Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Eylül '11

 
Kategori
Kent Tarihi
 

Sivas Kongresi

Sivas Kongresi
 

RESİM: GOOGLE


Sivas Kongresi, Türk Kurtuluş Savaşı’nın mihenk taşı sayılır. I.Dünya Savaşı’nda silâhları susturan Mondros Ateşkes Anlaşması’ndan sonra başlayan işgaller karşısında; Türk milletinin varlığını korumak için yer yer başlattığı direnişle tutuşan Kuvayı Milliye Ruhu, Havza konuşması, Amasya Genelgesi ve Erzurum Kongresi’nden sonra, Sivas’ta bütünleşip, Türkiye Cumhuriyeti’ne temel oluşturdu. 

 

*Kongreye katılanlar 

· Mustafa Kemal (Atatürk), Temsil Heyeti Başkanı, Samsun 9. Ordu Müf. (İstifa, Erzurum)- Sivil 

· Hüseyin Rauf (Orbay), Temsil Kurulu Üyesi, Em.Dz.Subayı (İstifa, Sivas

· Bekir Sami (Kunduk), Temsil Kurulu Üyesi, Mülkiyeli - Vâli, Sivas 

· Fevzi (Baysoy), Temsil Kurulu Üyesi, Din adamı - Şeyh, Erzincan 

· Raif (Dinç), Temsil Kurulu Üyesi, Yargıç, Erzurum 

· Refet (Bele), Canik (TKÜ), Albay, Samsun 

· Kara Vasıf, Emekli Albay, Ayıntab 

· İsmail Hami (Danişment), Mülkiyeli- Tarihçi, İstanbul 

· İsmail Fazıl (Cebesoy), Emekli General, İstanbul 

· Hikmet (Boran), Ask. Tıb. Öğr. Tem., Tıbbiye Öğrencisi, İstanbul 

· Ahmet Nuri, İlmiye sınıfı hocası, Bursa 

· Osman Nuri (Özpay), Avukat, Bursa 

· Ahmet Nuri, İlmiye sınıfı hocası, Bursa 

· Hüseyin (Bayraktar), Tüccar, Eskişehir 

· Hüsrev Sami (Kızıldoğan), Subay, Eskişehir 

· Halil İbrahim (Sipahi), Tüccar - Bld. Bşk., Eskişehir 

· Mehmet Şükrü (Koçzade), Hukukçu, Afyonkarahisar 

· Salih Sıtkı (Kesrioğlu), Mülkiyeli, Afyonkarahisar 

· Bekir (Gümişioğlu), Öğretmen, Afyonkarahisar Emekli Subay, Kastamonu 

· Nuri (Tatlızade), Tüccar, Kastamonu 

· Halit Hami (Mengi), Tüccar - Beld. Bşk., Bor 

· Mustafa (Soylu), Öğretmen, Niğde 

· Yusuf Bahri (Tatlıoğlu), Çiftçi, Yozgat 

· Osman Remzi (Öğüt), Memur, Nevşehir 

· Mazhar Müfit (Kansu), Vali, Denizli 

· Hasan, ?, ? 

· Süleyman (Boşanlı), Çiftçi – Denizci, Samsun 

-Kongreye delege olarak seçilip, daha sonra Sivas’a gelenler: 

· Ahmet Hilmi (Kalaç), Kaymakam, Kayseri 

· Nuh Naci (Yazgan), Tüccar, Kayseri 

· Ömer Mümtaz (İmamzade), Tüccar, Kayseri 

· İhsan Hamit (Tigrel), Eğitimci, Diyarbakır 

Bursa delegeleri gösterilen askerlikten istifa etmiş Necati (Kurtuluş) ve hukukçu Asaf (Doras)'a kongre tutanaklarında rastlanmadığı halde, bazı eserlerde isimleri geçmektedir. 

Mustafa Kemal Paşa, delegelerin otelde kalmasını yasakladığı için Sivaslıların evinde kaldılar. Şekercizade İsmail Efendi çok sayıda delegeyi evinde uzun süre misafir etti. Mustafa Kemal Paşa kongrenin yapıldığı lise binasında hazırlanan odada kaldı. 

*Çalışmalar 

4 Eylül 1919 günü saat 14.00’te Sivas Lisesi’nin bir salonunda toplanan Kongre’nin başkanlığına seçilen Mustafa Kemal Paşa, açış konuşmasında; vatanın ve milletin karşılaştığı tehlikeyi, İtilâf Devletleri’nin zayıf ve âciz bir hükûmet karşısında Türk Milletine her türlü haksızlığı lâyık görüp, her türlü kanunsuzluğa başvurduklarını, buna karşı Babıâli’nin her şeye razı olarak düşmana teslim olduğunu, bu durumun tam bir çöküntü faciasını doğurduğunu açıkladı. 

M. Kemal yalnızca İstanbul Hükümeti ve İngilizler'in hazırladıkları tehlikelerle mücadele etmeyecek, Erzurum Kongresi sonrası gittikçe artan “Amerikan Mandası” taraftarlarına karşı koymak zorunda kalacaktı. En yakın arkadaşı ve aydınların büyük bir kısmı bu düşünceye kapılmışlar ve O'na, mandayı kabul edelim diye baskı yapıyorlardı. İstanbul'dan Halide Edip ve Kara Vasıf'dan gelen mektup Ali Fuat Paşa tarafından özetlenerek 28 Ağustos'ta Erzurum'a yollanmıştı. Mektupların asılları telgrafla yollanamadığı için postayla yolda idiler. Üç mektupta da “Amerikan Mandası”ndan söz ediliyordu. Telgrafları alan M. Kemal çok sinirlenmişti. Manda isteyenlerin telgrafları okunduktan sonra, yanındakilere şöyle diyordu: 

“Ya istiklâl, ya ölüm!…” 

“Biz başarılı olacağız. Buna şüphem yok. Acaba zafere kavuştuğumuz ve memleketi kurtardığımız zaman Osmanlı ricalinin ileri gelenleri utanmak hissini duyabilecekler mi?.. Öyle bir manda istenecek veya verilecekmiş ki, hakimiyet hakkına, dışarıda temsil hakkımıza, kültürel bağımsızlığımıza, vatan bütünlüğümüze dokunulmayacakmış. Buna ve böylesine, Amerikalılar değil, çocuklar bile güler. Her şeyin başında Amerikalılar kendilerine hiçbir menfaat temin etmeden böyle bir mandayı niçin kabul etsinler? Amerikalılar bizim kara gözlerimize mi aşık olacaklar. Bune hayal ve ne gaflettir? Hayır Paşalar hayır, hayır, beyefendiler hayır, hayır, hayır hanımefendiler hayır, manda yok, Ya istiklal ya ölüm var...” Bu sözleriyle başarı inancını bir kez daha dile getirirken manda konusundaki düşünce ve duygularını da açıklamıştı. 


Kongre 4 Eylül 1919'da toplandı. Kongre'nin açılış saati olan 14:00'e beş kala M. Kemal Paşa geldi. Binaya girerlerken Rauf Bey'in sözlerine M. Kemal Paşa şu kısa ve sert yanıtı veriyordu. “Bekir Sami Bey'in evinde verdiğiniz kararı bana tebliğ ediyorsunuz öyle mi?” Konu daha sonra anlaşıldı. Bekir Sami Bey'in kaldığı evde Rauf, Kara Vasıf, İsmail Hami Beyler ve bazı kimseler toplanarak M. Kemal Paşa'nın kongrede başkan olmaması için karar almışlar ve Rauf Bey bu kararı kendi düşüncesi imiş gibi M. Kemal Paşa'ya açıklamıştı. Fakat bu toplantıdan haberi olan M.Kemal Paşa, Rauf Bey'e o sert yanıtı vermişti. İşin ilginç yanı Bekir Sami Bey'in'evinde toplanan bu kimseler manda yanlısı idiler ve M. Kemal Paşa başkan seçilmezse, manda için istedikleri bir kararı kolay ettirebilirlerdi. 


*Başkanlık sorunu 


Kongre, M. Kemal Paşa'nın açış konuşmasıyla başladı. İsmail Fazıl Paşa, “başkanlığın” bir gün veya bir hafta süreyle ve alfabe sırasına göre herkes tarafından sırayla yapılmasını önerdi. Kendisinin adının baş harfleri de alfabenin başında yer alıyordu. Önerisi oylamada red edildi. Kongre başkanlığı basit bir yöneticilik değildi. Bir liderlik makamıydı. M.Kemal Paşa büyük çoğunlukla başkanlığa seçildi. Kongrenin ilk üç günü, üyelerin ittihatçı olmadıklarını açıkça belirtmek için ant içmek gerektiğini tartışmak ve İsmail Fazıl Paşa'nın hazırladığı yemin taslağını düzeltmek, Padişah'a yollanacak bağlılık yazısını hazırlamak ve gelen telgraflara yanıt vermekle geçti. Ant metni şöyle bağlandı: 

“Makam-ı Celil –i Hilafet ve Saltanat’a, İslamiyet’e, devlete, millete ve memlekete manen ve maddeten hizmetten başka bir gaye ve emelimiz olmadığına binaen kongrenin müzakeresi devamı müddetince ihtirasat-i şahsiye ve siyasiyeden ve fırkacılık amalinden münezzeh bir azim ve iman ile çalışacağıma ve İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin ihyasına çalışmayacağıma namusum ve bilcümle mukaddesatım namına yemin ederim” 

 

Kongre'nin çözeceği çok önemli memleket sorunları vardı. Bu konuları M. Kemal saptamıştı. Erzurum Kongresi kararları onaylanmalı, dernekler birleştirilmeli, Temsil Heyeti bütün vatanı kapsayacak şekilde yetkili kılınarak, ulusal merkezi bir güç oluşturulmalıydı. Ancak dördüncü gün gündeme geçilebildi. Erzurum Kongresi kararları aynen kabul edildi ve bu kararlar bütün Anadolu ve Rumeli'yi kapsayacak biçimde genişledi. Bütün dernekler “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” adı altında birleştirildi. “Heyet-i Temsiliye vatanın bütününü temsil eder.” kararıyla Temsil Heyeti'nin yetkileri bütün ülke için geçerli kabul edildi. 


*Manda sorunu 

 

8 Eylül günü, İsmail Hami (Danişment) tarafından hazırlanmış ve 25 delegenin imzasını taşıyan “Amerikan Mandası” nı isteyen önerge gündeme alındı. Ulusal Savaşı kendi içinden çökertebilecek, başka bir ülkenin güdümüne girmek gibi aşağılayıcı bir durum olan “Mandaterlik” yönetimi, I.Dünya Savaşı galiplerinden İngiltere ve Fransa, Rusya'nın bulunmamasından yararlanarak Orta Doğu'yu aralarında paylaşıyorlardı. Buna kılıf bulmak üzere Paris Barış Konferansı'nda, Orta Doğu ülkelerinin kendilerini yönetemeyeceğin için İngiltere ve Fransa'nın bu görevi yerine getirmesine karar verildi. 14 maddelik ilkelerini yayınlamış bulunan Amerika Başkanı Wilson da Amerika'nın çıkarlarına ters düşmemek koşuluyla bunu kabul ediyordu. Suriye ve Lübnan Fransız, Irak ve Filistin İngiliz Mandasına yani güdümüne bırakıldı. Ermenistan için Amerikan Mandası düşünülüyordu. İşte bu sırada Türkiye'de bazı kimseler Türkiye için de bir Amerikan Mandası sağlanması için çaba harcamaya başladılar. 

 

1919 yılı Temmuz ve Ağustos ayında Kara Vasıf ve daha sonra Halide Edip ve Bekir Sami'nin bu konuda önerilerini bildiren telgrafları M. Kemal tarafından red edilmişti. Bu kişiler, Amerika'nın dünya üzerindeki insani değerleri sürdüren en büyük demokrasi olduğunu, Amerika sayesinde Türkiye'nin de kurtulabileceğini ve uygarlaşacağını ve kendi kendini yönetmeyi öğrenebileceğini ileri sürüyorlardı. Halide Edip (Adıvar) Hanım 10 Ağustos tarihli mektubunda, Sivas Kongresi toplanana kadar Amerika'nın Türkiye'deki komisyonunu alıkoyabileceklerini hatta Sivas'a Amerikalı bir gazeteci gönderebileceklerini yazıyor, savaş ile çözüm bulunamayacağını ileri sürüyordu. 

 

Manda konusu şimdi, hem de büyük bir taraftar bularak, Sivas Kongresi'nin gündemine giriyordu. Bu kadar geniş taraftar bulması M. Kemal Paşa'yı üzdü. Rauf Bey ve Refet Bey gibi, Amasya Genelgesi'ni imzalamış kimseler bile şimdi bu önergeyi destekliyorlardı. İstanbu'dan gelen Kara vasıf Bey bu konuda oldukça etkili idi ve Sivas'a bir Amerikalı gazeteci getirmişlerdi. Brawn adındaki bu gazeteciye Manda yanlıları çok büyük ilgi ve saygı gösteriyorlardı. Mandacılar diye bilinen kişilerin bu görüşlerini mektuplarından ve kongre tutanaklarından yararlanarak şöyle özetleyebiliriz: “Yirminci yüzyılda 50 milyon lira borcu, harap bir memleketi, pek verimli olmayan bir toprağı ve ancak 10-15 milyon lira geliri olan bir kavim için bir dış koruma olmaksızın yaşamak olanağı olamaz. Bağımsız yaşamaya mali durumumuz elverişli değildir. Parasız, ordusuz ne yapabiliriz? Onlar uçak ile havada uçuyorlar, biz henüz kağnı arabasından kurtulamıyoruz.... Bugün bağımsızlığımızı kurtarsak bile yine günün birinde bizi paylaşırlar. Eğer İzmir Yunanistan'da kalsa ve aramızda bir savaş açılsa, düşmanımız Yunanistan'dan gemi ile asker getireceği halde, acaba biz Erzurum'dan hangi trenle taşımacılığımızı yapabiliriz? Bir de diyelim ki, biz dış ve iç tam bir bağımsızlık isteriz. Fakat, acaba kendi başımıza yapabilecek miyiz, yapamıyacak mıyız? Ondan önce, acaba bizi kendi başımıza bırakacaklar mı ?”  

 

Bu tartışmalar sürerken, 9 Eylül gecesi oturumunda, Tıbbiye Öğrencilerini temsilen katılan İstanbul Tıp 3.sınıf öğrencisi Hikmet, ayağa kalkıp duygu ve heyecanla boran gibi konuşmaya başladı: 

“Paşam, yetkili bulunduğum tıbbiyeliler beni buraya istiklâl davamızı başarma yolundaki mesaiye katılmak üzere gönderdiler, mandayı kabul edemem. Eğer kabul edecek olanlar varsa, bunlar her kim olurlarsa olsunlar şiddetle red ve takbih ederiz. Farz-ı mahal , manda fikrini siz kabul ederseniz, sizi de reddeder, Mustafa Kemal’i vatan kurtarıcısı değil vatan batırıcısı olarak adlandırır ve tel’in ederiz (lanetleriz).” 

Bu konuşma, Mustafa Kemal Paşa’ya son noktayı koyma imkânını verdi. 

“Arkadaşlar, gençliğe bakın; Türk millî bünyesindeki asil kanın ifadesine dikkat edin! Gençler, vatanın butun ümit ve istikbali size, genç nesillerin anlayış ve enerjisine bağlanmıştır, ’" diyerek Hikmet Bey’e donmüş ve "Evlat; müsterih ol. Gençlikle iftihar ediyorum ve gençliğe güveniyorum. Biz, azınlıkta kalsak dahi mandayı kabul etmeyeceğiz. Parolamız tektir ve değişmez: Ya istiklal, ya ölüm!..” 

Mustafa Kemal Paşa’nın bu sözleri üzerine genç Tıbbiyeli yerinden fırlayarak: “Var ol Paşam!..” deyip elini öpmüştür. (Bu konuşma nedeniyle Atatürk’ün “Boran” soyadını verdiği genç Tıbbiyeli, Türk Tıp Bayramının kurucusu olup, ünlü spiker Orhan Boran’ın babasıdır.) 

Sonunda Amerikan Kongresi'ne bir mektup yazılarak “Manda” istenmesini öneren Rauf Bey'in bulduğu çözüm kabul edildi ve bir mektup yazıldı. Çok ilginçtir ki, mandacı grupla M. Kemal Paşa'nın ilişkileri Cumhuriyet'in İlanı, Saltanat ve Hilafet'in Kaldırılması sırasında da aynı biçimde oluştu. Mandacıların bu fikirlerine karşı M. Kemal tam bağımsızlık için “Ya istiklâl, ya ölüm” parolasıyla yanıt verdi. Para bulunsun veya bulunmasın ordu mutlaka olacaktır, düşman gemiyle, kamyonla asker ve cephane taşırken, Türk Ulusu kağnısıyla, sırtında cephane taşıyacak, asker yürüyerek ve çoğu kez yarı çıplak ve yarı aç cepheye gidecektir, yaralılar için, hastalar için ilaç bulunmayacaktır ama Türk Ulusu bütün bu güçlüklere rağmen M. Kemal'in önderliğinde bu savaşı kazanacaktır. 

 

Trabzon'dan gelen bir telgrafla, Sivas Kongresi'nin genel kongre olmasına ve bir Temsil Heyeti seçmesine karşı olduklarını bildirdiler. Erzurum'dan da buna benzer haberler geliyordu. Hatta Kazım Karabekir Paşa da Trabzon delegelerinin görüşlerini paylaşmaktadır. Diğer yandan Elazığ Valisi Ali Galip'in İngilizlerin de yardımı sağlayıp Kongreyi basacağı duyuldu. 

Bütün bunlar hiç kuşkusuz büyük sorunlardı. Bir yanda dış baskı ve tehlike, diğer yanda “Mandacılar”ın yozlaştırıcı çalışmaları ve Trabzon delegelerinin, Kongreyi çok ileri gitmekle suçlayan ithamları vardı. Mandacıların isteği ve ısrarı üzerine A.B.D. Kongresi'ne bir mektup yazıldı. Aynı tarihlerde A.B.D. Monreo Dokrini'ne dönerek Avrupa sorunlarından uzaklaştı. Versay'ı tanımadığı gibi “Manda” konusu ile de ilgilenmedi. 

Bütün bu engellere rağmen Kongre 11 Eylül'de çalışmalarını başarıyla tamamladı. Bu çalışmaları sonunda bir beyanname yayınladı. Yurt içine ve Yurt dışına gönderilen bu beyanname çok etkili oldu. 

*Sivas Kongresi'nde alınan kararlar  

1-Millî sınırlar içinde bulunan vatan parçaları bir bütündür; birbirinden ayrılamaz.

Erzurum Kongresi, Doğu Anadolu ve Doğu Karadeniz vilâyetlerinin hiçbir gerekçeyle anavatandan ayrılamayacağını ilân etmişti. Sivas Kongresi bu karara, bütün memleketi kapsayan bir özellik kazandırdı. 

2-Her türlü işgal ve müdahaleye karşı, millet birlik olarak kendisini müdafaa ve mukavemet edecektir.  

Erzurum Kongresi'nin toplanış amacı; Doğu Karadeniz Bölgesinde kurulması düşünülen Pontus Rum Devleti ile Doğu Anadolu'daki 6 vilayeti içine kalacak bir Ermenistan tehlikesini önlemekti. Sivas Kongresi, batıdan gelen Yunan tehlikesini de düşünerek, vatan topraklarına yönelik hiçbir işgal ve müdahalenin karşılıksız kalmayacağını, saldırgan düşmana açıkça bildiriyordu. 

3-İstanbul Hükûmeti, haricî bir baskı karşısında memleketimizin herhangi bir parçasını terk mecburiyetinde kalırsa vatanın bağımsızlığını ve bütünlüğünü temin edecek her türlü tedbir ve karar alınmıştır.  

İstanbul Hükûmetinin millet menfaatlerine aykırı herhangi bir karar veya davranışına milletin kayıtsız kalmayacağı, gerektiğinde millî iradeye dayanan bir hükûmetin derhal kurulacağı açıkça belirtiliyordu. 

4-Kuva-yı milliyeyi âmil ve irade-i milliyeyi hâkim kılmak esastır.  

