Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Mart '08

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Sumru Yavrucuk ile başbaşa

Sumru Yavrucuk ile başbaşa
 

YALNIZ KADIN


Ünlü tiyatro sanatçısı Sumru Yavrucuk, Afife Jale ödülü aldığı tek kişilik oyunu ”Yalnız Kadın” ile Ankaralı tiyatro severler ile buluştu. Tiyatro, televizyon ve sinemadan takip ettiğim Sumru Yavrucuk, tüm samimiyeti ve zarifliği ile beni kulisinde kabul etti.

Mavianne: Ünlü bir yıldızın parlak ışığı ile aydınlanmanın mutluluğunu yaşıyorum. Öncelikle sizi, başarılı performansınız ve oyununuz için tebrik ediyorum. İzlemek çok büyük bir zevkti.
- Teşekkür ediyorum. Oyunumu her gün yeni bir seyirci ile daha güzelleştirmeye çalışıyorum. Oynamak izlemekten daha zevkli gerçekten. Allah’tan benim yaşadığım şey gerçek değil, ben rol yapıyorum ama, Türkiye’de ve Dünya’da kadınlar şiddete maruz kalıyor.

Mavianne: Oyunculuğunuzla Afife Jale Ödülü aldığınız “Yalnız Kadın” oyununda; kocası tarafından ezilen, aşağılanan ve evden çıkmasına izin verilmeyen bir kadının gözünden, onu mal gibi gören erkek toplumunu keskin bir eleştiri bombardımanına tutuyorsunuz. Erkeklerin en temel sorunu ve kadınların en acil çıkışı nerededir sizce?”
- Zaten “biz” diye yaşamayı öğrenemezsek, ikili ilişkilerde “ben” ve “o” diye bakarsak kadın erkek ilişkilerine, bir yere varmak mümkün değil. Burada şöyle bir şansım var, Dünyada tek kişilik erkek oyunları çok fazladır ama, kadın oyunları çok azdır. O yüzden gerçekten de, Dario Fo ve Franca Rame işbirliği, repertuar olarak oyunculara çok eserler armağan etti. Onların dışında çok az kadın oyunu var. Bakıyoruz ki, İtalya, Türkiye, İspanya yada Amerika hiç birbirinden farklı değil. Yine kadınlara şiddet uygulanıyor, farklı ölçülerde. Yine baskı altındalar, yine kadınlar savaş veriyorlar. Burada amaçladığımız şey, kadınların gerçekten kendi istedikleri şekilde özgürce yaşayabilmeleri. Onun için bir kapı bu oyun. Kasvetli bir oyun değil, mizahi bir şekilde anlatılıyor. Burada, halk tiyatrosu yapmaya çalışıyorum. Alınacak dersler de oluyor, seyircimizle yer yer gülüyoruz, yer yer ağlıyoruz. İyi bir yerlere varacağını düşünüyorum.

Mavianne: Her tiyatro oyununda farklı bir role bürünmek nasıl bir şey?
- Çok tedavi edici bir şey olduğunu düşünüyorum. Yoksa benim için hayat çok monoton olabilirdi.

ANKARA’DA SANAT VE SEYİRCİ BERABER OLUŞMUŞTUR

Mavianne: Ankara seyircisine oynamanız, Ankara doğumlu olmanız nedeniyle size farklı bir heyecan veriyor mu?
- Ankara Konservatuarı Hacettepe mezunuyum. Ankara, çok köklü bir sanat geçmişine sahip Başkentimiz. Ankara’da sanat ve seyirci beraber oluşmuştur. O nedenle çok seçicidir. O yüzden de bana çok heyecan verir. Ben buraya geldiğim zaman her oyunumda yeniden sınava girerim. Konservatuarı bir türlü bitiremem. Hep konservatuar sınavı gibi gelir bana buradaki oyunlarım. Çok şükür, seyirciler de çok keyifli ayrılıyor oyundan. İlk sınavımdı açıkçası, tek kişilik oyunumla ilk kez geldim Ankara’ya.

Mavianne: Ankara Devlet Konservatuarı Tiyatro Yüksek Bölümü'nü birincilikle bitirip, İstanbul Devlet Tiyatrosu’nda çalışmaya başladınız ve 25 yıldır aynı kurumda çalışıyorsunuz. Bir tiyatro emektarı olarak siz de, insanların tiyatroya ilgisinin azaldığını düşünüyor musunuz? Sizce tiyatro, seyircisini televizyona ve özellikle dizilere mi kaptırdı? Yoksa aslında ilk bakışta göremediğimiz bir katkısı da oluyor mu, yani seyirci TV'de sevdiği oyuncunun oyununa da gelmek istiyor mu?
- Elbette bizleri, canlı performansta izlemeyi talep eden bir kitle oluştu televizyon sayesinde. Ama bunun dışında, gerçekten iyi yapımların seyirci ile buluştuğuna inanıyorum ben o açıdan. Tiyatro fazla seyirci kaydetmiş değil. Daha seçici ve daha araştıran bir seyirci ile karşı karşıyayız. Artık, internette gideceği oyunu sonuna kadar araştırıp, öyle gelen bir kitle var. O yüzden de, iyi oyunlar daima seyirci ile buluşuyor.

