- Kategori
- Felsefe
Sufilerden yansımalar

Mevlana’dan, Yunus’tan, Hayyam’dan Yansımalar.
“Aşk kendi gelir, okulda öğretilmez”.
Herkes kendi okulunu kendi kurar.
Çevredekiler mi? Olsa olsa sana yardım eder.
“Ne arasan kendinde ara”.
Aşk da sensin, aşık da…
"Bir can var canında, o canı ara!
Beden dağındaki gizli mücevheri ara!
Ey yürüyüp giden dost, bütün gücünle ara!
Ama dışarıda değil, aradığını, kendi içinde ara!"
Sevgi, bilginin eseridir.
Bilgisizin aradığı ise, esersizlik.
Farkı kalmadığı yerde arpayla incinin,
Yeğ tutulur arpa, yendiği için.
Demez mi sana Hayyam.
“…vaz geç ötelerden, yorma kendini,
O var sandığın şey yok mu, o yok arama”.
Öyleyse geriye kalan ne?
Kendini bilmek.
Peki nasıl bilebilir kişi kendini?
Okumadın mı Mevlanayı?..
Mektebi yok bunun…
“… artık ne bu dünyadan sorsunlar beni, ne öte dünyadan” diyebilmek,
Hikayet eden neyden, şikayet edilen ayrılığı, dinlemek istiyorsan,
Kendin kuracaksın kendi okulunu,
Kendin olacaksın, kendi öğretmenin.
Ders vereceksin kendine,
İmtihan edeceksin kendini.
Korkmayacaksın adamlık notunu kırmaktan.
Süslemeye çalışmayacaksın aynada gördüğünü.
Rötuş görüntüyü değiştirir, gerçeği değil.
Korkmayacaksın ışıktan, gösterdiği için ayrıntıyı.
Unutmayacaksın zarafetin detayda olduğunu.
“…bilginin, cihanın hazinesi olduğunu bileceksin,
cihanın ise yarım arpaya değmediğini”.
Misafir öğretmenler davet edeceksin okuluna…
Getirebilirsen derse Mevlana’yı, Yunus’u, Hayyam’ı,
Taşıyabilirsen bilginin ağırlığını
Ödeyebilirsen bedelini,
Fark ettiğine “… bir sen olduğunu, senden içeri”,
O zaman tanımaya başlarsın kendini.
Ücreti yok bu dersin, zamanı da...
Ne zaman ben hazırım dersen,
O zaman açılır irfan kapıları.
Dolduracak olan sensin tasını, tarağını.
Toplayacak olan da…
Sen seçeceksin dersini,
Müfredatını da sen yapacaksın.
Çilehanen olacak tek kişilik sınıfın…
Ne duruyorsun haydi,
“… insanı gafletten uyandıran bilgiyi ara”.
Ham olduğunun farkına sen varacaksın.
Bu aşkla sen yanacaksın pişmek için.
Olduğuna da sen karar vereceksin.
Toplundaki görüntün, ölçütüdür okulunun,
Tuttuğun aynadır, diploman…
Sana adamlığını gösterecek.
Ya tanırsın kendini, “kendini bilmenin” bilgeliğinde,
Ya da felaketin katlanır vardığın her menzilde.
Ölçü böyle belirlenmiştir Hayyam’ın mehenginde.
“Bilge, yüce varlığın seyrine dalar,
Gafil ise onda dostluk, düşmanlık arar”.
İki yüzlü değildir onun aynası,
Hem kılı kırk yarar, hem ince eler, sık dokur.
Başı eğiktir, kendini bilmeyi hedefleyenin,
Koşar “gel… ne olursan ol yine gel…” diyene.
Korka korka sorar … Ben de mi?
Söyler sana “ümitsizlik kapısı olmadığını dergahının…”
Evet sen de, der…
Eğer, kendini bilmekse niyetin …
Sen, sen olduğun için…
Gelmek istediğin için, gelebilirsin der.
Bu yol zordur,
Dünyayı dünyalıktan ibaret bulanlar için,
Bu yol zordur,
Pişmenin yangınını, ateş bilenler için,
Kolaydır bu yol,
Tünelin ucunda ışığı görenler için,
Kolaydır bu yol
Dünyalıktan sıyrılıp, kurtuluşa erenler için.
Asla ben tamamım deme,
Sonsuzluğa gider bu yol…
Daha hiç tamamlayanı olmadı.
Ulaştığın menzillerde bilgeliğin ağırlığına bürün.
Artık diğerlerinin düşüncesine sığmazsın.
Rehberin Mevlana’dır .
“…ne düşünürsen savaşa dair, ben ondan çok çok uzağım.
Ne düşünürsen aşka dair, işte ben oyum” der.
Kendi içine gömülmek değildir , kendini bilmek.
Kapayıp kapıları aleme, kendini dünyadan silmek
Ozon tabakasının delindiğini de bileceksin,
Kuraklığın kol gezdiğini, iklimlerin değiştiğini de,
Sadece kafaların değil, çöplüklerin poşetlendiğini de.
Böyle devam ederse rahmetlerin kesilmesi.
En iyisi sözü yine onlara bırakalım
… bizimki perde arkasında dedikodu,
Bir indi mi perde, ne sen kalırsın… ne ben…