Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

17 Kasım '08

 
Kategori
Siyaset
 

Sol çıkışını arıyor mu? (12)

Murat Karayalçın; Türkiye için gereksinim duyulacak insanlardan biri… Belediye başkanlığı döneminde, çok büyük işlerde imzası var. Ancak Erdal İnönü’nün büyük bir yanlışı sonunda, SHP’nin Genel Başkanlığına getirildi. O dönemde milletvekili değildi Karayalçın. Ve Ankara’da tamamlamadığı bir belediye başkanlığı görevi vardı. Ankara Belediye Başkanlığının kaybedilmesinin tek nedeni de bu olaydır. Ankaralılar için de büyük bir kayıp olmuştur. Sayın Karayalçın, beklenmedik bir zamanda, daha hazır değilken SHP Genel Başkanlığına getirildi. CHP’ye sıcak bakmayan ve onunla baş edemeyeceğini bilen İnönü; genç bir genel başkanla durumun kurtarılacağını sandı. Ama Karayalçın’ın tüm direnmelerine karşın, CHP-SHP birleşmesi gerçekleşti. Genel başkanlık yarışını kaybetmeyi içine sindiremedi. CHP yönetimine ve Baykal’a karşı Atölye Hareketi’ni başlattı. Partiye zarar veren bu hareket, taban tarafından benimsenmedi. İki partinin birleşmesine karşın, Karayalçın’ın tutumu kaynaşmayı engellemişti. 1995 genel seçimlerinde kaynaşmanın sağlanamadığı somut olarak anlaşıldı. CHP, seçim barajını zor aşmıştı. Tüm çabalarına karşın genel başkan olamayan Karayalçın, partiden ayrıldı; yeniden SHP’yi kurdu. Yeni bir yapay bölünme… (Bu süreç hakkında geniş bilgi edinmek isteyenler; Şaban Sevinç’in, “Yenilmiş Komutanlar Müzesi” adlı kitabını okuyabilirler.)

Görülüyor ki Karayalçın, hâlâ birleşmeyi değil bağlaşmayı öneriyor. Genel Başkan olmak ya da kurduğu partinin siyasal yaşamını sürdürmesi; ülkesinin geleceğinden daha mı önemli acaba? Ben Karayalçın’ın yerinde olsam; CHP’den ve Baykal’dan nefret bile etsem; ülkenin bu endişe verici durumdan kurtulması için özveriyle davranırım. Çıkarım halkın karşısına; “Lâik Cumhuriyet elden gidiyor. Ülkemizin bağımsızlığı tehlikede… Yurt ekonomisi, büyük bir bunalıma doğru sürükleniyor. Halk kitleleri dilenci durumuna düşürüldü. Kurumlar, kuruluşlar satıldı. Şimdi sular, topraklar satılmakta… Gün, ince eleyip sık dokuma günü değil. Gün ayrışma günü değil. Birlik sağlanamazsa tartışılacak bir şey de kalmayacak ortada. Görünen o ki; Türkiye’nin kurtuluşu CHP iktidarı ile sağlanabilir. Baykal gibi dürüst, donanımlı ve yurtsever bir başbakan son şansımızdır. Bunu iyi değerlendirmek gerekir.” derim. Böyle düşünmesem bile… Söz konusu olan ülkenin geleceğidir çünkü. Baykal’ın, Erdoğan’dan; CHP’nin AKP’den çok daha tutarlı, çok daha kişilikli, çok daha demokrat, çok daha akılcı ve çok daha omurgalı olduğu da ortadadır. Baykal’ın ve CHP’nin; stratejik kuruluşlar, sosyoekonomik kuruluşlar, sendikal haklar, gönencin tabana yayılması, lâiklik ve dış siyaset konularında daha duyarlı olduğu da yadsınamaz bir gerçektir. Solun süreğen hastalığı olan “olumsuzlukları öne çıkarma” alışkanlığından kurtulmanın zamanı geçmek üzeredir. Deneyimli bir siyasetçinin bunu görememesi, büyük eksikliktir. Göremeyenlerin, ülke çıkarları noktasında, siyasetten uzaklaşmaları; bir kayıp değil, kazanç olacaktır.

İtalya’da, sol partilerin bağlaşmayla başarı sağladıklarını; bizde de olabileceğini söylüyor Karayalçın. Yılların siyasetçisinin hâlâ düş kurmakla oyalandığını görmek üzücüdür. Birebir kendisinin böyle bir başarısız deneyimi olmuştu, 2004 yerel seçimlerinde. Bunca ısrara, bunca ayak diremeye anlam veremiyorum doğrusu.

