Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Eylül '07

 
Kategori
Doğal Hayat / Çevre
 

Sumbas'tan Göller'e (trekking mi, Arabayla mı?)

Sumbas'tan Göller'e (trekking mi, Arabayla mı?)
 

Çukurovanın dağları ovası kadar çoktur. Ovası çukur ve rakımı düşük olmasına rağmen Dağları da o denli büyük ve yüksektir. Çukurovayı Torosların en görkemli bölümleri çevirir. En güzel dağ görünümleri ile.

Çukurovanın bir başından girin diğer tarafatan çıkıncaya kadar kuzeye baktığınız zaman yeşil çukurovanın dağ duvarı yeşil orman örtüsüyle ovanın yansıması gibi torosların doğudan batıya uzanan zirveleri, beyaz kar örtüsüyle bulutlara karışarak adeta çukurovanın dağ sınırını çizerler. Bilinen birçok zirveyi arabanızdan görmek mümkündür.

O görülen dağ zirvelerinin bazıları komşu illerde kalır. Olsun, onlar hep çukurovaya bakarlar. İşte önümüze torosları arkamıza çukurovayı alarak dağlara doğru yükseleceğiz.

Yolumuz Osmaniye-Sumbas İlçesinde yer alan Sumbas su gözünden başlasın dedim. Ama ben Sumbas İlçe merkezini görmüyorum baradan. Arada bir yıpranmış ve engin sırt var. Kent merkezi beşyüz metre öbür tarafta. Burası ise Kozan Acarmantaş köyü ile doğal bütünlük sağlıyor. Ne akılla olduysa sumbasa bağlı.

Bu çevre daha çok Bucak diye tanınmaktadır. Bucak Kozan'ın en bilinen portakal ve mandalini ile meşhur kasabasıdır. Bucak Acarmantaş fiilen birleşik gibidir zaten. Buraya Kadirli - Kozan yolundan da gelinir Kozan'dan da direk gelinebilir.

Sumbas su gözü koca bir ırmağın, çukurovanın dağın dibinde bittiği yerde, bir yerden coşarak çıktığı kaynak yeridir. Önünde iki futbol sahası genişliğinde göl oluşturarak ırmak şaklinde çağlayarak Ceyhan nehrine kavuşmak için sanki can atar gibi koca nehrin nasıl doğarak aktığına şahit olursunuz.

Bu kadar su bir yerden, hemde çukurovanın sıcağında ve de ovanın kenarında! İşte cennetten bir köşe. Burayı görünce diğer gördüğüm yerleri unuttum. Çevre yeşil ama evlerde var, evlerin bahçeleri de . Ağaçların dalları suya saygı duyarcasına yaprakları suyu öpüp duruyor. Akış macrasına doğru ağaçların manzarası anlatılmakla olamaz, görmek gerekli.

Ama ben gördüğümde suyun kaynak yerinde alabalık tesisi vardı. Bu bir bakıma lezzet durağı yaratıyor ama çevre değerlendirmesi yapmak gerekir diye düşünüyorum. Çevredeki yapılarda da kafeterya, mangal tipi imkanlar var.
Bir yandan ağaç kökleri suyla haşirneşir olurken çevre de hep birlikte suyla karışıyor adeta. Acarmantaş kıyısındaki yalı evlerinin sudaki silüetiyle birlikte sizde dinlenin. Yemeği de yiyelim ki yola çıkalım.

Burada çevre portakal, mandalin ve trabzon hurması bahçeleriyle kaplı. Kuzeye doğru yola devam edeken Ferhatlı köyü civarından geçerken karşımda sivri ve yüksekçe bir koni şeklinde tepe dikkatimi çekiyor. Rampayı çıkınca yaya olarak patika yoldan tepenin zirvesine doğru tırmanıyorum. Güneye doğru bakarsanız, yakın Acarmantaş ve Bucak, yeşil bahçelerin içinde kaybolurken Anavarza istikametinden Ceyhan'a kadar görebilirsiniz. Sabahın berrak vaktinde eğer burada olabilseniz.

İşte burası gerçekten antik bir kent izleri taşıyor. Tapınağın dev çaplı kolon sütunları hala ayakta. Kaide temel (ortastat) sapasağlam duruyor. Bu Tapınak arkasını dağın zirvesindeki ana kayaya dayamış sütünlar arasından az önce dediğim gibi, çukurova önüne serilmiş, her yer ayağınızın altında. Ama bu antik ören yerini gezerken ana kayaya Hitit'ler tarafından yapılmış rölyefi (Kaya kabartma figürü)hemen farketmelisiniz. İki kolu ikiyana açık, bacakları açık, başı külahlı ( birazda doğu kültürü esintisi) dev kabartma, önünde hatıra foto. çekilebilirsiniz. Ama dikat edin düşmeyin, düşerseniz ya beşyüz metre yuvarlanır ya da definecilerin çukurlarında kalırsınız. Buranın adını merak etmiş olabilirsiniz! Yarıkkaya"Uzunoğlan Kalesi" diyorlar ama bu adın nereden geldiğini öğrenemedim (benim hatam).

Unutuyordum bakın bu koni dağın kuzey eteğinde korunmamış zemin mozaikleri var. Az sonra oraya uğrarız. Batı tarafında yeniden biraz yükselen ama üstü oldukça düz sayılabilecek, Ferhat Tepe üstünda kilise kalıntısı var, mihrap tarafı henüz sağlam. Bu tepe üstü güneye doğru sanırım örenyeri kalıntısı ile dolu. Bu Tülek ve Çamlıtepeler Eleksırt Beşiktaş mevkileri yerleşim alanları izleri ile doludur. Kalenin 250 mt aşağısında kalan Gedik boğazı denen geldiğimiz ve arabadan indiğimiz yerden batıya doğru uzanır, bu sırtın üstü ağaçlandırıldığı için görünürde birşey fark edilmiyor. Ama öncesinde çok kurcalanmış olma ihtimali yüksek.

Bu kaleden Bucak, Karasis, Anavarza kaleleri ile Andıl kalesi, hatta yukarıda Uğurlubağ kalesi dahi görülür. Oradan da Feke kalesi ve Saimbeyli bağlantısı kurulur. Çünkü burası koni şeklinde 750 rakımlı tek bir tepe sayılır. Kuzey taraf dibinden Eskimantaş köy evleri başlamaktadır. Tepe çevresi bitki örtüsü maki formasyonu çeşitleri ve kızılçam ağaçlarından oluşmaktadır. patikadan geri dönüyoruz.

Uzunoğlan kalesi etelerinden ayrılmadan sağa sapınca 200 mt ileride antik olamsa da oldukça tarihi bir yapı sğlam duruyor, ahır olarak kullanılmakta, tam önününde kaynak pınarı yerden akıyor. Binanın arka tarafı açık ağıl (ben gördüğümde) üzeri gübre ile kaplanmış çevrede mozayık parçaları perişan vaziyette, ağıl yerinin altında ne var bilemem. Bu civarlar veya Kozan civarı amatör define arayıcıları ile dolu diye duydum.

Ama buardaki portakal bahçesindeki portakalların tadını da anmadan geçemem.

Karasis kalesi batıda olarak Eskimantaş içinden kuzeye doğru yola devam ediyoruz, Gittikçe rakım yükseliyor. Çevremiz bir, kızılçam ormanı oluyor, bir tarla, bahçe oluyor. Karadenizi biraz andırıyor, köylerin arası pek kesilmiyor. Burada sahipsiz kalan arazi birkaç yıl sonra orman oluyor. Öbür taraftanda yeni açmalar yapılır, anlayacağınız orman burada yer değiştirerek adeta gezer. Ama orman optimum yetişme muhitinde olduğundan tabii gençleştirme ve kendiliğinden yenilenir, yeterki korunsun.

Yapılan bir kadasro çalışması geçerliliğini korusun ve takip edilsin, aynı yere birkaç kez aynı çalışmalar yapılma durumu doğmasın. Burada yollar bazan orman gölgesinden bazan nar bahçesi kenarından, bazan çeşme yanından köy içinden ama hep sırtların istündan uzar gider. Bu havzada üç dere vadisi iki orta sırt iki de yan dağ yamacı var. Saimbeyli (Hacın) mıntıkasından alınacak bir "su" Tapan üstünden dörde ayılsa cazibeyle akarak çukurovaya ulaşır. Çevreside hem içer hem kullanır. Boztahta köyünden geçerken yol kenarındaki çeşmeden kaynak suyu içiyoruz. Geçerken yol kenerındaki köylerle birlikte diğer köylerde bazan orman bazan ağaç arkasına saklansalar da görülebiliyorlar dikkat edene.

Her köyün de adını bilmiyorum. Ama biraz ilerde Kargapazarı var ama bu belki Akçalıuşağı'nın mahallesi olabilir. Buradan ilerde Feke köyleri de uzak değil. Feke'nin tapan mevkisideki köylüler genelde gezgin arıcılık yaparlar. Üst taraf dağlarda güzel yayla havası var. Hele şu yukarda ki görülen Hokka dağı yok mu! "Çok kiriş kırar" demiş tapanlı nine. Neden demişler, o'da: "Kıyametten önce herşey pamuk gibi atılacakmış, eğer aslı varsa o dağdaki kayalara hallaç kirişi mi dayanır demiş." Hakikaten orası ardıçların boy gösterdiği karstik (kireç kayaları) tabiaten enteresan şekiller almış dev dağ blokudur.

Ben sağ taraftan Akçalıuşağı köyü içinden yola devam edeceğim. Burada köy içi pırnal meşeleri ile evleri saklar vaziyette. ama düz bir arazi. Zaten bu orman köylerinde tarım la evini geçindirebilecek arazi bulunmaz. Çıplak topraklı köy içinden kıstak bir vadi boyunca daha da dikleşen rampadan çıkıyorum. sağ sol karaçam, sedir ormanları ile kaplı. Ama buralardan tapan köylerine doğru gittiğinizde sedirleri güneydoğudaki meşeler gibi hayvan otlatmak için kesilmiş olarak görürüz. Çoban, sürüsünü bir sedir ağacı altına getirir, kendisi ağaca çıkıp dalları keserek yere düşürür ve hayvanlarının yemesini sağlar.

Dar vadinin yokuş (rampa) yolunda ilerledikçe ağaç türleri değişiyor. Ağaç aralarından dev kaya oluşumları dikkati çekiyor. Dev peri bacasını andıran bu kayalar enteresan görünümleri ile değişik bir doku oluşturuyor. Bu gittiğim yerde kalıcı köy yok. Tamamı yazlık yayla evleri. Kışın hepsi Adana ve Kozan'a dönerler. Yayla mevsiminde buraya gelirler. Esnaf yayla sezonu boyunca çok zaman iş yerini kapatır.

Yayla buraya denir, düz bir alan, güney kuzey doğrultusunda uzanıyor. genişliği 500-750 mt.arasında ancak değişir. bazı yerlerde gölet oluşturulmuş hayvan sulanması için ama evlerin önceden suyu yoktu. Her yayla evi çatısından akan yağmur, kar suları yerde yapılan sarnıçta depolanır, yazın da kullanırlardı. Ama şimdi az da olsa çevreden su geliyor. Bazıları evlerin civarındaki düzgün kaya yüzeylerini su toplama alanı olarak değerlendiriyorlardı.

Yayla düzlüğünün çevresi tamaman karışık göknar (kamalak) Sedir (katran) ardıç, ibreli boylu mazı, meşe ağaçiarı ile kaplı. Burası ayrı bir dünya gibi, Torosların tepesinde İsviçre. Burası "Göller Yaylası". Alın yanınıza arkadaşınızı veya sevgilinizi bu ormanlar içinde bir gezinti yapın

Sevgi ve selamlar
Nariçi


 
Toplam blog
: 376
: 1841
Kayıt tarihi
: 06.07.07
 
 

Hayat herkes için aslında yalnızlıktır. hiç kimsenin doğal garantisi yoktur. (Günlük atüel haberl..