Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Temmuz '11

 
Kategori
Öykü
 

Sıraya geç

Öğrencilerin ismi talebeydi. Dışarıdakiler ise hep öğrenciydi. Manalar aynıydı. Ama yazılışları çok farklıydı. Hangisini sevmeli. Talebe mi öğrenci mi. Talebe olsa Şeref hocanın sarf ettiği sözler olan heva ve heves yakasını bırakmıyordu. Öğrenci olsa medeni vasıflar kazanacaktı. O heva ve heves yerini kız arkadaşlara, gezip tozmaya, zevke ve sefaya bırakacaktı. Ne yaman bir çelişki. 

Dışarıdakiler hep öğrenciydi. Heva ve heves ile ilgili bir sorunları yoktu. Diledikleri gibiydiler. Özgür okul arkadaşlarının sinemaya gitmelerine imrenirdi. 

Yurtta ne televizyon, ne gazete, ne radyo vardı. Hatta bir arkadaşı Sadık isimli arkadaşı evinden gizlice radyo getirmiş sonunda radyosundan olmuştu. Kurallara yani görevlilerin tabiri ile disipline uyulmalıydı. Sanki askeri kışla. 

Öyleydi. Görevliler çoğu zaman Yurdun konferans salonunda sohbet programı yaparken hep askerlikten dem vururlardı. Zaten Özgür'ün askerlikten gözü korkuyordu. Sohbetlerde de askerliğin aklına gelmesi onu huzursuz ediyor kavrayamadığı yurt disiplininden askerlik disiplinine geçeceğini bilmesi bitmeyen ama ara sıra uğrayan bir işkenceydi. 

O gün sohbet programı yine Cumartesi günü sabahleyin başladı. Şeref hoca hayatın içinden meseleler ile ahlakı, fazileti, ve bilgiyi yüceltiyor ileride, kazanılacak vasıfların zorunluluğuna değiniyordu. 

Şeref hoca sanki bir filozoftu. Görevlilerin hepsi öyleydi. Sohbet programları öyle tatlıydı ki Özgür dışarıdaki açlığını telafi edebiliyordu. Ama cennet yine de dışarıdaydı. 

Şeref hoca bir an durakladı. "Kenyalı seni Kenya'ya tayin edelim mi?" dedi. Bütün talebeler gülmeye başladı. Laf Özgür'eydi. 

Özgür Şeref hoca'nın kendisi ile alay ettiğini anladı. Sandalyede gelişi güzel oturmuştu. Kendini hemen toparladı. 

Şeref hocanın Kenya benzetmesi Özgür'ün Konyalı oluşundandı. Kenya İle Konya isimlerinde sessiz harf benzerliği vardı. 

Alaydan hiç incinmedi. 

Hoca "Oğlum bu yaşa geldin. Sana nasıl oturulacağını öğretmediler mi. Yamışarak oturuyorsun Bir daha olmasın. Kendine çeki düzen ver." 

Şeref hoca haklıydı. Sohbet sonrası arkadaşları Özgür'ü şamataları ile bir hayli yıpratmışlardı. 

Tatil gününün verdiği serbestlik ile yurdun kütüphanesinde her zaman ki gibi ansiklopedi karıştırıyordu. Yanına arkadaşı Rıdvan geldi. 

"Koç Kenya'ya giderken beni de çağır." 

Özgür " Oğlum orası uzak. Paran yok pulun yok. Güzel Türkiye'miz dururken ne işin var yamyamların içinde." 

Rıdvan " Sen Kenya'ya gitmeyecek misin?" 

Özgür "Akıllı ol biraz." Dedi. Ayağa kalktı. Ansiklopediyi rafına koydu. 

Rıdvan "Nereye gidiyorsun?" 

Özgür "Çatıya çıkacağım. Sağı solu gözetleyeceğim." 

Rıdvan "Hocaya yakalanma. Boş olduğunu görürse sana iş verir." 

Özgür " Veremezler. Saklanırım." Dedi. kütüphaneyi terk edip merdivenlerden beşinci kata çatıya çıktı. 

Hayat çatıda ne kadar güzeldi. Her yer ev doluydu. İçlerinde insanlar diledikleri gibi yaşıyorlardı. Sabah kahvaltı yapıyorlar istedikleri kadar çay içiyorlar. Oysa yurtta haftada bir veya iki gün çay ile kahvaltı yapabiliyorlardı. Diğer günler ise çorbanın aç midelerde lezzeti olurdu. 

Bu gün hafta sonu olduğu için dileyen talebe yurt görevlisine giderek ihtiyaç izini alır çarşıya alış verişe gidebilirdi. Yurtta her talebenin parası görevlideydi. Görevli çarşıya gidecek olan talebeye parasını deftere yazarak hesabında düşerdi. Talebe görevliden istediği kadar para alamazdı. Görevli talebelere parayı makul miktarlarda verirdi. 

Özgür çarşıya doğru bakıyordu. İlgilendikleri kızlardı. Yurdun hemen ilerisinde sebze pazarı vardı. İyi ki de vardı. Orası Özgür'ün insanları seyredebileceği tek alandı. 

Çarşıya gitmek istiyordu. Düşündü. Taşındı. Ne yapsaydı. Aklına geldi. Jilet. Tıraş olacak jileti bitmişti. Bir iki ödve kağıdı ve ütüsünün tamiri. İhtiyaçları bunlardı. İşini dikkat çekmeyecek şekilde ayarlar ve işini erken bitirip boş zamanda gezer tozardı. Dışarıya çıkmanın en sağlıklı yöntemi. 