Türkiye halkını, özellikle de Türkiye solunu çok yakından tanıdığım için bağlaşma yoluyla başarı sağlanamayacağını biliyorum. Türkiye halkı, kendi içinde birlik sağlayamayan, parçalı siyasete oy vermez. Ama sol partilerin liderleri çıkıp içtenlikle birleşmeyi istediklerini, gerekçeleriyle açıklarsa; tabanının büyük çoğunluğu bunu benimser. Hatta sandığa gitmeyenlerin büyük çoğunluğu da bu birliğe katılır. Ayrıca AKP’nin gizli yüzünü gören seçmenlerin bile çekim merkezi olur sol.

Halka güçlü görünmek gerektiğini savlıyor Karayalçın. Çok da doğru söylüyor. Bunun tek vücut olarak sağlanabileceğini düşünemiyor mu? Düşünmek mi istemiyor yoksa?

2004 yerel seçimlerinde dört parti bağlaşıklığı denediler. DEHAP, SHP, ÖDP, EMEP… DEHAP’ın 2002 genel seçimlerinde, tek başına aldığı oy oranını bile tutturamadılar. Hâlâ güç birliği diretmesinin bir anlamı olmalı. O da açık… CHP’nin seçmen kitlesinden yararlanarak meclise girmek… Daha sonra da CHP’nin tabanını oyma çabaları…

Ben bunu, son seçimlerde, CHP yönetimine de yazmıştım. “Sakın DSP ile güç birliğine girmeyin. DSP, kendi seçmenine oy verdirmeyecek. Nasıl olsa kendi adayları, seçilecek yerlere yerleşecek. CHP’nin oyları ile meclise girecek ve hemen ayrılacaklar. Sonra da CHP’nin altını oymaya çalışacaklar” demiştim. Sonuçta DSP seçmeni CHP’ye oy vermedi. Hak etmedikleri milletvekillikleri ile mecliste temsil ediliyorlar. CHP’nin tersine, cumhurbaşkanlığı seçiminde oturumlara katıldılar. Yani güç birliğini meclise girer girmez bozdular.

Şimdi bu tutumla, çoğunluk elde edilse ne olur? Hükümet kurulsa ne olur? Ben söyleyeyim. Her parti bir tarafa çeker; her parti kendi siyasal geleceği için ötekilerle çekişmeye girer; başarısız bir iktidar dönemi yaşanır. Daha sonraki seçimlerde ise tümü birlikte erir. İstenen bu mu?

Ankara Belediye Başkanlığı konusunda; “güç birliği sağlanırsa, muhtarlığı bile kabul ederim” diyen Karayalçın’ın içtenliğine inanmak zor... Böylesine alçakgönüllü olan birisi, kapatır partisini; siyasal yaşamını CHP’de sürdürür. SHP orada dururken, CHP’nin Ankara Belediye Başkan Adayı olması, kitlelere güven vermez. Kazandıktan sonra; belediye başkanlığını, SHP çıkarları doğrultusunda kullanmayacağına inanmak zordur çünkü. CHP’de kalacağına da…

Sonunda, Karayalçın baklayı ağzından çıkarıyor. Ne diyor? “…yedi ay sonra Türkiye solu kesinlikle yeni kadrolarla, yeni isimlerle yeniden ayağa kalkacaktır. Belki önce dibe vuracak ama oradan yeniden çıkılacaktır.” 2009 yerel seçimlerinde, CHP’nin dibe vurmasını beklediği belli. Bu anlamda kişisel beklentileri var anlaşılan. SHP tüzüğüne göre, yeniden genel başkan seçilemeyecek. Yeni bir sol parti kurulursa, genel başkan olabilir. Düş dünyasının sınırı yoktur. Ama ülkemizin, bunalımlara dayanabilmesinin bir sınırı vardır. Bu sınır aşılırsa, hep birlikte batarız. Keşke bunun kaygısını duysa Karayalçın!

Not: On üçüncü bölümde sosyalist tarihçi yazar Erdoğan Aydın ve Sayın Altan Öymen’e yanıtlarım var.

 
Toplam blog
: 71
: 774
Kayıt tarihi
: 01.03.07
 
 

Emekli Öğretmenim. Anadolu Üniversitesi, AÖF, Eğitim Önlisans Programı mezunuyum. İlgi Alanım: Si..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara