- Kategori
- Gündelik Yaşam
Suçun Büyüğü Kabakla Fasulyede

Antalya’dayken sebzemizi aldığımız Hatice Teyze’nin torunu da yanındaydı bugün. Temiz yüzlü genç adamı iki sene önce de görmüştüm. Okulunun bitmesine az kalmıştı ve kimya mühendisi olacaktı. Tiryakisi olduğum kara kabak ve Osmanlı fasulyesini tartarken sordum: “Evlat, ninene yardım etmen iyi güzel de işin yok mu senin, mühendis çıkacaktın diye hatırlıyorum ben!”
“Doğru hatırlıyorsun abi de iş nerede! Antalya küçük yer, iş bulmak zor. Kariyer sitelerinin hepsine CV’mi bıraktım, her şehirde çalışırım dedim, arayan yok! Önce lüks bir restoranın valeliğini yaptım; ne zaman ki zengin çocuğu bir arkadaşım Porsche’sinden inerken göz göze geldik, o iş bitti. Geçen seneden beri bizim tarlada çalışıyorum. Ekiyorum, topluyorum, satıyorum. Ayıp mı abi; ben mi utanayım, aldığımız eğitime uygun iş alanları açamayanlar mı? Kimsenin ağız kokusunu çekmiyorum, tertemiz havada kendi işimi yapıp şükrediyorum. Kimya mühendisi domates toplamaz diye bir kural mı var?”
“Gel sana bir sarılayım aslanım. Kazandığın paranın üzerine terin damlıyor mu, gerisi hikaye. Senden büyük oğlum var. Çok iyi bir eğitim aldı, dereceyle mezun oldu ve yüksek ihtisasını da yaptı. Ne iş yaptığını söylesem, on kez daha şükredersin. Söyleyeyim de gelsin çalışsın seninle. Mühendis adamsın, analitik düşünürsün; büyüklerin yaşlanıyor, sen işi geliştir büyüt.”
“Öyle yapıyorum zaten abi. Sulama yöntemini, fide ve gübreleri değiştirdim; verimlilik arttı. Dedem de 'Aferin, kafan çalışıyor.’ dedi.”
“Her işte bir hayır vardır. Belki de üç kuruşa -kendi mesleğinde- iş bulacaktın; ama bu kadar değerin bilinmeyecekti, mutlu olamayacaktın.”
“Haklısın abi. Vereyim torbalarını; İkişer kilo kabak, fasulye 14 lira.”
*****
Çok üzülüyorum gençlerin haline:( Hatırlarsınız, geçenlerde de bankacıları yazmıştım; ne acıydı duyduklarım! Ailelerin yaptığı masraf bir yana, çocuklar da üniversiteye girebilmek için canla başla çalışıyorlar. Oysa mezun olduklarında iş bulabilmeleri mucize. Diyelim ki buldular, on kişiden biri kendi mesleğini yapabiliyor! Bu çocuklar nasıl motive olacaklar, hayata nasıl bağlanacaklar, ailelerini nasıl kuracaklar! Hem de gözlerinin önünde, topa attii yapıp milyonlarca avro kazanan futbolcular, bölüm başına 150 bin lira alan dizi oyuncuları varken!
41 yıldır yaşamımda olan Yorgo Dayı düşünceli yüzümü görünce anladı tabii yine bir şeylere takıldığımı. Ama sormaz, bekler anlatmamı. Angel Anne’me verdim torbaları; bilir, severim kabak musakkayı.
Tabletimi açtım, sordum Gugıl Amca’ya: “50-65 yaş arasında işçi çalıştıran ülkeler.”
Meğerse 65 yaş üzeri bir kademe daha varmış! Bilin bakalım, birinci kim?
1. İzlanda: 85 yaşında maaşlı çalışanlar var.
2. Yeni Zelanda: 78
3. İsveç: 75
4. Japonya: 73
5. Norveç : 72
Peki, bu listede Türkiye nerede: 41 ülke arasında en sonda! Çalışan yüzdesi en yüksek yaş grubu 34
Ben hiç şaşırmadım, çünkü doğru!
Sakinleşmek için kahvemden ilk yudumu almıştım ki telefonum çaldı ısrarla.
“Efendim, biz M….n Araştırma Şirketinden arıyoruz. Ülkemizdeki emlak ve araç alımı alışkanlıkları konusunda bir araştırma yapıyoruz da anket sorularımız için bize 5 dakikanızı ayırabilir misiniz?”
Belki kafam dağılır rahatlardım, hatta -hep yaptığım gibi- biraz da şakalaşırdım.
“Hangi ilde oturuyorsunuz acaba?”
“İstanbul ve Antalya.”
“Doğum tarihinizi öğrenebilir miyim?”
“19..”
“Değerli vaktinizi aldığım için özür dilerim efendim. 50 yaş üzeriyle anket yapmıyoruz!”
Kafama her saat farklı renkte huni geçirsem ne olur, tefle göbek atsam ne olur!!
Bu ülkede -iş bulabilirsen- 35’ine kadar çalışabilirsin, 50’den sonra anket bile doldurtmazlar!
Karar verdim: Bundan sonra anket için arayanlara ben de yaşlarını soracağım ve 35 yaşından küçüklerin sorularını yanıtlamayacağım.
Bu arada, geçenlerde bankanın biri kredi satmak için aradı: “Sizden kredi almayı düşünebilirim. Son 6 aylık bilançonuzu gönderirseniz, bir inceleyeyim." dedim, kızcağız dumur oldu!
Lafın özü: Yapılan yolları, köprüleri, yerli otomobili, yerli helikopteri, devasa havalimanını, THY’ye alınacak yeni Boeing'leri hayatında uçağa binmemiş, hiç arabası olmamış, güçlükle okuttuğu çocuğu iş bulamamış; et yemeyi unutmuş, esnafa borçlanmış Hüdai Bey’e, “Bak işte biz bunlardan dolayı güçlü bir ülkeyiz.” diye anlatırsanız, muhtemelen sizi anlamayacaktır ve “Sen hele şu dolabı doldur, delik ayakkabılarımızı yenile de...” diyecektir.
Güçlü ve güzel ülkemi seviyorum.