- Kategori
- Gündelik Yaşam
Demokrasi kültürü
Keşke demokrasi anlayışımız da böyle tatlı böyle rengarenk olsa
Demokrasiyi Demokratlar İşletir.
"Cumhura gitmekten korkmayın"… "referandum kültürüne alışın" buyurdular, ders verircesine.
Arşimet bile "eureka" dedirten kuramı keşfettiğinde bu kadar kasılmamıştır herhalde.
Böylesi şeker gibi muhalefetin bulunduğu, sivil toplum örgütlerinin, yazar çizerlerin, okumuş adamların sessiz kaldığı ortamlarda, meydan boş olunca değneğe de lüzum yok. Söylediklerine hem inanırsın hem inandırırsın.
Suskunların sessizliğinin verdiği cesaret, yamandır. Coşar devam edersin.
Doğal olarak da ya “kendi yalanının ustası olursun” ya da “kendini keramet sahibi sanırsın”.
İşin kolayına kaç. Adını da halka gitmek koy. Ama hangi konuda gideceğini sadece sen karar ver.
Bu yola giden süreci, amacın doğrultusunda, sadece sen yönlendir.
Toplum da birey gibidir. Toplumun da psikolojisi vardır.
Olaylar toplumun psikolojisini anlık olarak etkiler.
Toplumsal eğilimler olaylara göre, güncel olarak değişir.
Devlet ise, psikolojisi olan bir organizma değildir.
Kurumsal yapıya sahiptir.
Günlük olaylardan arınmış olarak sadece devletin ve kendisini oluşturan milletin bekası, refahı ve menfaatleri doğrultusunda işler.
Toplum duygusaldır, devlet ise kurumsal.
Toplum olaylardan psikolojik olarak etkilenir, devlet ise olayları mekanik ve matematik değerler olarak ele alır. Toplumsal grup dinamikleri histeriye dönüşebilir, kontrolden çıkabilir, devlet ise ölçülü ve kontrollüdür.
Toplumun seçilmişlerini dizginleyen, devletin kurumsal yapısı ve kazanımlarıdır.
Buna benzer daha çok şey saymak mümkün.
Görülüyor ki devleti yok sayarak, “toplum böyle istiyor”, "toplum bu vekâleti bize verdi”, “milli irade bu yönde” gibi yaklaşımlar içinde olmak, sağlıklı sonuçlar vermeyeceği gibi, yararlı da olmayacaktır.
Tarihsel birikimlerimiz olan atasözlerimiz, “bireyi” yücelteceği zaman onu, “devlet adamı” olarak niteler, “hükümet adamı” diye bir söylemi iltifat olarak kullanmaz.
Tersine bu söylemi, “günün adamı” olarak hafifletici anlamda kullanır.
“Referandum kültürüne alışın”, “cumhura gitmekten korkmayın” gibi söylemler, “işi arka planıyla” beraber sorgulayanların kulağına hoş gelmez.
Cumhura nasıl gidileceği ve onun yöntemlerinden biri olan referandumun ne zaman, nasıl ve hangi konularda yapılacağı, yine devlet geleneğimiz içinde vardır.
Bunu en iyi tayin edenler de devlet adamlarıdır.
Devlet adamları, devletin ve onu oluşturan milletin menfaatlerini düşünerek usulü içinde hareket ederler.
Bu tür sığ söylemlere dayalı olarak üretilen kararlarla devletin ve onu oluşturan milletin yararları korunamaz.
Hele hele bu kararları, demokrasinin uygulamasından kaynaklanan zaafların ürettiği kişiler tek başına alırsa. Diğerlerini de kendisinin var ettiği ve bu nedenle mutlak itaat içinde olmaları gereken kişiler olarak görüp, tek adam gibi davranılırsa, yıpranacak ilk kurum “demokrasi ve işlerliği”dir.
Günümüzün oluşan grup dinamiği içinde “Irakın kuzeyine hemen müdahale”, ya da “Amerika ile ilişkileri kesme” vb. konularda referanduma gidilse sonuç ne olur.
Canı yanmış, soğukkanlılığını kaybetmiş toplumun vereceği karar büyük çoğunlukla olacaktır.
Bunun adını cumhura gitmekten korkmayın olarak konulamaz.
Eğer korkmuyorsanız “ekmeği ucuzlatılması”, “memur işçi maaşlarına zam yapılması”, “herkese düzenli aylık ödenmesi” ya da dünyanın en pahalı yakıtını kullanan ülkemizde, “yakıttan alınan vergilerin kaldırılması“ gibi konularda da referanduma gidin bakalım, sonuç ne oluyor…
Ne o? Hani referandum kültürüne alışacaktık! Hani cumhura gitmekten korkmayacaktık.
Sorun referandum da değil. Sorun referandum konusunun ve zamanının işine geldiği gibi belirlenmesinde ve demokrasinin işleyişinin bunun için araç olarak kullanılmasında.
Refarandumların; ancak toplumsal bilincin oturduğu, soğukkanlılığın geri kazanıldığı ve yeterli enformasyonun sağlandığı ortamlarda ve kamu yararı amaçlanarak yapıldığında sağlıklı netice vereceği açıktır.
Bu güne kadar seçilenler, cumhur tarafından seçilmemiş miydi?.
Cumhur, bu yetkisini seçtiği meclis aracılığıyla kullanmıyor muydu?
Devlet yönetimi yapımız buna göre kurulmuşken, şimdi yeni bir şeyler keşfetmiş gibi lafazanlık yapmak ancak meydanı boş bulmakla izah edilebilir.
“Cumhura gitme” adı altında, toplumda “suni yöntemlerle oluşturulmuş grup dinamiğinden” yararlanarak bir şeyler elde etme kurnazlığının sonuçları iyi olmayacaktır.
Üzüldüğüm taraf bundan devletin ve hepimizin etkileneceğidir.
Sonuç ne mi olur; Cumhurbaşkanlığı makamı ya “hükümetle tam uyumlu”, ya da “hükümetle tam uyumsuz” konuma gelir.
Bu durum, devletin bir “koruyucu” ya da “destekleyici” mekanizmasını daha kaybetmesi anlamına gelir ki sonuçtan demokrasinin işletilmesinde “zaaflar” oluşur.
Tamam, yeni bir yöntem benimseyebiliriz.
Ancak bu yöntem, kendi işlerliğini sağlayan ve kontrol eden mekanizmayı da içermelidir.
Örneğin cumhurbaşkanını, “cumhurun seçtikleri” değil de “cumhurun kendisi” seçsin gibi.
Ancak bu yöntemin de koruyucu, seçileni saygınlaştırıcı ve seçilen üzerinde “cumhurun çoğunluğunu” esas alan mekanizması olan “iki turlu seçimle” desteklenmesi gerekir.
Hiç bundan söz eden yok.
Hadi sen “şark akıllısı”sın. Ya bu konuda konuşması gerekenlerin suskunluğuna ne demeli?
Korkudan mı? Bananecilikten mi?
Ben bu ülkede değil uzayda yaşayan bir hayaletim yaklaşımından mı?
Dilsiz şeytanlıktan mı? Yoksa cahillikten mi?
Onlarca bilimsel unvanlımız var. Hadi cumhuru aydınlatın.
Bunun için varsınız ve bu işten geçiniyorsunuz.
"Cumhura gitmekten korkmayın"… "referandum kültürüne alışın" buyurdular, ders verircesine.
Arşimet bile "eureka" dedirten kuramı keşfettiğinde bu kadar kasılmamıştır herhalde.
Böylesi şeker gibi muhalefetin bulunduğu, sivil toplum örgütlerinin, yazar çizerlerin, okumuş adamların sessiz kaldığı ortamlarda, meydan boş olunca değneğe de lüzum yok. Söylediklerine hem inanırsın hem inandırırsın.
Suskunların sessizliğinin verdiği cesaret, yamandır. Coşar devam edersin.
Doğal olarak da ya “kendi yalanının ustası olursun” ya da “kendini keramet sahibi sanırsın”.
İşin kolayına kaç. Adını da halka gitmek koy. Ama hangi konuda gideceğini sadece sen karar ver.
Bu yola giden süreci, amacın doğrultusunda, sadece sen yönlendir.
Toplum da birey gibidir. Toplumun da psikolojisi vardır.
Olaylar toplumun psikolojisini anlık olarak etkiler.
Toplumsal eğilimler olaylara göre, güncel olarak değişir.
Devlet ise, psikolojisi olan bir organizma değildir.
Kurumsal yapıya sahiptir.
Günlük olaylardan arınmış olarak sadece devletin ve kendisini oluşturan milletin bekası, refahı ve menfaatleri doğrultusunda işler.
Toplum duygusaldır, devlet ise kurumsal.
Toplum olaylardan psikolojik olarak etkilenir, devlet ise olayları mekanik ve matematik değerler olarak ele alır. Toplumsal grup dinamikleri histeriye dönüşebilir, kontrolden çıkabilir, devlet ise ölçülü ve kontrollüdür.
Toplumun seçilmişlerini dizginleyen, devletin kurumsal yapısı ve kazanımlarıdır.
Buna benzer daha çok şey saymak mümkün.
Görülüyor ki devleti yok sayarak, “toplum böyle istiyor”, "toplum bu vekâleti bize verdi”, “milli irade bu yönde” gibi yaklaşımlar içinde olmak, sağlıklı sonuçlar vermeyeceği gibi, yararlı da olmayacaktır.
Tarihsel birikimlerimiz olan atasözlerimiz, “bireyi” yücelteceği zaman onu, “devlet adamı” olarak niteler, “hükümet adamı” diye bir söylemi iltifat olarak kullanmaz.
Tersine bu söylemi, “günün adamı” olarak hafifletici anlamda kullanır.
“Referandum kültürüne alışın”, “cumhura gitmekten korkmayın” gibi söylemler, “işi arka planıyla” beraber sorgulayanların kulağına hoş gelmez.
Cumhura nasıl gidileceği ve onun yöntemlerinden biri olan referandumun ne zaman, nasıl ve hangi konularda yapılacağı, yine devlet geleneğimiz içinde vardır.
Bunu en iyi tayin edenler de devlet adamlarıdır.
Devlet adamları, devletin ve onu oluşturan milletin menfaatlerini düşünerek usulü içinde hareket ederler.
Bu tür sığ söylemlere dayalı olarak üretilen kararlarla devletin ve onu oluşturan milletin yararları korunamaz.
Hele hele bu kararları, demokrasinin uygulamasından kaynaklanan zaafların ürettiği kişiler tek başına alırsa. Diğerlerini de kendisinin var ettiği ve bu nedenle mutlak itaat içinde olmaları gereken kişiler olarak görüp, tek adam gibi davranılırsa, yıpranacak ilk kurum “demokrasi ve işlerliği”dir.
Günümüzün oluşan grup dinamiği içinde “Irakın kuzeyine hemen müdahale”, ya da “Amerika ile ilişkileri kesme” vb. konularda referanduma gidilse sonuç ne olur.
Canı yanmış, soğukkanlılığını kaybetmiş toplumun vereceği karar büyük çoğunlukla olacaktır.
Bunun adını cumhura gitmekten korkmayın olarak konulamaz.
Eğer korkmuyorsanız “ekmeği ucuzlatılması”, “memur işçi maaşlarına zam yapılması”, “herkese düzenli aylık ödenmesi” ya da dünyanın en pahalı yakıtını kullanan ülkemizde, “yakıttan alınan vergilerin kaldırılması“ gibi konularda da referanduma gidin bakalım, sonuç ne oluyor…
Ne o? Hani referandum kültürüne alışacaktık! Hani cumhura gitmekten korkmayacaktık.
Sorun referandum da değil. Sorun referandum konusunun ve zamanının işine geldiği gibi belirlenmesinde ve demokrasinin işleyişinin bunun için araç olarak kullanılmasında.
Refarandumların; ancak toplumsal bilincin oturduğu, soğukkanlılığın geri kazanıldığı ve yeterli enformasyonun sağlandığı ortamlarda ve kamu yararı amaçlanarak yapıldığında sağlıklı netice vereceği açıktır.
Bu güne kadar seçilenler, cumhur tarafından seçilmemiş miydi?.
Cumhur, bu yetkisini seçtiği meclis aracılığıyla kullanmıyor muydu?
Devlet yönetimi yapımız buna göre kurulmuşken, şimdi yeni bir şeyler keşfetmiş gibi lafazanlık yapmak ancak meydanı boş bulmakla izah edilebilir.
“Cumhura gitme” adı altında, toplumda “suni yöntemlerle oluşturulmuş grup dinamiğinden” yararlanarak bir şeyler elde etme kurnazlığının sonuçları iyi olmayacaktır.
Üzüldüğüm taraf bundan devletin ve hepimizin etkileneceğidir.
Sonuç ne mi olur; Cumhurbaşkanlığı makamı ya “hükümetle tam uyumlu”, ya da “hükümetle tam uyumsuz” konuma gelir.
Bu durum, devletin bir “koruyucu” ya da “destekleyici” mekanizmasını daha kaybetmesi anlamına gelir ki sonuçtan demokrasinin işletilmesinde “zaaflar” oluşur.
Tamam, yeni bir yöntem benimseyebiliriz.
Ancak bu yöntem, kendi işlerliğini sağlayan ve kontrol eden mekanizmayı da içermelidir.
Örneğin cumhurbaşkanını, “cumhurun seçtikleri” değil de “cumhurun kendisi” seçsin gibi.
Ancak bu yöntemin de koruyucu, seçileni saygınlaştırıcı ve seçilen üzerinde “cumhurun çoğunluğunu” esas alan mekanizması olan “iki turlu seçimle” desteklenmesi gerekir.
Hiç bundan söz eden yok.
Hadi sen “şark akıllısı”sın. Ya bu konuda konuşması gerekenlerin suskunluğuna ne demeli?
Korkudan mı? Bananecilikten mi?
Ben bu ülkede değil uzayda yaşayan bir hayaletim yaklaşımından mı?
Dilsiz şeytanlıktan mı? Yoksa cahillikten mi?
Onlarca bilimsel unvanlımız var. Hadi cumhuru aydınlatın.
Bunun için varsınız ve bu işten geçiniyorsunuz.