Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Temmuz '07

 
Kategori
Siyaset
 

Siya-h-set

Siya-h-set
 

Nedir bu siyaset dedikleri? Bir seçim hengâmesi? Ben öyle gazete kurdu falan değilim ki zaten okuduğumda da siyaset sayfalarını es geçerek okurum. Televizyon zaten izlemem. Kısacası siyaseti sevmem. Gözünüzün içine bakarak size yalan söyleyenlerin pişkinliğine şaşırdığınız bir ülkede. Yalansız bir lider olmadığını bilmek ne kadar acı. Kime oy verilmeli diye oturup kara kara düşünmek ne kadar üzücü. Tabi vermeme gibi bir hak doğuyor bu doğrultuda, ama neden? Neden başkalarının seçimlerine boyun eğelim? Neden varlığımızı yok sayalım. Üzerinde yaşadığımız kara parçası üzerindeki söz hakkımızı neden görmezden gelelim?

Bu seçimlerde oy kullanamıyorum, üstelik tüm çabalarıma rağmen. Muhtarlığımın ve YSK’nın engeline takılıp sandığa gidemiyorum. Artık arkadaş olduğum, YSK ilçe telefonlarına bakan bayanın da elinden pek bir şey gelmedi maalesef. Bu sebeptendir ki parmağıma mürekkep değmese de ben buradaki sandığa oyumu atmaya karar verdim.

Bende herkes gibi kime oy vereceğimi düşündüm tabiî ki, mesela her gelene kime oy vereceğiz diye soran Mustafa kadar kararsız değilim bu konuda. Dün küçük bir toplulukta geçen konuşmada ciddi bir CHP sempatizanı olduğunu bildiğim patronum şöyle dedi. “Tek başına iktidar olamayacağını bildiğim için, yanlışlar yaptığı için CHP’ye oy vermeyeceğim. Bu ülkeye istikrar lazım.” Bu da ne demekti Allah aşkına, “İstikrar” Oysa bu kelime Türkiye’ye ne kadar da ters düşüyordu. Biz futbolda bile yarım sezon başarısız olmuşları hemen sepetleyen bir millet değil miyiz? Yönetimi hemen istifaya çağıran, çevirip çevirip erken seçimler yaptıran. Hangi istikrar?

Herkes konuşuyor, herkes bir şeyler söylüyor. Benim saf kardeşimi de birileri doldurmuş. O da kafasına göre birilerini vatanı hayini ilan etmiş. Şimdi Bor Madenleri deniyor. İlk bor Madeni satışları hepimizin mail box’ında deli gibi dolaşan bir pps dosyasıyla bize bildirilmedi mi? Düşünüyorum, kimdi o zaman başbakan? Bülent Ecevit. Peki ya 1990 senesinde Alanya’daki evlerin yüzde kaçı Almanlarındı? %50si. Bunun suçlusu kim? Ali Hüsrev Bozer mi? Yıldırım Akbulut mu? Yoksa Mesut Yılmaz mı? Türkiye’de dengeler hiç de bizim bildiğimiz gibi değil, bilmeden ahkâm kesmek kolay ya da amiyane bir tabirle bekâra karı boşamak kolay. Derin devlet sularına açılmak tehlikeli.

İp polemiğini bilmeyeniniz yoktur. Ben çok güldüm bu trajik komik vakaya. Devlet Bahçeli müthiş bir espri patlatmış. Hani Cem Uzan söylese anlarım da Devlet Bahçeli ki koalisyon ortağıydı Abdullah Öcalan yakalandığında, şimdi neden böyle bir talep içerisine girdi? Bu nasıl bir ikilem? Nasıl insanları aptal yerine koymak? Alparslan Türkeş’in kemikleri sızlıyordur eminim ama yine de Adnan Menderes vakasından daha çok değil.

Korku, en büyük silah değil mi? En etkili yöntem. Küçükken bizlere sıcak bir şeyi ellememiz söylendiğinde yanmaktan korktuğumuz için uzak durmayı öğrendik hepimiz. Şimdi bizlere aman sizi çarşafa sokacaklar, başınızı gözünüzü kapatacaklar, yalan söylerseniz diliniz, hırsızlık yaparsanız eliniz, kolunuz kesilecek diyorlar. Ben çok korktum! Neden hala açığım, neden tercihlerimi kimse sorgulamıyor? Daha başörtü sorununu bile çözememiş AKP nasıl beni kapatacak? Komik, buna kim inanır ki? Saçım, yüzüm gözüm hatta ve hatta vücudumun büyük bir bölümü açık olan biri olarak, başörtü sorununun ortadan kaldırılmasını istiyorum. İnsanlara yaşama ve özgürlük hakkı istiyorum. Kişilerin yaşam biçimlerini kendilerinin belirlediği, benim mini eteğimin üzerine giydiğim askılı bluza tanınan hak kadar başörtüsüne de hak tanınan demokratik, laik-gerçek anlamda-, sağduyulu ve de bir kez bile olsa istikrarlı bir Türkiye İstiyorum.

 
Toplam blog
: 46
: 1674
Kayıt tarihi
: 25.04.07
 
 

Şu an özel bir şirkette, grafiker olarak çalışmaktayım, geçmişte hikaye denemeleri ile başladığım ya..