- Kategori
- Güncel
Steven Seagal Türkiye'ye gelsin mi?
Evet, Steven SEAGAL Türkiye'ye gelsin mi?
Neden böyle bir şey istediğimi merak edenler için hemen söyleyeyim: Çünkü ihtiyaç duyduğumuz adam o! (Yetkililer işi beceremeyince genelde istifa eder ama bizde bu kural işlemez!) Yazın en sıcak günlerine yaklaştığımız şu günlerde Türkiye’nin öyle birine ihtiyacı var ya da olacak. Sorun, çok büyük ve gittikçe daha derinleşen, çözümsüzleşen bir uçurum ile karşı karşıyayız. İçinde bulunduğumuz durum, film senaryolarına girmiş, çok seyredilen, hasılatı yüksek filmler olarak ülkemizde de izlenen sinema filmlerine konu olmuş… Bu filmleri ABD’liler felaket kategorisinde izliyor!
Bu konudaki ilk üç filmde başrolde o var. Senaryo onun karakterine uygun roller içeriyor. İşte sözünü ettiğin sinema filmleri. Siz karar verin. Senaryoları okuyunca eminim siz de hak vereceksiniz:
SENARYO 1:
Olaylar küçük bir kasaba başlıyor. Eski doktor, taşraya, doğduğu yer olan kasabaya dönmüştür. Hekimlik yapmaktadır. Kasabanın çocuklarından biri kliniğe getirilir. Bir süre sonra ölür. Doktor önemsemez. Kasabada olaylar birbiri izler. Olay; böcek ısırmasıdır. Ölü sayısı çoğalınca başkente, hükümete bildirilir. Merkezden gelen doktorlar olayı ciddiye almaz. Taa ki kendi ekibinden bir asistan ölene kadar... Başkentten gelen doktor, olayın ciddiyetini fark edince hiç sevmediği meslektaşı Prof. McGarren'i çağırır. Olayları kontrol altına alan McGarren, bir şekilde kasabayı kurtarır. Hastalık sebebi örümcektir. McGarren rolünde Steven SEAGAL var!
SENARYO 2:
Büyük bir fırtına yaşanır. Yüzlerce kasaba zarar görmüştür. Yaşanan hasar tamir edilir. Hayat normale döner. Kasabanın birinde bir çocuk kızamık gibi lekeler ile doktora gider. Doktor önemsemez. İlaç verir evine gönderir. Birkaç kasabada daha aynı olaylar yaşanır. Hiç biri birbirinden haberdar değildir. Günler geçer, ölümler başlar. Kısa süre içinde yüzlerce kişi ölür. O sırada: Devletten emekli bir bilim adamı kendi halinde yaşamaktadır. Bakan olan arkadaşı yardım için ona gider. Bilim adamı ölümlerden suçlu olan böceği bulur. Kendi karısı da aynı sebeple hastalanır. Zaman zor geçer. Gerilim artar. Ve sonunda panzehiri bulur. Üretimi yapılır ve tüm ülke kurtulur. Hastalık sebebi bir tür karıncadır. Bu filmde de başrolde Steven SEAGAL var!
SENARYO 3:
Küçük bir kasabada sakin hayatlarını sürdüren insanlar yaşamaktadır. Kasabadaki fabrikanın laboratuarı hoş olmayan aktiviteler içindedir. Protestocuların eylemi çığırından çıkar. Protestocu kalabalığın arasına karışan yağmacılar hırsızlık yaparken çok tehlikeli bir virüsü serbest bırakır. Hastalık hızla yayılır. Başkente haber verilir. Biyolojik savaş ile mücadele ekibi gelir. Ama duruma hakim olamaz. Emekli bir bilim adamına gitmek zorunda kalırlar. Emekli bilim adamı laboratuara girer ve sonunda antibiyotiği keşfeder. Sorun çözülür. Bu senaryoda hastalığın sebebi virüstür. Bu filmde de başrolde Steven SEAGAL var!