Çatıdan aşağıya indi. Görevlinin oda kapısını çalıp içeriye girdi. Konuşmaya başladı. 

" Hocam ihtiyaçlarım vardı. Para alıp çarşıya çıkacaktım." 

Görevli Özgür'e ihtiyaçlarını sordu. Özgür de cevapladı. Jilet, dosya kağıdı, ütü tamiri. 

Özgür odadan çıktığında dünyalar onun oldu. Yurdun vestiyerine gidip hemen hazırlanmaya başladı. 

Güzel kıyafetler giymeliydi. Öyle yaptı. Üzerine parfüm sürdü. Sonra vestiyerde ki aynanın karşısına geçip tarağı ile saçlarını taradı. 

Hafta sonu olduğu için talebeler görevlinin talimatı ile temizlik yerlerine dağılıp temizlik yaparlardı. O an vestiyerdeki temizlik yapan arkadaşı Recep sordu. 

"Özgür nereye gidiyorsun." 

"İzin aldım çarşıya gidiyorum." 

Recep "Haydi iyisin. Ne güzel gezip tozacaksın. Hoca ‘temizliğini bitirdin mi' diye sormadı mı?" 

Özgür "Sormadı. Ben temizliğimi bitireli çok oldu." 

Recep "Sen nereyi temizliyordun?" 

"Dershaneyi" 

Recep "Şu yanımdaki iki hizmetçi çok iyiler. Temizliği hep onlar yaptı." 

Recep'in yanında çalışan iki talebe altıya gidiyordu. Recep ve Özgür ise aynı sınıfta sekize gidiyordu. 

Özgür "Çocukları fazla çalıştırma. Birazda sen çalış.." Dedi. 

Altıya gidenlerden biri "Biz temizliğimizi yapıp gideceğiz. Hoca vestiyeri temizlediniz mi diye sorarsa temizliği Recep'in yapmadığını söyleyeceğiz." Diye konuştu. 

Recep "Fatih misin nesin. Sen de Mevlüt eğer öyle bir şey söylerseniz doğduğunuza pişman ederim." 

Fatih "O zaman Mevlüt'le ben gidiyorum. Kalan yerleri sen sen temizlersin. Haydi eyvallah." Deyip Mevlüt'le vestiyerden çıktı. 

Özgür "Çocuklar haklı. Birazda sen çalış." 

Recep "Görüyor musun şu gevezeliğimi. Çocuklar ne güzel çalışıyordu." 

Özgür "Ben gidiyorum." Dedi. Vestiyerden çıktı. 

Sebze pazarında meyvelere ve sebzelere bakarken kokuları ile zihni açıldı. Kaç haftadır portakal yememişti. Portakalcıdan parası ile iki portakal satın aldı. Portakalları soyup hemen yedi Az ileride muz satan bir pazarcı ile karşılaştı. Ondan da iki muz satın aldı. Sonra çarşıya doğru ilerledi. 

Özgür önce ütücüye uğradı. Ütüyü tamire bırakıp oradan ayrıldı. 

Artık macera başlamıştı. Sinemaya gidemezdi. Kafeye gidip oturmak eğlenceli olmazdı. Gezse yorgunluk çöker kısa süreli tatili harap olurdu. En iyisi internet kafeye gidip bilgisayarda redalert oyunu oynamaktı. 

Çarşıda internet kafenin birine girdi. Masa açtırdı. Gitti masasına oturdu. 

Henüz yirmi dakikadır masasındaydı. Ama içini kurt kemiriyordu. Ya yurdun tanıdıklarında biri görürse. O zaman faülünü hemen yetiştirirler artık özgür hep göze batan biri olurdu. 

Düşündü taşındı. Kalkmalıydı. Öyle yaptı. İnternet açıcısına parayı ödeyip kafeden çıktı. 

Ütü tamircisine geldiğinde ütünün çoktan tamir edildiğini gördü. Tamir parasını verip ütü ile oradan çıktı. Yurda doğru yol aldı. 

Kapıdan içeri girmiş mabeynden geçip binaya giriyordu. İnzibat öğrenci seslendi. 

"Özgür gel buraya. Geliş zamanını kaydedeceğim. Sonra imzanı atacaksın." 

Özgür "Çarşıdan yeni geldim. Keyfimi kaçırıyorsun." Diye söylenerek zaman çizelgesine imzasını attı. 

Vestiyerdeydi. Rıdvan çıka geldi. "Özgür ortalıkta yoktun. Bulamadım seni." 

Özgür "İşin olmazsa sen beni hiç aramazsın. Söyle derdini." 

"Şu ütünü ver de kıyafetlerimi ütüleyeyim." 

Özgür ütüsünü verdi. Sonra açık dolabını kilitledi. Vestiyerden çıkarken başka bir talebe ile karşılaştı. Bekir'di. O da Özgürden ütüsünü istiyordu. 

Özgür "Sıraya geç. Rıdvan'dan sonra ütüyü sen kullanırsın." Dedi. 

Bekir "Sağ ol ortak." 

"Bir şey değil." 

Nasıl olduysa o gün Özgür'ün ütüsünü kullanmayan kalmadı. Galiba haftalardır ütülenmeyen giysilerin acısı çıkıyordu. Oldukça neşeliydi. Bu dışarıda gezip tozmaktan daha çok tat veriyordu. 

 

Tuna M. Yaşar 

 

 
Toplam blog
: 235
: 350
Kayıt tarihi
: 14.09.10
 
 

1973 Karabük doğumluyum. Üniversite uluslararası İlişkiler mezunuyum. Arkeoloji ve okültizm ilgi al..