Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Ocak '07

 
Kategori
Dünya Şehirleri
 

Size yaxhi yol

Size yaxhi yol
 

Biz Baku’de yaşarken.... Bu aralar dikkat ettim de ne kadar çok bu cümleyi kullandığımı..

Biz Baku’de yaşarken. Azerbaycan Respublikası.... Hatta Azeri dilinde Bakı. İlk gittiğimde kelimelere çok gülerdim. Geşenk, yaxsi, necesiniz? ay can, hardasın? Ve daha niceleri. Ama yaşayınca alışıyorsun ve normal gelmeye başlıyor bir süre sonra. Hatta bir adım da öteye geçip, ağzından’’ Salam, necesiniz?’’gibi sözler dökülüveriyor.

Benim hiç aklıma gelmezdi kısa süreli de olsa bir gün Bakü’de yaşayacağım.

Baku, Azarbaycan Respublikası .

Geniş caddeleri Sovyet Rusyasını anımsattı bana. Şehir içinde en uzak mesafe 20 dk olmasına rağmen, taksi şöförleri trafikten şikayetçi. Diyorlar ki ‘Maşin çok, Hanım ‘.Yani, araba çoğaldı, hanımefendi.’

O büyük caddeleri birbirine bağlayan ara yollar, yolların etrafındaki taş binalar ve büyük parklar. Parklarda büyük havuzlar, heykeller, çoçuk oyun alanları... Yaşlısı, genci, hepsi parklarda toplanıyor.

Kimi sohbete gelmiş, kimi flörte, kimi ‘’uşağını’’(çoçuk) getirmiş, kimi çay içiyor…

Şehirdeki eski ihtişamlı binalar,görülmeye değer. Opera binası, Devlet Teatrı, Hükümet ve Belediye binalarının yanı sıra, çok gösterişli apartmanlar mevcut. Azerilerden duyduğuma göre, 2.Dünya Savaşı sırasında, Rusların elindeki Alman esirler ağırlıklı olarak mimar ve inşaat mühendisiymiş. Ruslarda esirlere bahsettiğim gösterişli binaları inşa ettirmiş.

Tergova’daki bir çok apartmanın üstünde insan başı heykeli, ismi ve yaşadığı yıl yazmakta. Sordum, ‘’kimdir bunlar ‘’diye, meğer savaşlarda şehit düşen önemli şair, yazar, ressam, vs.. kişiler ve yaşadıkları evlermiş.

Şehirde eskiyen binaların restarasyonuna çok önem veriliyor. Hatta Tergova civarında yeni yapılaşmayı da, varolan gösterişli binaların tarzında yapıyorlar.


Azeriler çok misafirperver. Onlar için misafire sunum her şeyden önemli. Evsahibim bir gün beni çaya çağırdı. İlk defa gideceğim evine. Çikolata aldım, gittim. Bu arada çok açım, bütün gün bir şey yememişim, üstelık spordan çıkmış bir haldeyim düşünün açlığımı.. Neyse bu açlıkla gittik, sohbet faslındayız. Benim de gözüm saate çayı bekliyorum. Açım ya…

Derken önce masaya kuruyemişler geldi, tabak tabak.. Sonra kuru meyveler geldi, kayısı, erik,üzüm …. Hepsi son derece şık porselen tabaklarda. Derken çeşit çeşit reçeller geldi.. Ahududu, böğürtleyen, beyaz kiraz, ceviz reçeli. Bu arada ceviz reçeli yediğim en muhteşem reçellerden biri;ceviz kabuğuyla önce kirece batırılıyor, sonra diğer işlemlerden geçilerek elde ediliyor. Çok özel bir reçel ve belli dönemlerde bulunuyor.

Benim hala gelecek olan tabaklarda gözüm,….

Evet bir tabak daha geldi ama sadece çikolata.!!!

Ve de sonra çay !!!

Tam bir hayal kırıklığı! İdare edeceğim artık dedim. Çay faslı devam ederken başka tabaklar gelmeye başladı. Meğer Azeriler, önce çay ikram ederlermiş, sonra yemek sunumu yaparlarmış. Tabii ki bunlardan sonra yediklerim de muhteşemdi. Soğuk yoğurt çorbası, Azeri pilavı, salatalar… Bu kadar şeyden sonra tıkandiğımi hatırlıyorum.

