Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Ağustos '07

 
Kategori
Sosyoloji
 

Sosyal bilimcilerin görevi

Akademik ortamda, toplumun genelinde olduğu gibi çalışma alanları ve bu alanlarda uzman kişiler vardır. Sözgelimi bir mühendis için önemli olan tekniğini teorisiyle birleştirerek en gelişmiş aygıtı ortaya koymaktır. Bu genel anlamda ‘insanlık için’ özverili bir çalışma olarak literatüre geçse de, genç mühendis için yaptığı şeyin ‘gerçek anlamda’ nereye hizmet ettiği ve bu çok teknik eserin kimlere sunulduğu büyük bir merak konusu değildir. Merak edilse bile kişi kendisini büyük bir zincirin parçası olduğu ve ancak ona kaynak tahsis edebilenler için bilim üretebileceği konusunda inandırır.

Bugün iyi bir anlaşmaya imza atmış ve daha da önemlisi bildiklerini hayata geçirme şansını uzun yıllar süren uykusuz gecelerden sonra elde etmiş ‘hırslı’ mühendisimize çalışmalarını toplumun geneli açısından nasıl değerlendirdiğini soracak olsak, ya bunun şu an ki durumu açısından kendisini ilgilendirmediğini söyler ya da için de bulunduğu/bulunacağı organizasyonu aklamak için insani tüm ilkeleri revize etmekten kaçınmazdı. Açıkçası onu ve onun gibi tamamen piyasa ekonomisi şartlarında kendi konumunu, ilmini kullanarak optimum düzeye çıkarmak isteyenleri suçlamak ne kadar gerçekçi olur bilinmez. Ne de olsa artık gerçeklikten kastımız, olumsuz da olsa, insanlık açısından yararsız da olsa, boyun eğdiğimiz gidişattır.

Bugün bir mühendis, gitgide zorlaşan rekabete dayalı sistemde kendine bir yer elde edebilmek için kim bilir kaç rakibini egale etmiş, ne angarya işlerde çalışmış, hangi zevklerinden yıllar yılı vazgeçmiş ya da hangi planlarını ertelemek durumunda kalmıştır. Bunların hepsi, uzak gelecekte bir gün emeğinin karşılığını alabilmek ve hatta şansı biraz da yaver giderse sömürü mekanizmaları içinde az da olsa söz sahibi olabilmek içindir.İşte hayatının en az üçte birini bu hayallerin geçek olması uğrunda harcayan birisinden bulunduğu noktayı sorgulamasını istemek fazlaca yıkıcı ve idealist bir yaklaşım olduğu kadar profesyonellik dışıdır da. Zira bu konuda birinci dereceden sorumluluk toplumsal olaylarla ‘mesleki’ olarak ilgilenmeyi seçmiş kişilerindir. O halde duruma toplum ve toplumbilim açısından bakıldığında asıl sorgulanması gereken sosyal bilimlerle uğraşan insanların bakış açıları ve yaptıklarıdır. Çünkü onların topluma karşı sorumlulukları, toplumsal dinamikleri bir bütün halinde görebilecek şekilde profesyonel bir bakış açısına sahip olmaları nedeniyle diğerlerinden daha fazladır. Dahası uzmanlık alanları olması nedeniyle iktisadi, sosyal ve kültürel alanlarda beyan ettikleri fikirlerle toplumu yönlendirme gibi bir işlevlerinin de olması, sosyal bilimcilerin her zaman için ‘insanlığın genel yararını’ göz önünde bulundurmalarını hayati bir ödev kılmaktadır.

Günümüzde karşımıza çıkan tabloda ise salt kar marjlarını arttırmak uğruna, bilimi kendilerine göre uyarlayan, yani haksız kazançlarını haklı ve yararlı kılığına büründürmek isteyen, bunun için de yeri geldiğinde sosyal bilimcilere de ‘reddedemeyecekleri tekliflerde bulunan’, böylece gerçeklerin çarpıtılmasını başarabilen bir piyasa anlayışı vardır. Reklam filmi projelerinde kullanılan psikolojik/sosyolojik öğeler, şirket çıkarları uğruna doğa ve toplum açısından zararlı ticari faaliyetlerin aklanması, bilimsel olmayan popülist ekonomi politikalarının kimi ‘akademisyenlerce’ başarılı olarak nitelendirilmesi, karşı çıkanların ise yıpratılması ve hatta harcanmaya çalışılması, toplumun kuramsal bilgisine sahip olan bilim insanlarının ‘doğru olmadığını bildikleri halde’ pragmatik davranarak bilgilerini toplumun geneli karşısında sermaye çevreleri için kullanmaları güncel olarak karşılaştığımız olgulardan sadece bir kaçıdır. Elbette bir kişiyi bulunmayı seçtiği konum yüzünden suçlamak doğru olmaz. Sıradan insanlar için mevcut çarklar içerisinde ‘hayatta kalabilecek’ kadar bir yer edinmek temel amaç olacaktır. Bu onlar için bir seçim değil bir zorunluluktur. Aynı şekilde akademisyen de bilgi ve birikimini ne yönde kullanacağına hür iradesiyle karar verir. Yanlış ve kabul edilemez olan ise sahip olduğu uzmanlığı, sadece kendisi ve dolayısıyla bulunduğu grubun çıkarları adına kullanmak, daha da kötüsü ‘bilimsel bilgiyi bilimsel olmayan çarpıtılmış veri ve analizlerle insanlığın önüne sunmak’, özcesi topluma yalan söyleyip ihanet etmektir. Sosyal bilimciye düşen görevse, bildiklerini korkmadan ve yılmadan söylemek, söylemeyenleri ya da yanlış söyleyenleri eleştirmek, bilgisini bedeli ne olursa olsun insanlığın genel yararı için kullanmaktır.

Zeynep Gemici

 
Toplam blog
: 6
: 5775
Kayıt tarihi
: 19.08.07
 
 

Hacettepe Üniversitesi Psikoloji Bölümü 2001 mezunuyum, şu anda aynı üniversitede doktoramı yapmakta..