Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Mayıs '08

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Şizofrenik aşkların kılıfı...?

Şizofrenik aşkların kılıfı...?
 

Hayalle gerçekliğin ayrıştırılamadığı, olmayan bir ilişkide aşk yoktur.


Arzu ve aşk… Önce arzu vardır. Sonra aşk…

Aşık olunan her insan, aynı zamanda arzulanandır. Ama arzulanan her insan, aynı zamanda aşık olunan değildir. Arzulanılmayan hiçbir insana aşık olunmaz. Arzulanılan her insana da aşık…

Ancak arzu ile aşk arasında nesnesine yönelişleri ve ilişki kurma biçimleri açısından temel farklılıklar vardır.

Arzu, öncelikle yönelenin yöneldiği nesneyle, esas olarak iki tür ilişki kurma biçiminde kendini gösterir.

Bunlardan birincisi, ona sahip olma, onu kendinin kılma isteğidir. Bu isteğin şiddeti, arzulayanın arzuladığını, bir nesne olarak elde edip onu tüketmesine de, elde edemeyip kendini tüketmesine de, dahası hem kendini hem de nesnesi yok etmesine de yol açabilir.

İkincisi ise, nesnesini yüceltme, onu ulaşılmaz bir varlık olarak algılama ve anlamlandırma noktasında, yönelenin, kendini yöneldiğine nesne kılma ve ona hasretme biçiminde gerçekleşir.

Diğer yandan ise, arzu aşka da kapı aralayabilir. Bunun birincil koşulu, arzulayanın arzuladığınca arzulanmasıdır. İşte arzunun aşka dönüşmesini olanaklı kılabilecek olan ilişki burada belirir. Ancak bu yalnızca olanaklı bir ilişkidir. Aşk değil… Yaşanılırlık süresi ne olursa olsun aşk değildir daha…

Aşk; yönelenin yöneldiği nesneyi aynı zamanda bir özne olarak algılamasına dayanır ve birbirlerini birer özne/nesne olarak görüp algılayanların ilişkisinde ete kemiğe bürünüp arz-ı endam eyler. Düşünsel, duygusal ve bedensel boyutuyla bütünsel olarak yaşanır.

Bu ilişki, birbirlerini birer özne/nesne olarak gören, algılayan ve anlamlandıran iki insanın, bütünsel anlamda kendini diğerinde, diğerini ise kendinde var etme yönelişinde hayat bulur. Ki bu haliyle, belki de, eşitliğin yaşandığı yegâne gerçek ilişkidir.

Yönelenin yöneldiğini, salt nesne değil, aynı zamanda bir özne kabulüne dayanan bu ilişki, iki özne/nesnenin birbirlerini üretmelerini koşullandırır. Çünkü o, düşünselliği, duygusallığı ve bedenselliğiyle, teklifsiz, çıkarsız, ödünsüz ve çırılçıplak yaşanan gerçek bir ilişkidir.

Düşünselliğin ve karşısındakini özne olarak görüp algılıyor olmanın, yaşanan ilişkinin her anında var olması, bu ilişkinin şizofrenikleşmesine, platonikleşmesine set çeken temel koşuldur. Bundan dolayı hiçbir aşk ne platoniktir ne de şizofrenik… Keza ilahi de değildir.

Sözcüğün gerçek anlamında platonik olarak nitelenen ve adına “aşk” denilen hiçbir yöneliş aşk değildir. Ama platonik olarak “aşk” denilen her yöneliş ve yaşayış şizofreniktir. Keza “İlahi aşk” denilenler de dahildir buna… Çünkü her şizofrenik arzu yönelişi “ilahi aşk” olarak nitelenmese de, adına “ilahi aşk” denilen her yöneliş şizofreniktir.

Zaten arzulayanın arzuladığı karşısında yaşadığı, gerçekliğe uygun olmayan, bir bilinç yarılmasının ifadesi olan; ama makul, mantıklı ve anlamlı kılınarak meşru gösterilmek istenen her şizofrenik yönelişin yegâne kılıfıdır, “ilahi aşk” nitelemesi; “İlahi aşk” söylemi…

Oysa “ilahi aşk” söyleminin kendisi, eşyanın tabiatına aykırıdır. Kendi inkarını kendinde taşıyan, kendini nakzeden bir söylemdir. (Devamı : “İlahi Aşk” söyleminin paradoksu…)

Atalay GİRGİN

 
Toplam blog
: 55
: 1448
Kayıt tarihi
: 26.04.08
 
 

Felsefe öğretmeniyim. İzmir'de görev yapıyorum. Edebiyat, felsefe, eğitim ve politikaya ilişkin yazı..