Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

13 Aralık '15

 
Kategori
İş Yaşamı - Kariyer
 

Sövmeyin!

“Ne gideceğim, bir de onlara mı para yedireceğim.”, “Kötü niyetle işleri uzatıyorlar.”, “İşleri yalan dolan.”, “Altı üstü iki çift cümle...”, “Bunların hepsi şarlatan.”, “Beceriksizlikleri yüzünden kaybettim.”, “Dolandırıcılar.”, “Namussuzlar.”, “Avukat değil mi, hepsi aynı bunların.”... Ve daha yüzlercesini duyuyorum. Kafede, restoranda, hastanede, alışveriş merkezinde,  takside, asansörde, adliye koridorlarında, evimde... Kültür seviyesi yüksek olmayan tanımadığım, bilmediğim insanlardan ve daha da acısı, hısımlardan...

Bu sövmeler... Bu çamur atmalar... Hoşunuza mı gidiyor, eğleniyor musunuz?

Boyunduruk nedir bilmeyen, Demokles’in kılıcını elinde tutan, kötü gün dostu bu adamlara sövüyorsunuz, öyle mi! Ayaklarınızın altına alıyorsunuz, sürüklüyorsunuz yerlerde, öyle mi!

Peki, neden?

Bu meslek adamları, seciye sahibidir. Bu meslek adamları, söylenemeyeni söyler.  Kanundan başka emir tanımaz. Her isteği karşılamaz. Pabuç bırakmaz. “Ayıya, dayı demez”. Eğrilip bükülmez. Fakirin de zenginin de yol göstericisidir. Yardımseverdir. Manevi değerler ve bilgilerle ile yoğurulmuştur. Vakarlıdır.

Yoksa siz, haset mi ediyorsunuz?

Bundan mı tüm bu sövmeler?

Bu kadar sövmenin başkaca bir anlamı olabilir mi?

Bu adamlarla bir günü geçirmenizi dilerdim. Dilerdim ki göresiniz. Göresiniz, bir davayı almanın, bir davayı anlamanın, bir davayı resmi mercilerin önüne götürmenin ve bir davayı neticelendirmenin ne demek olduğunu. İşin teknik kısmı bir yana... Bir de çekilen zahmet ve meşakkati görseniz... Avukat oluncaya kadar kat edilen yolları hesaba hiç katmıyorum bile.

Ama yok! Resimdeki avukat; Adliye Sarayı’nda, koltuğunun altında dava dosyası, elinde cep telefonu, banka hesaplarını kontrol ediyor...

O adam, o Adliye Sarayı’na gelene kadar...

Telefonlar çalar, kapılar çalar, karşısına geçilir avukatın. Sonra anlatılmaya başlanır. Saatlerce konuşulur. Zaman ve mekan merhumu da yoktur. Konuşulur da, kimi zaman, tek bir kelime bile anlaşılmaz. Nedir, ne olmuştur... Anlatamazlar dertlerini. Anlamaya çalışır avukat. Önce söylenenlere anlam verecek sonra bir de söylenmeyenlere anlam verecek. Sezgilerini kullanacak avukat. Boşlukları dolduracak avukat. Tüm bunları yaparken de karşısındakini utandırmayacak, sinirlendirmeyecek.

Gece vakti çalan telefona bakacak yine. Müvekkil uyuyamamışsa varsın avukat da uyumasın, kalksın. Derdine derman olsun avukat. Dava, miras sebebiyle istihkak davası idi halbuki. Ama, o gün eş ile kavga edilmiştir. Arar... Bunu da dinle avukat. Kızı, üniversite tercihi yapacaktır. Arar... Bunu da dinle avukat. Toplantıdadır avukat, ısrarlar aranır. Komşusunun kayınvalidesi ölmüştür. Bunu da dinle avukat. Yine bir gece içilmiştir, dertler derya olmuştur. Arar... Bunu da dinle avukat.

Tahammül ile dinler avukat. Sabır ile uyumaz avukat.

Kirli çamaşırlara, aile sırlarına, gözyaşlarına, yalvarmalara şahit olur avukat. Boşuna kötü gün dostu demiyoruz.

Sabır ve sinir ile yoğurulmuş bir iş.

Peki, sonra? Sonra ne olur biliyor musunuz?

Bir gün bir yerde kesişir yollarınız. Avukatınızın yanından gelip geçersiniz. Tanımazdan gelirsiniz. “Öldüreceğim kendimi. Derdime bir çare bul, kurtar beni. Sonra dile benden ne dilersen. ”... Anımsadınız mı bu sözleri? Yanından ayrılırken günahlarınızdan arınmışçasına ruhunuz huzura ermişti. Tanımadınız mı şimdi o adamı?

Peki, neden?

Çünkü artık bir avukata ihtiyaç yoktur. Servetler kurtarılmıştır, özgürlükler kurtarılmıştır, şeref ve namuslar kurtarılmıştır. Bitmiştir. Kötü günler geride kalmıştır. Unutulmuştur o kötü günler.

Avukatı görünce ansızın anımsarsınız o günleri. Bundan mıdır o tanımazdan gelmeleriniz? Sırf o sırlara muttali oldu diye mi bu öfke?

Elbette ki gömülün o karanlık günlere, tapın avukatınıza, sırtınızda taşıyın avukatınızı demiyorum.

Ama sövmeyin de!

Bu ne ağır cezadır!

Büyük bir hevesle, heyecanla, saygıyla karşıladığı her bir davayı teknik bilgisi ile yoğurur. Psikolojik savaş için zırhlanır. Uğraşır, didinir, çalışır... Sağlığı, sıhhati bozulur. Bedeni ağrılardan kıvranır, doktor doktor dolaşılır da fiziki hiçbir bulgu tespit edilemez.

Sonra... Avukatın borcu çoktur.

Doğru, namuslu ve centilmen olacak avukat. Mutad derecesinin üstünde doğru ve namuslu olacak. Bir tüccardan, bir doktordan daha doğru ve namuslu olacak...

Kanundan doğan borçlarını, meslek vicdanından doğan borçlarını, teamüllerden doğan borçlarını, vatana ve millete karşı olana borçlarını... Hiçbirini atlamayacak.

Hem ciddi ve mesafeli olacak hem de şefkatli ve mültefit olacak.

Olacak da olacak...

Sonra bir de beğenilmez, sövülür...

Arkasından konuşulur... Asılsız dedikodular yayılır... Saçma sapan dizilere konu edilir, saçma sapan senaryolarda şarlatan gibi gösterilir...

Etiketlenir bu meslek adamları...

Hiçbir meslek grubu bu kadar ağır ve sert cezalandırılmıyor.

Esope boşuna dememiş... “Avukatlık mesleklerin en iyisi ve en kötüsüdür.”

Yapmayın!

Sövmeyin!

Nankör olmayın!

Ah...Ah...

Kimilerinize göre mübalağa ediyorum. Ayıplayınız da dilerseniz. Ama bilin ki hiçbir mesleğin hududu avukatlık kadar geniş değildir.

Bu meslek tenkide değil, takdire layıktır.

Saygılarımla.

 
Toplam blog
: 3
: 125
Kayıt tarihi
: 14.03.15
 
 

"Düşüncemi belirteceğim: Fakat bu çok gereksiz ve yersiz bir çaba olacak; çünkü size söyleyeceğim..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara