suriye arasındaki vizelerin tümüyle kalkmasından sonra, yolcu muafiyetindeki imkânların kullanılmasını esas alan üç günlük kısıt açıklamasına rağmen bu kısıta uyulmadan yapılan günübirlik geçişlerin, üç günlük kısıta aykırı olarak işletilmesi fiili bir durum meydana getirmiştir. Yasal kısıta rağmen meydana gelmiş olan bu fiili durum, 4458 sayılı Gümrük Kanunundaki cezalar işletilmek suretiyle, ya da seyahat özgürlüğünün kısıtlanmasını önleyen, 5682 sayılı Pasaport Kanunu hükümleri ile önlenemez, Bu nedenle, 5442 sayılı İl İdaresi Kanununa, 4178 sayılı Kanunla eklenen Ek-1 madde uyarınca, 14.08.1997 tarih ve 23080 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren “ Sivil Hava Meydanları, Limanlar ve Sınır Kapılarında Güvenliğin Sağlanması, Görev ve Hizmetlerin Yürütülmesi Hakkında Yönetmeliğin ilgili maddeleri gereğince (muafiyet ihlalleri de bir tür huzur bozma olarak değerlendirilerek) günübirlikçi yolcular, sınır kapılarını kullanmaktan men edilebilir. Bu durum muvacehesinde, örneğin; her gün işine gider gibi, Türkiye’den, Bulgaristan’a Suriye’ye, Irak’a ya da İran’a geçen günübirlikçinin, gümrüğe getirdiği eşyayı yolcu eşyası saymak doğru değildir. Kaldi ki; yolcu salonu gümrüklerine getirilen eşyanın yolcu eşyası, zati eşya, hediyelik eşya tanımlamalarının tamamen dışında, ticari mahiyet arz eden eşya olduğu açıktır. Bu eşyanın da, komşu ülkenin kendi ulusal ithalat ve ihracat politikaları ile alakalı ürünler olduğu, standartlar açısından, ülkemizde kullanılan bilgiye, teknolojiye uymayan, kriterlere aykırı olduğu, eşyanın fiziksel ve kimyasal yapısı açısından bakıldığında, tüketicinin ihtiyacını tatminden uzak, hemen bozulabilen, kırılabilen, çevreye zararlı maddelerden üretilmiş ürünler olduğu anlaşılmaktadır. Bu ürünlerin, standart dışı, garanti dışı, satış sonrası hizmetlerden yoksun ürünler olduğu, dolayısıyla tüketici açısından tam bir yıkım ve hayal kırıklığı yaşatan ürünler olduğu anlaşılmaktadır.

1.8. Sonuç: Sınır Ticareti bir Gümrük rejimi olmayıp özel bir ticaret türüdür. Kıyıda köşede kalmış Türkiye’nin ana arterlerinden uzak özellikle doğu ve güneydoğu vilayet ve kasabalarında yaşayan bölge halkının ekonomik refahını artırma amaçlı diğer taraftan o bölgede yaşayan insanların milli gelirden daha fazla pay almak ve hayat şartlarını kolaylaştırıcı istihdamına bir nebze artırarak bu bölgeleri de yaşanabilir kılmak amaçlı olarak düşünülmüş olan söz konusu ticaret türünün iyi kontrol ve uygulanmadığı takdirde; ülkede üretilen tarımsal ve hayvansal ürünlerimizi haksız rekabete karşı olumsuz etkileyeceği göz önünde bulundurulmalıdır.

 
Toplam blog
: 135
: 1323
Kayıt tarihi
: 29.09.07
 
 

Ali Emir KARAALİ, Rize Doğumlu, 1978 Rize Lisesi Mezunu, (1988)T.C. Anodolu Üniversitesi   'İşlet..