Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Mart '10

 
Kategori
Deneme
 

Sonun başlangıcı...

Sonun başlangıcı...
 

Soğuğun ortasında, ürperen bedenin hıçkırıkları… Yağmurun sesi kulaklarında, hıçkırıklarına eşlik ediyor. Bir melodram mıydı? Melodram ve dram. Ürkek bakışları, kimsenin onu görmesini istemeyişinden. İliklerine kadar ıslanmış bu beden, titrememek için beyninden yardım istiyordu ama beyni bir türlü bedenine söz geçiremiyordu. Acıyı yaratan beden olmalıydı o zaman. Beyni bu acıyı bir türlü kabul etmek istemiyor, şiddetle bedeni uyararak buna bir son vermesini istiyordu.

Son…

Son neydi? Bir nokta sonu temsil eder. Sonsa yeni bir başlangıcı. Cümleye noktayı koydun. Eee o vakit? Tekrar büyük harfle başlayıp yeni bir cümle meydana getirirsin. Aslında sonu sonlandırmış olmaz yeni bir başlangıcı oluşturmak için zemin hazırlarsın…

....

“Bu gece türkü-rock gecesi yapıyoruz. İlk kez tüm repertuar bize ait olacak. Lütfen sen de gel.”

“Peki sivilceli çocuk.”

“Ben sivilceli filan değilim. Lütfen ya kaç kez söyledim öyle söyleme diye.”

“Tamam, tamam. Görüşürüz.”

“Hoş geldin fıstık.”

“hoş bulduk da peki ben sana bunu söylememeni kaç kere söyledim.”

“Suç benim değil ki senin.”

“Hadi be sivilceli sende”

“Yahu neden çıkma teklifimi reddettin sanki? Ne de yakışıyoruz birbirimize.”

“Bak ya ben ne diyorum. Oğlum kardeşimin arkadaşısın hem de benden ufaksın. Sivilceli ufaklık.”

“İlk şarkım sana"

“Hepiniz hoş geldiniz sevgili türkü-rockseverler! Arkadaşlarım bas gitarda …., bateride …. Ve elektro gitarda ve vokalde ben deniz. Sizlere şimdiden keyifli anlar diliyorum. Ve ilk şarkım sizin için bayan.”

“Parmağıyla beni göstermese olmaz mıydı? Herkes bana bakıyor.”

“Yandırdın kalbimi yaman

Ey kaşları keman,

Şu derdime inan,

Sensiz yaşamak imkansız…”

“Şarkıya bak ya, yüzüm kırmızı oldu mu benim? Yandığımı hissediyorum."

“bence çocuk harika söylüyor.”

“Evet. Ama bulduğu şarkı yüzünden kulaklarını bükeceğim.”

“Neden? Gayet hoş çocuk. Nesinden hoşlanmadın ki?”

“Ya tanışıyoruz biz önceden. Kardeşimin arkadaşı. Onunla yaş. Kitapçıda tanışmıştık.”

“İlginç bir hikaye kokusu var.”

“Sende de çok fazla merak kokusu var. Dedim ya kardeşim gibi görüyorum.”

Müziğin ritmi ve hafif duman altı olmuş beyinler… Keyifli anların fazla sürmediği zaman içinde edinilmiş tecrübelerden sabittir.

Kolundan çekilip sahnede nasıl olabildiğinin farkına varamamıştı. "Hadi mikrofon sende." sözüyle şarkıyı söylemeye başlayıvermişti.

"Bir anadan dünyaya gelen yolcu.
Görüp de dünyaya gönül verdin mi?
Kimi büyük, kimi böcek, kimi kul,
Bunlar neden nedenini sordun mu?
İnsandan doğanlar insan olurlar!
Hayvandan doğanlar hayvan olurlar!
Hepisi de bu dünyaya gelirler.
Ana hakkı sen bu sırra erdin mi?
Vade tekmil olup ömrüm dolmadan
Emanetçi emaneti almadan
Ömrünün bağının gülü solmadan
Varıp bir cananda karar kıldın mı?
Garip bülbül gibi feryat ederiz.
Cahiller elinde küskün kederiz.
Hep yolcuyuz böyle geldik gideriz.
Dünya senin vatanın mı yurdun mu?"

Çoşku ve alkışlar. Hoşuna gitmişti. "Bunu hep beraber söylüyoruz!" diyerek "Eşeği çaldım çayıra!"

"..... avradını!" sözcüğü geçen cümlelerdeki çoşku ise en üst noktadaydı. Türküyü bilmeyenler bile bu bölümde türküye eşlik etmekten geri kalmıyordu. Türk toplumu olarak küfre eğilim gösterdiğimiz aşikardı.

"Herkese iyi geceler!" dileyerek mikrofonu elinden bıraktı. Bunu nasıl yapabildiğine hala şaşırıyordu. Aslında kafam bunu yapabilmeli sağlayacak kadar güzel olmalı diye düşünüverdi. Sonrasında bulunduğu masaya, arkadaşlarının yanına döndüğünde arkadaşlarının övgüleri için "Mübalağa ediyorsunuz, sesim hiç de güzel değil. Bu yüzden bu işkenceyi bir daha kimseye yapmayacağım." derken gülümsüyordu.

“Merhaba.” Diyen bir ses duyduğunda başını sesin sahibine çevirdi. Tanıdık gelen ama o an tanıyamadığı bir sima ve daha önce hiç görmediği bir adam.

“Beni hatırladın mı?” diye soruyordu sesin sahibi kadın.

“Üzgünüm çıkartamadım.”

“Ben …. eski sevgilisiyim.”

“Hani elinden aldığımı söylediğin, bize rahat vermeyen. Hatta senin yüzünden 5 ay küs kaldığımız, birbirimizle konuşmadığımız bir ayrılığa sebebiyet veren.”

“Evet ben oyum.”

İçinden bir yuh çekti.

“Evet?”

“Gecenin ilk şarkısında vokalin sizi işaret etmesiyle sizi fark ettim. Ve bir merhaba demek istedim. Bu da erkek arkadaşım.”

“Bundan bana ne?”

“Sadece o öldükten sonra seni çok aradım. Senden özür dilemek istemiştim. Ama bir türlü sana ulaşamadım. Şimdiyse karşımdasın ve senin de bir sevgilin olması beni memnun etti. Ayrıca çok iyi söylüyor ve çalıyor. Geleceği parlak.”

“Eğer gitmezsen senin geleceğin parlak olmayacak. Ne dememi bekliyorsun? Kendi çapında bir özür dileme biçimi mi bu? Ben zamanında bu kızın canını çok yakmıştım ama bak birini o da bulmuş, şimdi eminim daha mutludur, filan diye mi düşündün? Merak mı ediyorsun ya da ondan sonra ne yaptığımı mı bilmek istiyorsun? Aslında 3 yılın ardından yaşadığım şey hiç ama hiç beklemediğim bir şeydi. Ama o 3 yıl içindeki kayıp 5 ayın bedelini ödeyemezsin. Şimdi lütfen git.”

"O kimdi?"

"O onun eski sevgilisiydi. ve bir türlü terkedilmeyi yedirememiş, benim yüzümden kendisinden ayrıldığını düşünmüştü. Dahası onun yüzünden hep huzursuzluk duyardım. Sürekli rahatsız ederdi onu. Bu yüzden 5 ay ayrı olmamızın en büyük sebebi oydu."

"İstersen çıkalım."

"Yo sen eğlenmene bak. Ben giderim. Lütfen rahatına bak tamam mı? İyim ben. İyi geceler arkadaşlar!"

Sonrasında bir hışımla çıktı bulunduğu mekandan. Kimse durduramazdı onu. “Canı cehenneme.” Dedi sesli bir şekilde. Bunu duymuş olmalı ki masadaki bir grup ona doğru baktı. O bunu fark etse de üzerinde durmadan hızlıca çıktı.

Dışarıda yağmur yağıyordu. Üstelik vakitte epey geçti. Tek tük arabalar geçen caddede kimi fark ettiği için yanından yavaşlayarak geçiyordu. Ama bir arabanın çok acelesi olmalı ki yağmur birinkitisini üzerine boca edermişcesine gazlayıp gitti.

“O…pu çocuğu.” Küfretmeyi sevmiyordu. Ama bu sözcük gayrı ihtiyari çıkıvermişti ağzından.

“Lanet olsun. Sakin ol!" diyordu içindeki ses.

Kuytu bir köşede, ıslak beton zemine oturarak ağlamaya başlamıştı. Aslında hayatında bir çok şey yaşamasına rağmen bir ya da iki kez bu halde hissettiği olmuştu. Gözyaşları sık akmazdı, zaten o da ağlamayı sevmezdi. Sözde önceden duyduğu bir yalanı benimsemişti. Ağlamamak güçlü olmak demekti. Ama o an güçsüzdü.

Yaşadığı şeylerden pişman olmamayı öğretmişti hayat. Ama süprizlerine bir türlü alışmayı öğretememişti.

Sonun başlangıcı yine sonsa, sona ulaşmak için yaşadığımız tekrarlardan ibaretti yaşam.

http://www.youtube.com/watch?v=3yyB1FR18z8&feature=related

 
Toplam blog
: 128
: 1145
Kayıt tarihi
: 23.11.07
 
 

Herkes gibi yazar, çizerim. Dünyamı boyarım hepsi bu!..