SENARYO 4:
Olay küçük bir kasabada başlar. Bir çoban böcek ısırığı şikayeti ile hastaneye gidiyor. Hemen serum verip yatırılır. Hemşire iğne yaparken parmağına batırır. O da hastalanır. Çoban kurtulamaz. Sonra hemşire de ölür. Aynı yıl birçok kasabada bir çok ölüm olur. Aradan bir yıl geçer. Havalar ısınınca ölümler yine başlar. Yine insanlar hastanelere koşar. Ölümler birbirini kovalar. Başkente bildirilir. Yetkililer sadece: “Ölümler milyonda bir” diyerek olayı küçümser. Halkı sakin olmaya çağırır. Ölümler -öylesine kendi halinde- devam eder. Film bir türlü bitmez. Sinemanın kapıları kilitlenir. Seyirciler eve döner. Sabah insanlar evlerinden çıkıp, işe, okula gider. (Hepsi değil, bazıları!) Film bir türlü bitmez... Çünkü bu seferki senaryo değil! Gerçek hayattır.
Ölümlerin sebebi kene ısırığıdır ama burada başrolde Steven SEAGAL yok!
Kurtarıcıya muhtaç bir ülke!
ABD'nin Cüneyt Arkın'ları arasında en sevdiğim aktör Steven SEAGAL'dir. Belki aikido ustası olması, oynadığı karakterler ve yaşam tarzı ile ilk gençlik yıllarımdan beri severek izlerim. Defalarca izlesem de ilgimi çekmeye devam eder.
Bir senaryo da ben yazsam diye sık sık düşünür dururdum. Aklıma yazacak bir şeyler geldiğinde de yazacak imkanım olmaz, konuyu ziyan ederdim ama bu sefer senaryonun içinde canlı canlı varım. Buna sevineyim mi üzüleyim mi biliyorum.
Çevremde bir Steven SEAGAL filmi oynuyor. Bu filmde siz de varsınız. Belki bu gün değil, ama oynama şansınız bile var. Ulusal televizyonlarda sedye üzerinde birkaç saniye… Ya da dakikalık bir rol!
* * *
Bu yazıyı beş yıl önce yazmışım. O zaman konuya çok uzaktım ama başımızdaki belanın küreselleşmenin yan etkilerinden kaynaklandığını söylediğimde birçokları “paranoya” dedi! Bugüne geldiğimizde doğaya verdiğimiz zarar sonucu ortaya çıkan iklim değişiklikleri ve ölümcül etkiler daha net görünür hale geldi. Artık, Trakya’da da kene kaynaklı ölümler görünmeye başladı.
Kene saldırılarına bir can da biz verdik. Çorlu’da matbaacılık yapan kuzenim Tamer BEYHAN, iki gün önce KKKA (Kırım Kongo Kanamalı Ateşi) yüzünden hayatını kaybetti! Tamer tek değil. Haziran ayı içerisinde Trakya’da başka KKKA ölümleri de oldu.
Daha beterlerine hazır olmalıyız!:
Doğa, anadır ama kızdı mı dünyanın altını üstüne getirecek kadar da öfkelenebilir! Bu öfke, 17. ve 18. Yüzyıllarda milyonlarca insanı ve hayvanı bir üfürüşte öldürdü. (Evet, 140-150 yıl önce, yaşanan salgınlarda milyonlarca insan öldü.) 21. Yüzyılda da benzeri bazı girişimler yaptıysa da ucuz atlattık. (Bunu doğanın değil de biyolojik savaş ya da ilaç pazarlarını harekete geçirme derdine düşen bazı hastalıklı hükümetlerin yaptığı da söyleniyor. Daha önce AIDS ve Ebola gibi belaları nasıl ürettiğimizi görmek için “Kozmik Savaşları” yazı dizisinin “Biyolojik Savaş” başlıklı bölümüne bakabilirsiniz.) Kuş, Çin, Domuz gibi çeşitli isimlerle andığımız gripler, Tavuk Vebası, Deli Dana, SARS gibi hastalıklar tüm dünyayı istila edemeden durduruldu ama bir sonraki saldırıda yenik düşmeyeceğimizi kim söyleyebilir? Eğer bir savaş çıkarıp, o savaşın içinde ölmezsek, tabiat ananın şefkatli kollarında; fırtına, sel, deprem, salgın gibi bir afetle ölmemeyi diliyoruz.
Hep sevgi ile kalın.
Murat SEVGİ
www.twitter.com/muratsevgi
_____
(1) Murat SEVGİ, “Kozmik Savaşları -2: Biyolojik Savaş”, 10 Şubat 2010
http://blog.milliyet.com.tr/biyolojik-savas/Blog/?BlogNo=227524