Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Kasım '06

 
Kategori
Öğretmenler Günü
 

Sisli Anılar

Sisli Anılar
 

Tüm sevgili öğretmenlerimizin bu güzel günü, Öğretmenler Günü kutlu olsun.

Birden bire İstanbul Kız Lisesinde bizlere emeği geçen sevgili öğretmenlerim geldi hatırıma.

Bir Nezahat Kulen Hanım vardı. Orta 1 sınıfta yurttaşlık bilgisi dersine geliyordu. İlk karşılaşmamızı hiç unutmayacağım. Okulun ilk günüydü. Bütün sınıf sessizce Nezahat Hanımı bekliyorduk. Zarif bir hanımefendi girdi içeri. Saçları yapılı, giysileri zarif, elleri bakımlı ve kulağının arkasında sanırım bir ses kuvvetlendirici aygıt. Ağır işitiyormuş. Sınıfa girer girmez o günün seremonisinden sonra parmağı ile beni işaret ederek ayağa kalkıp yanına gelmemi istedi. Kalbim gümbürdeyerek atıyor kulaklarım uğulduyordu. Azarlanacağım korkusu ile elim ayağım da titremeye başlamıştı. Tanrım ne yapmıştım acaba bilmeden. Bir yandan bunları düşünüyor bir yandan da sıra aralığından kurtulup yanına ulaşmaya çalışıyordum. Yanında durunca "Adınız ne evladım?" diye sordu. Yanıtlarken kendi sesimi tanıyamadım. Boğuk, titrek bir ses belli belirsiz çıkmıştı. Adımı yineletti. Sonra parmağı ile sakız gibi beyaz bluzumu ve lacivert formamı ve kulaklarımı açıkta bırakacak kadar insafsızca kısaltılmış bebe modeli saçlarımı göstererek "İşte örnek bir öğrenci!" deyişini hiç unutmayacağım. Ah o anda bir kamera olacaktı. Şimdi yarım asır yaşadıktan sonra insan çocukluğuna dönüp görmek istiyor. Tuhaf ama öğretmenimin beni sınıfa örnek göstererek övmesi nedense beni üzmüştü. Diğer arkadaşlarımın benden ne farkı vardı ki? Öğretmenimin onlara haksızlık yaptığını düşünüp üzülmüştüm. Nezahat öğretmen ile pek çok güzel anım oldu.

Bir de orta okul sondayken gelen biyoloji öğretmeni Neyyire Tezeren Hanımı hiç unutamam. Ne kadar bakımlı ve dersine sadık bir öğretmendi. Öğrencilerden de aynısını beklerdi. Haklıydı elbette. Orta okul bitirme sınavlarında tam on yedi sayfa yazmıştım. Sanırım ilk üç arasına girmiştim ama nedense o yıl ortaokul bitirmelere gereken önem verilmemişti. Liseye geçtiğimizde de bize geliyordu Neyyire Hanım. Lise 2 idi sanırım. Gençlik duygularım uyanmış aşık olmuştum. Sevdiceğimi düşünmekten derslerime çalışamaz olmuştum. İşte böyle günlerimden birinde beni tahtaya kaldırdı. Önceki yıllardaki öğrencisi gibi yanıtlayamıyordum, öyle sular seller gibi değil de coşkusuz yanıtlamıştım Çın çın bağırmaya başladı. "Sennin başında kavvak yelleri esiyor! Otur! On üzerinden yedi." Ondan sonra ne zaman Neyyire Hanımın dersi olsa boğazıma kocaman bir ayva lokması gelip oturuyor ve öksürük krizini ile boğuyordu beni...

Bir de matematik öğretmenimiz Hadiye Kazancıgil vardı. Öyle yumuşak yürekli öyle iyiydi ki. Arkadaşlar sınav yapılmasın diye hep beni gönderirlerdi ricaya. Yazık. Hadiye hanım da bir huzur evinde iken ayrılmış bu dünyadan. Kimi kimsesi yokmuş. Çok üzüldüm.