Azeriler sanata çok düşkün. Cumartesileri çoluk, çoçuk hepsi opera veya tiyatro binalarını dolduruyorlar. Bütün gösterileri, oyunları, konserleri takip ediyorlar. Sokaklarda ressamlar kendi eserlerini satıyor. Sahilde açıkhava konserleri veriliyor. Herkes o kadar önem veriyor ki sanata, gittikleri gösterilere de son derece bakımlı katılıyorlar. Ülkenin okur yazarlık oranı Türkiyeden daha fazla.

Gece yaşamı yok denecek kadar az. Aslında çok şık ve güzel resturantlar var. Hatta bir çoğu da Türk işletmesi. Ama geceleri gezenler, şehirde yaşayan yabancılar genelde. Baku ‘de ( şu anda azalmasına rağmen ) ciddi bir İngiliz , Amerikalı ve Türk nüfus var.

Hele Mc Donalds gençlerin buluşma, keşişme, tanışma noktası. Haftasonları ‘aykızlar ve cavan oğlanlar’ toplu halde gezmeye çıkarlar. Genelde Mc Donalds’ın önündeki alanda, büyük gruplar oluşturulur.

Kesişmeler, cilveler, …hoş ,….

Orada yaşadığım dönemde en çok sinemaya gitmeyi özlerdim. Çünkü filmler hep Rusca idi, Pazar sabahları bir tek İngilizce seans vardı o da maalesef bizim gibi ağırkanlı biri için gerçekleşmesi güç bir durum. Sabah kalkacan da erkenden sinemaya gidecen. Önce kahvaltı faslı var, bir kere. Nereye! Kahvaltı demişken, şehrin Nişantaşısı olanTergova’da Cafe Mozart’ı es geçmemem. Pazar sabahları brunch yapılıyor. Hem Azeri, hem Türk mutfağından zengin bir menu oluşturmuşlar. Ama bizim favorimiz tereyağında sucuklu yumurta...

Cafe Mozart , benim 2. adresimdi. Rutin yürüyüşlerimin son durağı. Bir kahve içmek için soluklandığım, kendimi evde gibi hissetiğim, sıcak ortamı ile keyiflendiğim mekan.Teşekkürler…


Rusça ikinci dilleri, hatta genç kızlar ağırlıklı Rusça konuşuyorda diyebilirim.

Öğrenmeye hiç yeltenmedim zira bir arkadaşım bir senede çözmüş alfabeyi.. Geçiniz.

Biz Türkler için rakı ne ise, Azeriler içinde votka o... Mutlaka yemeklerde votka içilir.

Şhot bardağında, ve buz gibi ikram edilen votkayı içtikçe içesin gelir.

Hazar denizinden çıkarılan siyah havyarı da unutmamak gerek. Kızarmış ekmek, üstüne havyar. Sabah kahvaltısında bile yenir.

Semt bakkalları… Mekan olarak küçük ama içerik büyük .. Asla bi şey almadan çıkamazsın. Sabundan tut, kurutulmuş, tütsülenmiş balığa kadar ne ararsan var. Manavlarda çeşit çeşit meyvalar.

Old Baku, şehrin tepesinde, surlarla çevrilidir. Girişteki kız kulesi sapasağlam sizi selamlayarak , tarihin izlerini yansıtır. Kız kulesinin en yüksek noktasına çıktığınızda

Hazar denizini çevreleyen Baku şehrinin manzarası etkiler, insanı.

‘Qld Baku’de dolaşan bir yabancıysanız , labirenti andıran dar sokakları, eski binaları, camileri, türbeleri, Divan Hanı, Şirvanşahlar Sarayı ilginç gelebilir.

Ben Baku’yu sevdim…… Hele gece daha çok sevdim…

 
Toplam blog
: 50
: 2013
Kayıt tarihi
: 23.01.07
 
 

Eski reklamcı, hatta her daim reklamcı, geyik, kokoş, alışverişkolik, biraz uçuk, bir zati-muhteremi..