Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Temmuz '09

 
Kategori
Haber
 

Siyaset, ekonomi ve özelleştirme -4

Siyaset, ekonomi ve özelleştirme -4
 

Özelleştirme, ideolojik boyuta tırmandığı, ekonomik rasyonalite dışına taştığı, usul yanılgılarından kalkıp yönetsel yargıyı “aşmaya” yöneldiği haliyle beklenen yararı yapamaz.

Türkiye, yeni-liberallerin seçeneksiz olarak vaaz ettiği denetimsiz serbest piyasa modelinin uzantısında yarım asırlık birikimlerini genellikle bu türden özelleştirmelerle elden çıkarmış ve elde ettiklerini de çoklukla yeniden üretim değil bütçe açığı kapamaya yönelik kullanmıştır.

Uzun yıllar KİT’leri arpalık gibi gören, tevsii (içsel yatırımları) yapmayan, modern işletmecilik anlayışını getirmeyen, siyaset, kamu iktisadi kuruluşlarının önce batak hale getirilmesine sonra da yok pahasına elden çıkarılmasına neden olmuştur.

Buna karşılık, özelleştirme kavramında öncü olan ülkeler, kendi ulusal ekonomilerinin stratejik kuruluşlarını değil özelleştirmek, gözleri gibi esirgemek noktasında direnmişlerdir. O arada hakkaniyete yaraşmayan özelleştirme tasarrufları konusunda adil kamulaştırmalar da yapmışlardır.

“Özelleştirme”nin “serbest piyasacı” (serbest piyasa yanlısı değil) bir ekonomi politiğin daha çok yeğlediği bir “araç” olduğu muhakkaktır. İstihdam duyarlığı olan, sosyal güvenlikte aktüeryal dengeye önem veren, aile yardımlarını yaşama aktarmaktan ve yatırım yapmaktan kendisi sorumlu sayan bir siyasetin ekonomisinde, bu türden gözü kara bir özelleştirmecilik pek görülmemektedir.

Sosyal Pazar ekonomisine inancın bir gereği olarak ekonomide özel sektörün öncülük yapması gereken bir dolu eski ve yeni alan olduğunun benimsendiği açıktır. Ancak, fiyatlar genel seviyesinde dengeleme, dahası piyasanın normalleşmesi araçlarından yoksun kalmama gibi saikler, hele bir de, bölgeler arası gelir dağılımı farklılıklarını gidermek kaygısı varsa, kamunun ekonomiden tasfiyesi kertesindeki bir özelleştirmeye öncelik verilemez.

Son ekonomik krizin bazı hatırlatmaları olsa gerekir: Türkiye, kamu iktisadının “düşük pil” misali gücü nedeniyle krizin, işsizlik, durgunluk, yatırımsızlık, gibi etkilerine karşı süspansiyon yaratmada ve krizin, çalışanlar başta olmak üzere insanların/ailelerin yaşamı açısından yarattığı sert geçişleri denetime almada zorluklarla karşı karşıyadır. Bu noktaya bir ölçüde ölçüsüz özelleştirme politikalarıyla gelinmiştir.

Yine aynı politikaların sonucunda Türkiye, ithalatın finansmanını spekülatif sermaye hareketlerine bağlandığı, dolar bazında yüzde kırk net kazanç sağlandığı, özel tüketime dayalı yatırım talebine odaklanılmış bir ortamdadır. “Özelleştirmeciliği” de içine alan denetimsiz serbest piyasanın anaforunda ekonominin direnci düşmektedir. Varlık ve değerlerin hakça el değiştirmesinde zorlanılan, yoksulluğun azalmadığı, arttığı bir devrandır yaşanılan.

İkinci olgu şudur. Genel ekonomik politika açısından püriten bir liberalizmi veya sekter bir devletçiliği de aşan “karma ekonomi” anlayışı belki çoktan okuma alanı dışına çıkarılmıştır ama uygulamada o anlayış sayesinde, ekonomilerini düzenleyen ve düzenli ekonomilerinin demokrasi kıvamına katkı yaptığı ülkeler vardır: İskandinav ülkeleri gibi… Macaristan gibi… Değişik kıtalardan daha onlarcası gibi …

Biz “devlet” ile “özel” sektör ayrımına bir de "halk sektörü"nü eklemeliydik. İnsancıl sol anlayışa göre, ekonomide “üçüncü sektör” / "halk sektörü" en az diğer ikisi kadar önemlidir. Demokratik ülkelere özgü örneklendirilebilecek bir yöntem sayılabilir... Demokrasiyle yaşar, demokrsiye katkı sağlar. Buna göre; kamu, genel daha çok da yerel bütçeden yatırımlara az da olsa bir payla katılabilir, fakat daha çok arsa, kredi, teknoloji, hukuki danışmanlık desteği sağlar.

Halk sektörü; kooperatifler, proje bazlı iktisadi birliktelikler, dolaylı olarak ekonomiye değer yaratan örgütlenmeler içinde yer alanların düzenli ve dayanışma içinde mal ve hizmetlerini değerlendirmeleri gibi, okul-aile-mahalle dayanışmasıyla üretkenlik gibi unsurlardan tutun, -ki bunlar ev hanımları dahil mikro kredilerle desteklenmelidir- büyük işletmelere sermayenin tabana yayılarak ama yine profesyonelce işletildiği kurumlara dayanmalıdır.

Ekonomi böylelikle derinleşseydi, özelleştirme baskıları da daha az hissedilir, genel kriz çevrimlerine karşı daha etkili önlemlerin alınmasıı olanaklı olabilirdi. Dilerim Türkiye’de, Dünya’da hakça ekonomi yapılanmalarını artırabilsin, insanlığın yüzü gülsün.

 
Toplam blog
: 374
: 491
Kayıt tarihi
: 16.08.06
 
 

Merhaba! Toplumsal, siyasal, ekonomik ve kültürel olgularla ulusal ve evrensel düzlemde ilgilenme..