Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

27 Ekim '09

 
Kategori
Kitap
 

Son Ada / Zülfü Livaneli

Son Ada / Zülfü Livaneli
 

www.okuruz.com


“O” bir gün çıkıp gelene kadar, “en iyi korunan sır” dediğimiz yeryüzü cennetinde huzur içinde yaşayıp gidiyorduk.

Roman bu kısa paragrafla başlıyor. En iyi korunan yeryüzü cennetinin dingin doğasında, huzur içinde yaşayan insanlar vardır. Birbiri ile dost, hiçbir anlaşmazlığın, kırgınlığın olmadığı, ütopik bir adanın insanları…

Adanın fıstık çamları, hasat zamanı, ada halkı tarafından imece usulü, ada sakinlerinden müzisyen olanların, harika ezgileri eşliğinde toplanır. Toplanan fıstıklar satıldıktan sonra, elde edilen para eşit olarak, tüm ada halkına dağıtılır. Ada halkı yeryüzü cennetinde, sosyal olarak da cennet hayatını yaşamaktadır.

Adanın asıl sahipleri, ada halkı değildir, aslında. Martılardır…

Bu mutlu ve huzur dolu günler; darbeci devlet başkanının, emeklilik yıllarını eşi ve torunu ile birlikte, adada yaşamaya başlamasıyla bozulur. Başta martılar olmak üzere tüm canlıların hayatı alt üst olur.

Romanda isim yok, hiç isim aramayın, sadece kapı numaraları var! 1 numara, 6 numara!!!

Darbeci devlet başkanını; şapkası, güneş gözlüğü, tiril tiril beyaz sivil kıyafetleri dahi, asker olduğunu saklayamaz. Darbeci başkanın, geçmişinden kaynaklanan yıkıcı potansiyeli vardır. Halkı korkutarak ve tehditlerle, güdümlü ve ses çıkaramaz hale getirir.

İşe önce nutuk çekerek ve ardından adaya medeniyet getireceğini, ada halkının pek bi lakayt ve mağara dönemi çağları, yaşadığını söyler!

Demokratik bir yönetim kurulu oluşturulur! Bundan böyle alınan tüm kararlar ada halkı içindir ve üstelik de gayet demokratiktir. Tik tak, tik tak; tak tik, tak tik…

İşte bu yönetim kurulundan ilk çıkan karar; gölgesinde uzun yürüyüşler yaptıkları, nefis ağaçların tecavüze uğrar gibi budanmasıyla başlanır. Sonrasında zararlı olduğuna karar verilen martıların itlafı ile devam eder. Devam eder de doğa buna boyun eğmez, eğemez, dengesi bozulur ve ard arda, adada felaketler yaşanmaya başlar.

… ülke yönetmeyi siyasi, etnik ve dini grupları birbirine düşürmek olarak anlayan bir kafası vardı.

Tavşan korktuğu için kaçmaz, kaçtığı için korkar!

Korku nefreti, nefret korkuyu besliyor.

Düşmanın karşısına başka düşman güçleri çıkarmak ve onları birbirine kırdırmak…

Sanki sadece ölüm solur, ölümden medet umar, ölüm konuşur olmuşlardı.

Gözlerine öfke ile kuşku karışımı bir bakış yerleşmiş.

Okudukça her satırda, yüzünde acı bir gülümseme, anımsayacaksın. Ve kendine, tepkisizliğine, seni susturmaya çalışanlara, kızacaksın. İnsanların davranışlarının tehditle nasıl değişebileceğini göreceksin.

Bazen geçmişi ve bugünü düşündüğümüzde olayları çok karmaşık sanırız, biz sıradan insanlar. Ama aldanıyoruz; basit sebeplerden, sudan nedenlerden nasıl dönülmez noktalara gelindiği görülüyor.

Bu romanın çok geniş kitlelere ulaşmasını diliyorum. Arap saçına dönen olayların; hangi hırslarla çıkarıldığının hikâyesidir.

Romanın basit dili sizi yanıltmasın, zira roman bizzat sıradan bir insanın ağzından aktarılıyor ve çoğu kez özellikle cümle düşüklüklerine rastlandığında, hikâyeyi sanki bir yakınınızın samimi dilinden dinliyormuş gibi hissediyorsunuz.

Ayna tutuyor, geçmişe ve bugüne…

Not: 2009 Orhan Kemal roman ödülü

 
Toplam blog
: 246
: 1012
Kayıt tarihi
: 15.02.08
 
 

..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara