- Kategori
- Siyaset
Siyasette üslup ve etik (2)
Türkiye nefesini tuttu ve hafta sonu yapılacak yerel seçimleri beklemeye başladı. Kim kazanır kim kaybeder şu an bilmek mümkün değil. Ancak seçime bir hafta kala ortalık anketlerden geçilmiyor. Ve haliyle iktidar ile al takke ver külah durumu nedeni ile verilen tüm göstergeler iktidarın seçimi açık ara alacağı yönünde. Ancak Başbakan bu anketlere güvenmediğini hafta içi yaptığı mitinglerde belli etti ve daha önce % 50'nin üzerindeki oy hedefini 2004 yerel seçim sonucuna kadar geriletti. Zaten bu durum meydanlardaki üslubunada yansımış durumda. 22 Temmuz 2007 gecesi AKP Genel Merkezi balkonundan halka seslenen Başbakan ile bugün meydanlarda avazı çıktığı kadar bağıran Başbakan aynı kişi değilmiş gibi. Dozajı gittikçe artan oranda etrafına aldırmadan önüne gelene hakaretler yağdırıyor. Başta CHP ve MHP olmak üzere önüne gelene verip veriştiriyor. Cibilliyetsiz, alçaklar, eşek, semer, ananıda al git, besleme, satılmış, ruh ikizi, ulan, kredi kartı mağdurlarınının dürst olmamaları vs bunları dahada uzatmak mümkün ama bazılarını burada yazmak ayıpa kaçar diye düşünüyorum. Tabi bu söylemlere gerek CHP gerekse MHP gerekli cevapları veriyor. Muhalefetinde buna benzer eylem ve sözleri yokmu tabiki vardır ama iktidara düşen öncelikli görev ortamı her daim sakin tutmak değil midir. Kaldıki şu son iki yılı çok dikkatli takip edenler bilirki muhalefet özellikle Başbakan'ın veya AKP'li yöneticilerin sözlerine cevap vermekten öteye gitmemişlerdir.Peki Başbakan neden bu kadar sinirli ve hakaret ederek konuşuyor; kendisine kalırsa muhalefet ve medya tabiki Doğan medyası ailesini ve özelini siyasete karıştırıyor ve haksız eleştirlerde bulunuyorlar. Peki bu doğru mu derseniz yine medyayı takip edenler bilirki Başbakan bu konularda haksız. Çünkü bugüne kadar medyada yeralan aile haberlerinin tamamı rant üzerine. Yani Gemi alma, Pırlantacıya ortak olma, damada medya satın alma gibi ve buna benzer haberlerin dışında Başbakan'ın eşi şöyle yapmış, çocukları böyle yapmış gibi hiç bir konu medyada yer almadı ve bu konularda bence Başbakan çok haksız. Çünkü 2002 öncesini hatırlayanlar Tansu Çiller'in, Mesut Yılmaz'ın ve Bülent Ecevit'in (hastalıkları) gerek kendilerinin gerekse çocuklarının hakkında belki onlarca yüzlerce magazin haberleri yapıldı ve bir iki istisna hariç bu Başbakanlar hiç bir medya mensubu ile mahkemelik olmadılar. Aksine Recep Tayyip Erdoğan onlarca gazeteyi, televizyonu ve gazeteciyi mahkemeye vererek yüzbinlerce lira tazminat istediğini hepimiz biliyoruz. Dahada ileri giderek sevgili Bekir Coşkun'a ülkeyi terk etmesini dahi söyleyen bir Başbakanımız var. Başbakan böyle yaparda diğer AKP'liler boş dururmu işte alın Ankara Büyük Şehir belediye Başkanı İ.Melih Gökçek Ankara Sincan'da yaptıkları mitingte hemde halkın önünde alenen Gazeteci Uğur Dündar'ı ve Mehmet Ali Birant'ı tehdit etmekten geri kalmadı. Zaten bir çok gazeteci 'ERGENEKON' safsatasından tutuklu iken dışarıda kalan 3-5 gazeteciyide tehdit ederek susturmak herhalde Türk usulü demokrasi olsa gerek. Daha bakanların seçim meydanlarında halkı tehdit etmelerine değinmiyorum bile. Anlayacağınız bizim demokrasimiz daha doğrusu Başbakanın demokrasisi işte bu 'Ben ne yaparsam doğrudur çocuklarım ister şirketlere ortak olur isterse gemi alır isterlerse atv-sabah medyasını alır hangi parayla aldıkları sizi ne ilgilendirir ben ne diyorsam o gerisini karıştırmayın'
Seçim meydanları için gidilen illerde Başbakan ve AKP'lileri rahatsız edebileceği düşünülen kişilerin bir gün önceden polis gözetiminde tutulması ve Başbakan veya Bakanların kente geldiği gün polis merkezlerine alınması zaten bu korkuyu ortaya koymakta ve AKP'lilerin ruh hali kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Valiler ve Emniyet birimlerinin bu konularda daha duyalı olmaları ve vatandaşlara AKP'nin gördüğü gibi potansiyel suçlu gözüyle yaklaşmamaları gerekmektedir. Aydın Valisi Mustafa Malay gibilerininde artık Valilik koltuklarını boşaltmaları demokrasimizin dahada kötüye gitmemesi için şart olmuştur.
Ve bizlerde pısarak sinerek bir kenara çekilip süklüm püklüm olan biteni seyredeceğiz. İstenen bu ama artık mızrak çuvala sığmıyor ve krizinde etkisi ile halk uyanmaya, feryat etmeye başlıyor hemde buzdolabı, çamaşır makinası, makarna, patates, kömüre rağmen. Başta CHP olmak üzere MHP, Saadet ve diğer partilerin meydan mitingleri onbinlerle ifade edilmeye başladı. Kısacası kriz bir nevi halkın kurtarıcısı oldu diyebiliriz. Bir tarafta hergeçen gün artan işsizlik, çaresizlik varken diğer taraftan milyon dolarların havalarda uçuşması başlıca etken olduğu kaçınılmaz bir gerçektir.