Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Kasım '14

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Sonunda Karagöz'ü de öldürdük!..

Sonunda Karagöz'ü de öldürdük!..
 

net'ten...


Ülkemiz dünyanın en güzel coğrafyasında yer alıyor...
Vatanımızı çok seviyoruz...
Zeytinler kesilmez; vatan bölünmez...
Edirne'den Van'a kadar benim güzel bir yurdum var...
İster savaş ;ister barış; vermem ondan ben bir karış...
Bayrağının duruşuna ölürüm Türkiyem...

Sana benim gözümle bakmayan kuşun yuvasını bozacağım !..
vs...
vs...

İyi, güzel de kardeşim; sen hamasi nutuklar atmaktan başka ne iş yaparsın ?..
Bak ülkenin en önemli erdemleri yok sayılıyor...
Alan hakimiyeti kimlerin eline geçmiş farkında mısın ?..

Senin Cennet dediğin vatanın her köşesinde, Cehennem karası içinde madencilerin halen cenazeleri çıkarılamıyor...

Hukuk zaferi kazanan zeytin savaşçıları bir avuç köylü kadınlarımız ve gençliğimiz değil miydi ?..

Hangi parti vekilleri gelip de destek verdi?.. Hani bilinçli halk ?..

Vs...vs... dert çok...
Derman olan yok...
Facebook'ta, Twitter'de, sanal âlemde, yan yatıp, klavyede, elinde içkisiyle yazıp  vatan kurtaran çok...
....

''Bir milletin gerçek değerleri, hisse senetleri değil ; HİSSİ senetleridir.'' (Sunay Akın)

Bizim Nasrettin Hocamız vardı hani ?...Hatırlayanlar var mıdır ?..
Son 15 yıldır Nasreddin Hocadan bahseden bir yapıt izlediniz mi ya da okudunuz mu ?..
Karagöz'ümüz, bizim kültür hazinemizdi hani ?..
Mevlâna Celâleddin Rûmi, Aralık Ayı dışında anılıyor mu ?.. Hacı Bektâşi Veli Türbesi  siyasetçilerin kayık kavgası içinde inliyor!..
Dünya Kültür Merkezi ; Dünya tarih hazinesi, İstanbul, İstanbul olalı bu kadar eziyyet çekmemişti...
Dert çok ...Derman olan var mı ?..
Nerdee...Bolca atıp tutalım...
En önemli konularımız :  
Ayakkabı kutuları, yolsuzluklar, tapeler, paralelciler, dikeyciler, saatçiler, arsa talancıları, bölücüler, Kobaniciler, IŞID'ciler...
KPSS... LGS... vs..vs.. Kayıkçı kavgaları, siasetçi hırlaşmaları vs... eeen önemli , eeen erdemli meselelerimiz olmuş...
......
Bizler, edebiyat ve kültür konularına ait bir şeyler yazmaya kalksak neredeyse çağdışı ilan edileceğiz...
Geçen hafta içinde, İzmir'de  Romanyalıların kültür miraslarını nasıl da güzel sundukları bir dizi toplantıya katıldım...
Utandım...Kendim adına...Ülkem adına...
....
Adamlar uzak ellerden gelip kendi kültürlerini ballandırarak sunuyorlar...
Romanyalı Kommenyus eğitmeni bir dostum, Karagöz ve Nasreddin Hocamız ile ilgili film ve belgeler istedi benden ...
Koca üniversitelerimiz ve bakanlık dişe dokunur bir film, si di, belge verememişler...

Utandım...

Neyse ki Tatar kökenli Roman bilim adamı dostumuzla dertleşmek zor olmadı...

Romanyalılar Karagöze çoktan sahiplenmişler !..

...

!!!!...

..
Nacizane, kendi yazdığım Karagöz Oyunlarımdan, Nasreddin Hoca kitabımdan verdim...Ebru gösterisi istediler...Onur duydum...
......
Bu blogumu daha önce yazdığım, Karagöz'ümüzle ilgili bir makalemden tekrar derleyip yayınlamak istedim.

Karagöz'ümüzün ruhunu da dinlendirmek için...