Erzurum Kongresi'nde alınan bu karar, Sivas Kongresi'nde pekiştirildi. Vatanı kurtaracak tek kuvvet, millî ordu idi. Bu ordu, milletin iradesi ve eğilimleri yönünde savaşacak, bağımsızlığı kazandıracaktı. Millet artık egemenliğine sahip olmuş; kendi hâkimiyetinden başka hiçbir güç tanımıyordu. Bu karar, gelecekteki Cumhuriyet rejiminin temelini oluşturuyordu. 

5-Manda ve himaye kabul olunamaz.  

Erzurum Kongresi'nde alınan bu karar, Sivas Kongresi'nce de onaylanarak Millî Mücadele'nin temel kuralı haline getiriliyordu. Millî kurtuluş hareketinin parolası; hiçbir devletin merhametine sığınmaksızın “Ya istiklal, ya ölüm!” idi. 

6-Millî iradeyi temsil etmek üzere Millet Meclisi'nin derhal toplanması mecburidir.  

Erzurum Kongresi kararlarında da belirtilen Millet meclisi'nin toplanması, Sivas Kongresinde bir zorunluluk olarak gösteriliyordu. Meclissiz hükûmet kararları millî iradeyi yansıtmayacaktı. 

7- Aynı gaye ile millî vicdandan doğan cemiyetler “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” adı altında birleştirilmiştir. 

Vatanın bütünlüğü ile birlik ve beraberlik sağlanıyordu. 

8-Mukaddes maksadı ve umumî teşkilâtı idare için Kongre tarafından bir Heyet-i Temsiliye seçilmiştir. 

Meclis açılıp, hükûmet kuruluncaya kadar, Heyet-i Temsiliye Hükûmet işlevini üstlenecekti. 

 

*Sivas Kongresinin Önemi 

Dıştan ve içten gelen bütün zorluklara karşın Sivas Kongresi Türk Tarihinde başlı başına bir dönüm noktası oldu. 

-Ulusal ihtilal, savaş, kurtuluş, devrim, cumhuriyet devrini getiren hamlenin vatan bütünlüğü adına temelini Sivas Kongresi attı. 

-İhtilalin ilk gazetesi “İrade-i Milliye” Sivas'ta çıktı. 

-Yabancı bir devletin güdümünde yaşama önerisi olan Manda konusu bir daha gündeme gelmedi. Atatürk'ün “Ya bağımsızlık ya ölüm” parolası bundan sonra temel ilke olarak yaygınlaştı ve benimsendi. Türk Ulusu'nun onurlu ve şerefli bir ulus olarak yaşaması ve bunun ancak tam bağımsızlıkla sağlanabileceği burada kesinleşti. 

-Ulusal sınırlarımızın esasları burada saptandı. “Ya başaramazsanız?” diye soran Amerikalı gazeteciye M. Kemal Paşa şu yanıtı verdi. “Bir ulus varlığını ve bağımsızlığını sağlamak için, düşünce sınırlarını aşan girişimler ve fedakârlıklarda bulunduktan sonra başarılı olur. Ya başarılı olmazsa demek, o ulusun ölmüş olacağına karar vermek demektir." 

-Sivas Kongresi kararlarıyla, bütün Müdafaa-i Hukuk dernekleri “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk” adı altında birleştirildi. “Temsil Heyeti” bütün ülke için geçerli olup, yönetim tek elde birleştirildi. 

-Bütün sivil ve askeri güçler bir otorite altına alınmaya başlandı ve İstanbul Hükümeti'nin otoritesine üstünlük sağlandı. Batı Anadolu da bu otoriteye bağlandı. Ali Fuat Paşa bütün Kuva-yı Milliye'yi kapsamak üzere "Umum Kuva-yı Milliye Komutanlığı"na atandı. 

-Sivas Kongresiyle M. Kemal'in, bütün ulus bireylerini ve düşüncesini ulusal idareye ortak etmek ve bağlamak konusunda gösterdiği başarı sayesinde Padişah iradesi yıkılıyor ve ulusal egemenlik ilkesi geliyordu. Böylece ulusal bağımsızlık yanında ulusal egemenlik de aşama aşama kaçınılmaz bir şekilde gerçekleşiyordu. Bu tarihten itibaren M. Kemal Paşa'yı kurulmakta olan yeni Türk Devleti'nin hukuki ve fiili iktidarını temsil ettiği için de, ulusal hükümetin başkanı olarak kabul etmek gerekir. 

*Kongrenin yankıları 

Sivas Kongresi'nin toplanması ve tüm ülkeyi ilgilendiren kararlar alması içte ve dışta büyük yankılar yapmakta gecikmedi. Kuva-yı Milliye ruhu tüm ülkede hızla yayılmaya başladı. 

-Batılı devletler bu olayı, devlete başkaldırma olarak nitelendirmelerine rağmen, kendi kamuoylarında, bu hareketin ulusal bir dava olduğu anlaşılmaya başlandı. 

-İstanbul Hükümeti, bu kongreyi meşru olmayan bir isyan olarak değerlendirdi. 

-Damat Ferit “Anadolu hareketleri, Birinci Dünya Savaşı'nda terfi etmiş bir kaç subayın işidir. Bu hareketler, alevi sönmüş bir saman ateşinden başka bir şey değildir.” diyordu. 

-Anadolu'da İttihatçılık ve Bolşeviklik yapıldığı ileri sürülüyordu. İstanbul basınında çıkan aleyhtar yazılar, Ulusal Mücadeleyi yapanları, hayalci olarak nitelerken, ülkenin başına gelen bütün felaketlerin de sorumlusu gösteriyordu. Ülkenin gerçek kurtuluşunun ancak siyaset ile başarılabileceğini ileri sürüyordu. 

Oysa tüm bunlar gereksiz düşüncelerdi. M.Kemal Paşa, damarlarındaki kanın bağımsızlık aşkıyla hareket ediyor; asırlar önce Çinliler tarafından kuşatılan atası Çi-Çi Yabgu’nun diliyle konuşuyordu. 

MÖ.44’te “Türkü Türke kırdırarak” egemenlik altına almaya çalışan Çinlilerin, egemenliği altındaki Hunlarla, yüzbine ulaşan orduyla bir kalede kıstırdıkları Hun hükümdarı Çi-Çi Yabgu ve yanındaki 1518 kişi , esarete karşı şöyle haykırıyordu: 

“Boyun eğmeyeceğiz. Çünkü bu, şan ve şerefle yaşamış olan ecdadımıza karşı büyük bir ihanet olur. Atalarımız, bizlere geniş ülkelerle birlikte hürriyet ve istiklâli de emanet ettiler. Savaşçı ve süvari hayatımız sayesinde yabancıları titreten bir millet olduk. Korumakla vazifeli bulunduğumuz bütün bu emanetleri, adi bir ömür uğruna fedâ edemeyiz. Hepimizin bildiği gibi savaşta erlerin kaderi ölümdür. Biz ölsek de kahramanlığımızın şanı yaşayacak. Çocuklarımız ve torunlarımız diğer kavimlerin efendisi olacaktır”. 

Çi-çi Yabgu o mücadeleden sağ kurtulamadı, ama söylevi soyunun belleğinde yer aldı, en güç anlarda yol gösterdi. Sivas’ta M.Kemal Paşa’nın parolası, asırlar ötesinden yankılanıp, yol gösteriyordu. 

“Türk’ün haysiyet ve şerefi çok yüksek ve büyüktür. Öyle bir millet esir yaşamaktansa, mahvolsun daha iyidir. Bunun için, YA İSTİKLÂL, YA ÖLÜM!” 

 

*Kaynakça 

-Ergun Aybars : Türkiye Cumhuriyeti tarihi-I, s.175-181, İzmir-1984 

-Hamza Eroğlu : Türk İnkılâp Tarihi, s.191-195, İstanbul-1982 

-Mazhar Müfit Kansu : Erzurum’dan ölümüne kadar Atatürk’le beraber-I, s.211-342,  

Ankara- 1988 

-Şükrü Er-Komisyon : Sivas Kongresi, Sivas Valiliği -1984 

-http://tr.wikisource.org/wiki/Sivas_Kongresi(ant) 

 

Ayten DİRİER 

T.C.İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük Uzmanı 

 

 

 
Toplam blog
: 214
: 5488
Kayıt tarihi
: 03.08.08
 
 

Emekli eğitimci, araştırmacı yazar, şairim. Ülkemin cennet ile cehennemi bir arada yaşadığı bir zama..