Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

26 Ekim '10

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Spor, askerlik ve uzun yaşam

Spor, askerlik ve uzun yaşam
 

Kaynak: Web


Dünyamıza şöyle bir baktığımızda, meydana gelen her canlının kendi varoluşunu sürdürme, beslenme, büyüme gibi içgüdüler ile programlanmış olduğunu görürüz. Benzer şekilde her birinin bir savunma kabiliyeti, doğasından gelen ve türünün devamını sağlayan bir özelliği vardır. Bu canlıların her biri kendi toplulukları içinde varlıklarını idame ettirirler. İnsan toplulukları da yine benzer bir işleyiş ile meydana gelir. İnsanoğlunun meydana getirdiği toplumlar da incelendiğinde her toplum bir savunma yeterliliği ile donatılmıştır. Bu donanımdan yoksun, kendine yetemeyecek durumda olanlar için de takviye güçler temin edilir.

Yazılarımı takip eden dostlarım hatırlayacaklardır, milli eğitim ve milli savunma konusunda “milli” nitelik taşıyan iki yegane bakanlığımızın olduğunu vurgulamıştım. Yine aynı noktaya dönerek bu kez savunma konusunda biraz durmak istiyorum. Bizim milli kabiliyetimiz ve dünya tarihindeki en temel üstünlüğümüz, askeri gücümüzdür. Bu konudaki manevi birliğimiz de “Mehmetçik” simgesi ile kanımıza işlemiştir. En büyükten en küçüğe her kes bilir ki, “Her Türk asker doğar.” diye bir deyim vardır. Genlerimize işlemiştir bu hissiyat; hangi memlekette olursanız olun, kalbiniz attığı müddetçe bu bilinç ile oradasınızdır. Her anne doğar doğmaz erkek ise evladının askerliğini düşünür, askerliğini yapmayana kız vermezler, hele bir o vazifeni yap derler. Toplumsal birlikteliğimizin ana direklerinden biridir askerlik.

Şimdi moda her şeyin modernizasyonu yönünde. Tabii ki mekanik ve teknik ile zenginleşmeli her yönden hayatımız. Askeri alanda, eğitimde, sağlıkta, günlük hayatta neyi nasıl yapmamız gerektiğini söylüyor sürekli birileri. Lakin bir yere kadar bu mümkün olabiliyor. Günlük yaşam ile bağlantılı bir örnek vermek isterim. Çevrenizdekileri de düşünün, her gün spor yapan kaç kişi çıkar aramızdan? Hadi hiç olmadı, haftada üç gün olsun. Bizim erkeklerimiz -istisnalar hariç- askerlik günleri dışında, bir tek futbol oynamaktan ya da maç izlemeyi “hobi-spor” kategorisine almaktan, bir de hafta sonu pikniklerinde mangal başında ateş yakmaktan öte bu anlamda neredeyse hiç bir aktiviteye girişmez. Kadınlarımız, tarla bahçe işleri yapmıyorlar ise, kent yaşamında bu konuda neredeyse sıfır; çocuk peşinde koşuşturmaktan, son zamanlarda da parklardaki egzersiz aletlerinden faydalanmaktan öteye gidemezler. Çocuklar da zaten artık pek park göremiyor, bırakın görmeyi okula servisle gidişleri haricinde evden başlarını bile çıkaramıyorlar. Aman bir şey olmasın... korkuyoruz sokaklardan.

Sokaklara çıkaramadan, balkon demirleri arasında çiçek gibi yetiştirip, özel koşullar sağlayarak hayata hazırladığımız, göz bebeğimiz, çocuklarımız. Peki, bu memleketi onlar nasıl devralacaklar? İşler eğer masa başına oturup, KPSS ile atanınca bitecek ise, sınırları a, b, c, d, e seçeneklerinden birini seçer gibi bir tuşa basıp savunabilecekler ise, ilim ve fende dünyayla bu şekilde yarışabilecekler ise, tamam anlaştık. Milli olan eğitimimizin bağlı olduğu zincirin savunmamıza kadar uzandığını ve tam da medeniyet dediğimiz o tek dişi kalmış canavarın, tek dişine bağlı olduğunu da görebilecekler mi dersiniz?

Yine bir fıkra ile somutlaştırmaya çalışacağım: Yaşamında her şeyin ayrıntısına önem veren bir hasta, ünlü bir profesöre gitmiş. Muayeneden sonra profesör başlamış yasakları sıralamaya... “Bundan böyle düzenli besleneceksin. Saatinde yatıp kalkacaksın. Sigara yok, gece hayatı yok. Omega 3 ve vitaminlerini zamanında alacaksın. Kırmızı et yok, şarküteri yok, doğal yiyeceklerle besleneceksin. Ayda bir laboratuvar tetkiklerini yaptıracak, kontrollerini asla aksatmayacaksın. Spor yapman şart, sporunu da aksatmayacaksın...” Hasta meraklanıp sormuş “Bunları yapınca daha uzun mu yaşayacağım?” Cevap anında gelmiş “Hayır. Ama zaman, sana daha uzun gibi gelecek.”

Uzakta bir yerlerde değil, evimizin içinde bir yerlerde böyle telkinler veriliyor. Daha sağlıklı, daha başarılı, daha zengin, daha müreffeh olmak adına. Yanlış olduğunu söyleyemeyiz, yanlış diyen de çıkmaz herhalde. Yalnız, bir sınır var ki, birileri orada durmalı. Ne fıkradaki hasta gibi o soruyu sormaya cesareti olan var, ne de o doktor gibi açık sözlülükle cevap veren. Yine de hepimiz biliyoruz, bu reçete bu bünyeye göre değil. Spor yapın, spor tesisi kurun da deseler, belki biraz daha olabilirdi, ne yazık ki bu biraz “aslan kardeş, senin dişlerin çok keskin biraz törpülersen iyi olur” demek gibi kalıyor Anadolu çocuğuna.

Sağlıcakla kalınız.
Seval Özbalcı
sevalozbalci@gmail.com 

 
Toplam blog
: 149
: 652
Kayıt tarihi
: 07.04.10
 
 

Sazsız söze ezgiler diziyoruz, birer birer. "Kim" olduğumuzun belli olmadığı bu dünyada K..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara