- Kategori
- Siyaset
Yerel seçim ve Türkiye'nin değişimi...

Milliyet'ten "Kriz teğet geçti" nin fotoğrafı...
Türkiye genel seçim havasında yerel seçimlere gidiyor. Siyasete egemen olan seviye(!) yurdum insanının hayrete düşürerek irtifa kaybediyor!
Siyasette gündeme oturan söylemlerin hiç bu kadar mafya dizisi diyaloglarına dönüştüğüne tanık olmamıştık. Uğur Dündar ve Mehmet Ali Birand’a yönelen Gökçek tehdidi ve sonrasında cumhuriyetin savcılarından ses çıkmayışı hala Türkiye’nin “hukuk devleti” olma olasılığına bahis oynayanları bile ürküttü!
Korkunun egemen olduğu Türkiye’de kamuoyunda yer edinmiş gazetecileri siyaset esnafı hedefe koyabiliyorsa; sıradan insanların yaşadığı korku halini artık siz düşünün.
İşlerin bu kadar pervasız söylemlerin egemen olduğu noktaya gelmesinde herhalde Karayalçın’ın seçimi alma ihtimalinin belirmesi ve diğer taraftan Ankara’da dönen dolapların artık mahalle aralarında kahvelerde bile dillendiriliyor oluşu ipucu olarak değerlendirilebilir. Bu gün Kolej’e doğru giderken camlı ilan panolarında Gökçek’in fotoğraflarının üzerinde Ankara halkının düşünceleri sprey boyalar ile tek kelimelik ifadelere dönüşmüştü! Bu tek kelimeyi bu yazıda kullanmayacağım ama herhalde okuyucu belleğinden uygun bir tanım yerleştirecektir satırların arasına. Ne de olsa Milliyet okuru “arif olan anlar”ın hakkını verecek birikime sahiptir.
Yıllardır suskun olan medya; belediyeler, siyasiler hakkında haber yapmaya başlayınca hedef tahtasına oturtuldular. ”Obezleme fenerini” haber yapınca Doğan grubuna kesilen tarihi ceza bu durumun en bariz örneğidir.
İktidarlar demokratik geleneklerden beslenmemişse eleştiriye tahammül edemezler. Tahammülsüzlük; yaptığı işin altında kalmanın değişik tezahürü olarak ta görülebilir. Öyle ya altı yıldır anlatılan başarı öyküsünün masal olduğu gerçeği küresel krizin en ağır bir şekilde yaşandığı, yansıdığı ülkemizde başkaca siyaset yapmanın yolunu da tıkıyor. Mecburen kavganın ve baskının dozajı artacak, topluma korku salınacak ki sürsün bu orta oyunu. Ve iktidar kendince eleştirenleri ve muhaliflerini hizaya getirecek…
Özal’ın oy kaybetmeye başladığı son dönemlerinde; “Eli kolu bağlı başkan istemiyorsanız ANAP’a oy verin” söylemi bu gün değişik iktidar ağızlarından söylendi, gündeme düştü. Cumhuriyet tarihinin en eşitliksiz seçimi olma yolunda gaz kesmeden devam eden yerel seçim süreci devletin valisi olması gerekenlerin AKP’nin valisi gibi oy istemelerine kadar vardı.
Kim ipi göğüslerse göğüslesin süreci ve sonuçları bakımından en tartışmalı seçim olmaya aday olan 2009 yerel seçimleri siyasi parti liderlerinin de söylemleri bakımından sınıfta kalmaları sonucunu doğurdu. Hele İktidar partisi liderinin İnönü dönemini bile yerel seçim malzemesi yapması ve bu günü o savaş yılları ile kıyaslaması ve de CHP’ye fatura etmesi bunun en yalın göstergesidir.
Bu satırların yazarı olarak Ecevit, Demirel, Özal dönemlerini ve aralarındaki siyasi tartışmaları, atışmaları özlemle anmadan geçemeyeceğim. Onları çok beğendiğimden değil bu anmanın nedeni; en azından seviyeyi korudukları için not düşüyorum.
İktidarın ekonomi ve siyasi alanda başarısızlığını gölgeleme, örtme gayreti olarak değerlendirdiğim seçimde egemen olan seviye tartışmasını geçip birazda USA patentli Kürt sorununa yönelik çözümler üzerine bir iki laf etmek istiyorum. Doğrusu seçim tartışmalarının ortasında Türkiye müthiş bir evrim geçiriyor. Gazetelere düşen Babacan’a atfedilen “Gerekirse PKK ile de görüşülür.” sözü askerin konuya ilişkin çözümü siyasete havale ederek desteklediğinin yansıması olarak düşünülebilir.
Talabani, Barzani ve ABD kaynaklı çözüm çabaları Obama’nın Türkiye ziyareti öncesi hız kazanmış olarak görünüyor. ABD’nin Irak’tan çekilirken Türkiye topraklarını kullanmak istemesi, İran ile ilişkilerin barışçıl yollardan çözümünde yine Türkiye’ye olan gereksinim hatta BOP’ta kartların yeniden dağıtımı üstelik “Ergenekon“ davasının katkısı ile farklı bir fotoğraf yavaş, yavaş netleşiyor.
Bu fotoğraf öylesine önem taşıyor ki; Türkiye son yılların en sakin Nevroz’unu kutladı. Ne MHP ne de CHP cephesinden bu sürece ilişkin dişe dokunur ses geldi. Onlar şimdilik yerel seçimler ile boğuşurken sahne gerisinde ciddi bir değişim örülüyor. Başrolde olan ve senaryoyu yazanın ABD olduğu düşünülürse; Türkiye’nin çıkarlarına yeni tasarımın ne kadar hizmet edeceği tartışmalı bir hal alır.
Yerel seçimlerden sonra Ülkenin gündemini çok yoğun değişimler meşgul edecek gibi görülüyor. Kamuoyunda USA başkanı Barak Obama’nın Türkiye’ye gelişinin önceden açıklanması AKP’ye destek olarak değerlendirilse de aslında ABD’nin kendi politikalarını en iyi uygulayacak olan iktidara dolayısıyla kendi çıkarlarına arka çıktığını söyleyebiliriz.
Küresel krizin teğet geçmediği aksine etkilerinin en derinden hissedildiği ülkemizde yerel seçimler üzerine daha çok tartışmalar yapılacağı aşikâr.Yıllar sonra gazetecilere tehditlerin ve seçim rüşvetlerinin gölgesinde bir seçimden söz edileceğini tahmin etmek hiçte zor bir olasılık değil.
Türkiye’de siyaset zenginleşme ve devlet olanaklarını kendine yontmanın aracı olmuştur. Asıl kavganın nedeni budur. Yoksa altı milyon seçmenin nasıl arttığı sorusu bile doğru dürüst yanıt bulamamışken burada fikir yürütmenin tarihe not düşmekten başkaca anlamı da yok…