- Kategori
- İlişkiler
Sorgudaki eller - Eldiven

resim hafif'ten...
Sen hiç eldiven kullanmıyorsun. Ellerini hapsetmiyorsun, siyah yün bir örgü içerisine. Bu bile öyle rahatsız ediyor ki beni. Bu konuda bilgin var mı bilmem ama Münker ile Nekir yanına geldikten sonra zaten yeterince terleyeceğe benziyorsun.
O siyah yün örgüyü takmıyorsun ya ellerine, farkında bile değilsin; gün geçtikçe toprağın daha da dibine batıyorsun.
Ne yapacaksın “Şimdiye kadar kaç el tuttu bu eller ?” diye sorduğunda yüce Mevla.
O zaman bu güzelliğin seni kurtaracak mı sanıyorsun!
Sen sussan bile ellerinin dile gelmeyeceğini mi sanıyorsun!
Sen gün geçtikçe yanıyorsun. Artık seni görünce bir alev topu görüyorum sanki. Hem kendini, hem beni yakan bir alev topu…
Ben terlemeyeceğim demiyorum, onca insanın umursamadan ezip geçeceği toprak altında. Bunun takdiri Allah’a kalmış. Lakin böylesine çabuk teslim etmen insanlara kendini. Böylesine çabuk vermen elini, ellere…
Ne kolay seviyorsun ey sevgili…
Ben şayet yenik düşmeseydim nefsime, inan elini tutmayı bile istemezdim. Veya elini tutmayı istediğimde, saklasaydın pantolonunun cebine, inan ki gücenmez sana teşekkür bile ederdim. Hayalleri, yaşanılacakları belki, belki kurulacak onca cümleyi böylesine erken yarım bırakacağını ve seni ben -bile- sorguya çektiğimde yüzünün kızaracağını bilseydim, inan ki ellerini tutmazdım..
Sanmıştım ki, sen gerçekten sevmiştin beni. Sanmıştım ki, hayatımda en son tutacağım eller seninkilerdi. Sanmıştım ki, hiç yarım kalmayacaktı hayallerim. Hiç yarım kalmayacaktı kurmak istediğim cümlelerim. Sanmıştım ki, ben seni asla sorguya çekmeyecektim. Ve sanmıştım ki, asla gitmeyecektin, bitmeyecektin!
Sanmıştım ki, ben asla “sanmıştım ki” ile başlayan bir cümle kurmayacaktım.
Ben şimdi yenmiş tırnaklarımı örtmek için değil, tuttuğun eli tekrar görüp de yüzün kızarmasın diye takıyorum eldivenlerimi. Ve onu hapsedip nefsime ceza kesiyorum.
Lakin yine de olmuyor. O siyah yün örgü bile ısıtmıyor ellerimi.
Benim ellerim hiç ısınmıyor gittiğinden beri…
Hele geceleri…
Aklıma salkım salkım düştüğün geceleri…
Soğuktan değil, yokluğundan üşüyor ellerim. Ve karanlığı sevdiğimden değil, seni bulduğumdan seviyorum karanlıkları. Karanlığı aydın eden olduğundan buluyorum seni…
Ne diyeyim, inşallah hiç olmazsa şimdiden sonra eldiven takmak zorunda kalmazsın. İnşallah hiç olmazsa şimdiden sonra mutluluğu buldum dersin de, bende kendimden başkasında hata aramamakla hata yapmamış olurum. Ve inşallah eldivenlerimi takmak zorunda olmadığıma inandırıp, kurtarırsın beni bu mahkûmiyetten. Çünkü ben nefsime çoktan dersini verdim. Aldım da.
(…)
Yine de bana öyle geliyor ki; sen daha uzun bir süre ellerim kara dolaştıracaksın beni.
Eldivenler aklının ucundan bile geçmeyecek…
Bense kışın eldivenlerimle,
Yazınsa ellerim ceplerimde dolaşacağım.
Şimdi neden ayrıldığımızı daha iyi anlıyorum.
Ben;
—Hiç olmazsa ayrıldıktan sonra, eldivenlerimi,
Sen ise;
ELLERİNİ DÜŞÜNÜYORSUN!
Ellerim eldivenlere,
Ellerin ise ellere emanet…
Aralık - 2002