Bir örneğini Romanyalı eğitimciler de verdim..
.....
'' Biz, neden böyle olduk ?.. Neden kültür miraslarımıza sahip olamıyoruz ?..'' sorusunu bir başka bloğumuzda ele alalım...
....

Kültür Bakanlığımızın internet sitesinden aldığım bilgilere göre :

''Bütün insanlığın ortak mirası olarak kabul edilen evrensel değerlere sahip kültürel ve doğal sitleri dünyaya tanıtmak, toplumda sözkonusu evrensel mirasa sahip çıkacak bilinci oluşturmak ve çeşitli sebeplerle bozulan, yokolan kültürel ve doğal değerlerin yaşatılması için gerekli işbirliğini sağlamak amacıyla UNESCO’nun 17 Ekim – 21 Kasım 1972 tarihleri arasında Paris’te toplanan 16. Genel Konferansında sorunun uluslararası bir sözleşme konusu yapılmasına karar verilmiş ve 16 Kasım 1972’de “Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunmasına Dair Sözleşme” kabul edilmiştir.

Türkiye, bu sözleşmeyi 23 Mayıs 1982 tarihinde onaylanmış ve 1983 yılında Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. ''

2000 yılı sonu itibariyle Dünya genelinde Dünya Miras Listesine kayıtlı 690 kültürel ya da doğal varlık bulunmaktadır.

Bunların 530 tanesi kültürel /arkeolojik sit, 137 tanesi doğal sittir. 23 tanesi ise karma (kültürel/doğal) sittir.

Her yıl gerçekleşen Dünya Miras Komitesi toplantıları ile bu sayı artmaktadır.

Ülkemiz, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğünün sorumluluğu altında yürüttüğü çalışmalar neticesinde bugüne kadar Dünya Miras Listesine 9 adet varlığımızın alınmasını sağlamıştır.

Bu varlıklardan;

İstanbul, Safranbolu, Boğazköy, Nemrut Dağı, Xanthos-Letoon, Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası, Truva Arkeolojik Kenti kültürel, Pamukkale ve Göreme-Kapadokya hem kültürel, hem doğal miras olarak listeye alınmıştır.

*************

UNESCO 2008 Yılı içinde almış olduğu bir karar gereği: ''Somut olmayan kültürel mirasın korunması sözleşmesi'' yapılması amacıyla, ülkelere çağrıda bulunulmuştur.

Yunanistan'ın , Atina Olimpiyatlarında:'' KARAGÖZ'ün kendi kültürlerine ait olduğunu '' reklamlarıyla anlatınca,o güne kadar kış uykusuna yatan kültürden sorumlularımız, medyanın da uyarılarıyla birazcık harekete geçmiştir.

Turizm Bakanlığımız, Karagöz'ün Türk Kültürünün bir parçası olduğunu anlatan bir dosyayı 2009 yılında UNESCO'ya iletmek üzere hazırlanmaktadır.

Çocukluğumdan beri , üzerinde derinlemesine çalıştığım ve üniversitemde öğrencilerim olan öğretmen adaylarımıza, Çocuk Edebiyatı derslerimde sürekli anlattığım, Karagöz'le ilgili belgesel çalışmalarımı bir dosya haline getirmiştim.

Temmuz'da Ankara'da, Kültür ve Turizm Bakanlığımızın yetkililerine, çalışmalarımı sunmak üzere gittiğimde, konuya muhatap olacak yetkililerin hepsinin yaz tatilinde olduğuna tanık olunca üzülmüştüm.

Hatta ,güzel sanatlardan sorumlu bir müdirenin,kendi genel müdürünün adını bile bilmeyişi (?) kültürümüzün ne durumda olduğunu ele veriyordu.

Kış uykusu biter bitmez şimdi yaz rehaveti başlamıştı !..

Ama, Nasreddin Hoca'mızı kendi kültürüne dahil eden Romanya, Bulgaristan, İran ; Karagöz'e sahiplenen Yunanistan hiç boş durmuyordu !..

Hayal ürünü Bremen Mızıkacıları'ndan, milyonlarca dolar kazanan Bremenliler kadar olamaz mıydık ?..

Nasreddin Hocamızın 800.Doğum Yılı'nı, Akşehir'de sönük kutlamalarla ; pop sanatçılarının gürültü kirliliğiyle geçiştirmek ne denli doğru olabilirdi ?..( Son yıllarda bu kutlamalar da rafa kaldırıldı )

Hemen her köyümüzde bile , Festival adı altında yapılan ve zaten TV'lerde yüzünü görmekten bıktığımız sanatçılara (?) akıtılan milyonlarca paralar,kültürel değerlerimizi liyakatince tanıtımında kullanılamaz mıydı ?..

********


Geleneksel kültürümüzün ortaoyunu ve meddah ile birlikte en önemli köşe taşlarından biri olan gölge oyunumuz KARAGÖZ- HACIVAT oyunları günümüzden yüz yıllarca önce ortaya çıkmış, insanları eğlendirirken düşündürmüş; zaman zaman toplumsal bilinç oluşmasında öncü bir rol oynamıştır.

Gölge oyunlarının ne zaman ve nasıl ortaya çıktığı hakkında kesin bilgi olmamakla birlikte Asya (Java, Endonezya, Çin) kökenli olduğu bilinmektedir.

Gölge oyununun Türk kültüründe ne zaman ortaya çıktığı, Karagöz ve Hacivat olarak ne zaman biçimlendiği ise bir muamma olma özelliğini korumaktadır.

Her ne kadar bu konuyla ilgili bir takım tezler ortaya atılmış ise de bunların hiç biri kesin değildir.

En çok bilineni ise Karagöz ile Hacivat’ın Bursa Ulucami’de inşaat işçisi olarak çalıştıkları ve şakalaşmaları yüzünden inşaatın yavaş ilerlemesinden dolayı Padişah Sultan Orhan'ın ikisini idam ettirmeleri üzerine olan söylentidir.

Rivayete göre, Sultan Orhan döneminde, Bursa'daki bir cami inşaatında çalışan demirci ustası Kambur Bali Çelebi (Karagöz) ile duvarcı ustası Halil Hacı İvaz (Hacıvat) arasında geçen nükteli konuşmaları dinlemek isteyen işçiler, işi gücü bırakıp onların etrafında toplanırlar.

İşçilerin bu davranışı yüzünden, inşaat yavaş ilerler. Bu durumu öğrenen padişah, her ikisini de idam ettirir (Bir başka rivayete göre ise Karagöz idam edilir, ancak Hacivat hacca giderken yolda ölür).

Daha sonra yaptığından çok pişman olan padişahı teselli etmek isteyen Şeyh Küşteri, başından beyaz sarığını çıkarıp gerer ve arkasına bir ışık yakarak ayağından çıkardığı çarıkları ile de Karagöz ve Hacıvat'ın tasvirlerini canlandırıp, nükteli konuşmalarını tekrar eder. O tarihten sonra da, Karagöz oyunları değişik mekanlarda oynanır hale gelir.

Gölge oyunumuz Hacivat Karagöz bir zamanlar toplumun en önemli eğlencesiydi. Eskiden ramazan gecelerinde mutlaka Ramazan eğlencesi yapılır, büyük bir sabırla beklenen iftar topu atıldıktan sonra iftariyelikler sofraya gelirdi.

İftar yemeğini yiyen herkes doğruca Karagöz ve Hacivat gösterisi seyretmeye giderdi. Önce perde arkasındaki ışık yanar, nâreke zırıltısı ve tef velvelesi ile göstermelik kalktıktan sonra Hacivat Çelebi şarkı söyleyerek gelir :

"Ne olur şu dört köşe perdede bana da bir kafadar olsa ah bana bir eğlence medett !..amannn ...amannnnnnn !.." diye Karagözü çağırmaya başlardı.

Ve tabii herkes kahkahaları patlatırdı. Muhavere denilen Karagöz ve Hacıvat'ın atışması bittikten sonra fasıl bölümü başlar, bu bölümde oyunun akışına göre Zenne , Çelebi , Tuzsuz Deli Bekir , Beberuhi , Tiryaki , Acem , Laz , Matiz , Zeybek gibi tipler perdeye gelirler, oyunlarını oynarlar ve sonunda bir çengi ya da köçek çıkarak seyircileri eğlendirirlerdi.

Tabii ki sünnet düğünü denilince de akla hemen Karagöz Hacivat oyunu gelirdi. Karagöz Hacivat gösterisi yapılmayan bir sünnet düğünü gelen davetlilerden tam not alamazdı. Şeyh Küşteri’den beri deriden yapılan ve kök boya kullanılarak boyanan tasvirler hayali’nin elinde can bulurdu.

* * * * * * *

Karagöz oynatan kişiye HAYÂLÎ denir, Hayali’nin yardımcısına ise yardak adı verilir.

Hayâlî sıfatı, bir usta yanında uzun yıllar yardaklık (yardımcılık, çıraklık) yapmış ve hakkıyla karagöz hacivat oynatabilecek kıvama gelmiş kişilere ustası tarafından verilir.

Karagöz sanatında, bir usta yanında yetişmiş olmayan, dolayısıyla ehil olmayan kişiler karagöz sanatımıza büyük zararlar vermektedirler.

Yakında, Ramazan Eğlenceleri adı altında çadırlarda sunulacak olan Karagöz Oyunlarının (?) ne denli otantik olacağı hepimizin malumudur !..

Aslında son derece eğlenceli olan Karagöz ve Hacivat oyunları ehil olmayan insanların elinde- sade suya tirit- misali eğlenceli hiç bir yönü olmayan sıkıcı bir gösteri olmaktan öteye gidememektedir.

Bu yüzden de iyi bir ustadan Karagöz seyretmemiş olan insanlar “Karagöz’de bu muymuş ?..” deyip bir daha karagöz seyretmeye gitmemektedirler.

Gerçek bir karagöz ustası tasvirlerini kök boya kullanarak deriden yapar ve tüm tiplemeleri farklı ses tonu ve farklı şive ile seslendirir.

*******

Yunanlılar, birçok tarihi değerimizi çaldıktan sonra şimdi de Karagöz'ümüzü elimizden almış bulunuyorlar...

Karagöz'ün Yunanistan halk kültüründe, 'Karagiozis' adıyla yer aldığını, oyunun en önemli karakterlerinden biri olan Hacivat'ın da 'Hacivatis' olarak geçmektedir.

Atina Olimpiyatları'nın açılış seremonisinde Karagiozis adıyla yer alan Karagöz oyunu, Yunanistan'da sadece 160 yıldır sahnelenmektedir..

İlk olarak İstanbul'dan Pire'ye giden bir Rum, işsiz kalınca Karagöz oynatmaya başlamış. Zamanla bazı karakterler eklenmiş ve bugünkü şeklini almıştır.

Karagiozis, Karagöz'e benzememekle birlikte, Hacivatis ile Hacivat arasında büyük benzerlikler söz konusudur. Karagiozis'in bazı oyunlarında, cami bile kullanılmaktadır..

Bunlardan da anlaşılıyor ki Karagöz ,her yönüyle, Türk oyunudur, Yunanlılar sahip çıkamaz.

Bursa Büyükşehir Belediyesi tarafından Karagöz Müzesi, tescillenmiştir.

Bu başarıda emeği geçenlere de teşekkür ediyoruz.Böylece dünyada eşi benzeri olmayan ve Turizm Bakanlığı onaylı, Karagöz Müzemiz,Bursalı hemşehrilerince şanına layık bir biçimde Dünya'ya tanıtılmaktadır.

Tarihi kültürel değerlerimiz, lafla değil;icraatle hayat bulur.

''Bir milletin gerçek değerleri, hisse senetleri değil ; HİSSİ senetleridir.'' (Sunay Akın)

Kendi kültürel değerlerini unutan toplum; yabancı  kültürlerin etkisinde boğulur...

***********

Kaynakça:

1-Turizm Bakanlığı
2-www.karagoz.net

 
Toplam blog
: 1521
: 1639
Kayıt tarihi
: 23.06.07
 
 

İnsan yontmakla geçti ömr-ü baharı... Güzel ve canlı heykeller yaptı... Kimisinin içi çabuk boşal..