Türkçeye gelen Şevki Tan Beyi de anlatmalıyım. Çocuk öyküleri bulup sınıfta okuyacaktık. Ben de buldum bir öykü kitabı. İçinde duygu dolu bir çok hikaye. En acıklılarından birini seçmiştim. Bir anne ve çocukla ilgili. Okudum bitti ve Şevki Bey kitabın yazarını sordu. Bilemedim. Yabancı dilden çevrilmiş öykülerdi. Sonra kapağa bakınca öğretmenimin çevirisini yapmış olduğu bir kitap olduğunu görünce çok mahcup olmuştum.

Yine orta okulda İbrahim Bocutoğlu Bey gelirdi matematik derslerine. Kırkında filan olmalıydı ama bana çok yaşlı gelirdi. O kadar yaşına nasıl o denli neşeli ve canlı olabildiğini düşünürdüm.

Sonra fizik öğretmenimiz Bedia Hanım. Ona Bediş derdik. Kötü müydü? Hayır ama tüm okul ondan çekinirdi. Sanırım disiplin kurulu başkanıydı. Çok ciddi bir öğretmendi. Sonra annemin hatta 90 yaşında olan teyzemin bile fizik öğretmeni olan Nahide Hanım. O da set üstünde bir yerde otururdu Kabataş'ta.

Safure Dağlar kimya öğretmenimizdi. Hafif başı sallanırdı. Kızdı mı tam kızar sevindi mi çocuk gibi neşeli olurdu. Yıllar sonra ta 1990 larda ona rastlamıştım öğretmen evinde Kanlıca'da. Neyseki derneğimizin başkanı Birnur Özümert Hanım bu sevgili öğretmenlerimizle çok ilgilenmiş.

Bir de güzelliğine gençliğine hayran olduğumuz neşeli, güzel yüzlü, her şeyi ile bize model olan çok genç bir ingilizce öğretmenimiz vardı ortaokuldayken.Yine orta birdeydim sanırım. Bir üniversitede okuyordu. Okulu bitince öğretmenliği bıraktı. O ayrılınca ne kadar ağlamıştım. Bizi bırakıyor diye sanırım kendisine içten içe küsmüştüm. Gülünce yüzünde güller açan bu öğretmenim ne oldu acaba diye zaman zaman hatırıma gelirdi. Bir Kız liseliler buluşmasında Pr Dr Necla Arat Hanım da yanımızdayken neden bilmem o öğretmenimi hatırlayıverdim. Konu açıldı ve sevgili Necla Arat da sadece İKL nin öğrencisi değil ayni zamanda orta okullarda ingilizce öğretmeni olduğunu da anlatmaya başlamasın mı? Biraz daha derinleşince konuda Necla Hanımın o gidişi ile sınıfımızı yaslara sokan İngilizce öğretmenimiz olduğunu anladım. Hem sevindim hem üzüldüm. Neden üzüldüm. Yıllardan beri severek izlediğim bu aydın çağdaş insanın o sevgili öğretmenim olduğunu bilemeyişime çok üzüldüm. Sevindim çünkü sevip saygı duyduğum Necla Arat Hanımın benim bir zamanlar öğretmenim olması beni gururlandırdı.

Öğretmenlerim deyince Kadriye Berksoy Hanımı unutmam ne mümkün. Bize neredeyse kolej öğrencileriyle yarıştıracak derecede kuvvetli bir İngilizce eğitimi veren modern bir hanımefendiydi Kadriye Hanım. Umarım yaşamı güzellikler içinde sürüyordur.

Ya İlhan Erkson. Bizi verdiği zor sorularla perişan eden bu öğretmenimizin de gerekçesi hazırdı. "Siz" derdi "çok iyi olup üniversiteyi kazanmak zorundasınız." İlhan Hanım Şişli Terakki Lisesinde de öğretmendi. "Hadi onların hanı hamamı var sizin neyiniz var?" deyip yüzümüze gerçekleri vurunca ya da sırf bu sözlerini duymamak için çalışırdık onun dersine. Şom serisinden trigonometri ve analitik geometri kitaplarını da kullanırdık. Saçlarını hep topuz yapar ve bu görünüşü ciddiyetini daha da ağırlaştırırdı.

Orta birinci sınıfta unutamayacağım olaylar geldi başıma. Dışarıdan gelen bir coğrafya öğretmeni vardı Zeki Beydi sanırım. Coğrafya derslerinde de hep iyi notlar alırdım. Severdim coğrafyayı. Kitabı okudukça sanki bir dünya gezgini gibi hissederdim kendimi. Ara karneleri almamız yaklaşmıştı. Gülbin ve mümessil(sınıf başkanı) Sitare idareye yardıma gidiyorlardı. Kimseye gördükleri notları söylememeleri tembih edilmişti. Ben de iftihara geçmeyi bekliyorum. İftihara geçemeyeceğimi çünkü kırık notum olduğunu söylediklerinde inanmadım. Beni kızdırmak için yapıyorlar sanmıştım. Karneyi aldık. hepsi yüksek notlarımın. Coğrafya kırık. ben hüngür hüngür ağlayarak salya sümük koridorlarda dolanıyorum. O zaman alttaki binadayız. Orta okullar öyle kolayca çıkamazlardı üst binaya. Müdür orada. En sonunda kimseye derdimi anlatamadım. Kar yağmıştı. Düşe kalka göz yaşları içinde eve gittim. Annem de şaşırdı. Hemen okula geri gittik. Fakat Müdür Bey yok. Ertesi gün yine gittik. Müdür Beyin anneme yanıtı "Bu notu düzeltemeyiz. bu çocuk o kadar ağladı ki Şu' yu buldu. " olmuştu. Bu haksızlığı bir türlü içime sindiremiyordum. Annem işin peşini bırakmadı. Öğretmene ben sürekli ileniyorum. Nasıl yüreğim yanıyordu anlatamam. Beyazıt' da Beyaz sarayın arkasında bir yerde oturuyorlarmış. Annem beni içeri almadı. Meğer öğretmenin Hanımı da çok hastalanmış,karın ağrıları içinde kıvranıyor. Öğretmen not defterine bakıyor. Notlar defterde de kırık.Olacak şey değil. Yazılı kağıtlarımızı dağıtmıştı. Orada iyi olan not nasıl olur da?... Ama sınıftaki haylaz “adaşımın” notu kırık değil. Bu durumda notum düzelemedi. Burada hep annemi suçladım. Kendisi de bir devlet memuru olduğu için öğretmenimin haysiyetini benim haklarımdan üstün tutup yargı yoluna gitmemişti. Üstüne üstlük o çocuk yüreğimi bir korku sardı. Öğretmenin hanımının hastalığından kendimi sorumlu hissettim. Kargışlarım nedeniyle. Öyle ya ağlarken devamlı öğretmene ilenmemiş miydim? Bunu kimseye de anlatamadım ve uzun yıllar suçluluk duygusuyla vicdan azabı çekerek yaşadım. Ta ki Tanrı’nın bazı zamanlar olan biten onca vahşeti bile göremeyecek kadar meşgul olduğunu kavrayınca, ancak o zaman bu kuruntudan arınabildim.

Daha düşününce nice anılar geliyor belleğime. Belki bir başka sefere...

Hayatta olan öğretmenlerimizin saygıyla ellerinden öpüyorum.

IŞIKLAR İÇİNDE YATIN SEVGİLİ ÖĞRETMENLERİMİZ.

 
Toplam blog
: 566
: 1338
Kayıt tarihi
: 11.07.06
 
 

Edebiyatla ilgileniyorum. Ayrıca amatörce belgesel film çalışmaları yapıyorum ve kültürel etkinlikle..