HER OYUNUMDA BEN, BENDEN YOLA ÇIKARAK BİR FARKLI BİR KARAKTER OLUŞTURMAYA ÇALIŞIYORUM

Mavianne: “Leenane'in Güzellik Kraliçesi” oyununu 8 yıldır kapalı gişe oynamanızın ve bu oyunla onlarca ödül almanızın sırrı nedir?
- Ayda bir hafta, İstanbul Devlet Tiyatrosu Aziz Nesin Sahnesi’nde oynuyorum. Çünkü, sahnelerimiz artık oldukça kısıtlı. Taksim Sahnesi şimdi bir hipermarket olma hazırlığı içinde. Atatürk Kültür Merkezi tadilata girecek. O yüzden seyircilerin bu oyunu izleyebilmeleri için son ayları. Mesleğe başladığım zaman fazla iddialı değildim. Ben sadece, çok sevdiğim bir işi yapıyordum. Sevdiğiniz bir işte hesap kitap yapmazsınız. “Tiyatroyu başarmak için 5 saat çalışmanız gerekir” diye bir kural yoktur. Seviyorsanız zaten çalışıyorsunuzdur. O nedenle de, her gün yeni bir seyirciye, yeniden ne bulabilirim diye araştırıyorum. Yani bir rol 8. yılda dahi sizin peşinizi bırakmaz. Hep onunla didişirsiniz, değişirsiniz. Bu değişim sizin oyununuza yansır. Sonuçta oluşturduğum karakterdeki sesler, vücut dili, bütün o katmanlar yine benden çıkıyor. O nedenle, sürekli yeni bir izleyiciye yeniden oynamanın heyecanı sanırım diri tutuyor oyuncuyu.

İŞİTME ENGELLİLER OKULLARA OKULLARINA DRAMA DERSLERİNİN KONULMASINA ÖN AYAK OLDUĞUM İÇİN GURUR DUYDUM

Mavianne: Profesyonel hayatınızın ilk yılında 1986'da işitme engellilerle yaptığınız bir çalışma sonucu dünya birinciliği aldınız. Ödül sonrası hayatınızda neler değişti? Onlarla çalışmak nasıl bir deneyim? Sanatınıza etkileri neler oldu? Engelliler için başka faaliyetlerde bulundunuz mu?
- Evet, çok şaşırtıcıydı benim için. Sanıyorum kendi adıma, sanatım adına yaptığım en iyi yatırımdı. Çok güzel şeyler öğrendim. İnanılmaz bir deryaydı. Çünkü sözle ifadenin dışında sembolik ifadeleri aramak olsun, vücut diliyle bir oyunu kurgulamak olsun, bütün görsel efektleri, tüm ritim gibi, dans ve müzik gibi, tüm öğeleri bir araya getirip bir bilmeceyi çözmeye çalıştım. Çok da gençtim, konservatuardan mezuniyetimin ilk yıllarıydı. Onlara bir şeyleri tarif ederken, aslında öğrendiklerimin sağlamasını yapıyordum. Barselona’da birinciliği getiren ilk oyunum “Kurban”dı. Aslında 5-6 kişilik işitme engelli gruba rehabilitasyon amacıyla yola çıkılan bir projede, kendimizi birdenbire sahnede oyunlar oynarken, hem de müzikal oynarken bulduk. Sonra bunu yurtdışında değerlendirdiğimiz zaman, çok enteresan geldi insanlara, çok beğenildi. Sağ olsun o zamanlar Okay Temiz müziklerini verdi onları kullandık. Öyle bir başarıdan sonra sessiz dünyada daha çok duyulduk. Sonra ikinci olarak Necati Cumalı’nın oyununu “Susuz Yaz”ı yine işitme engelliler için, müzikli bir şekilde sahneye koydum. Onda da, bizim sesiz tiyatro ekibinden öykünerek baktık ki, pek çok tiyatro topluluğu çıktı. Onlar için de bir örnek olduk, yarışmalar düzenlendi. Orada da birinci oldu “Susuz Yaz”. Bundan yola çıkarak işitme engelliler okullarına drama dersi konuldu. Beni en çok gururlandıran şey o oldu. Bizim oyuncularımız dersler veriyorlar şimdi. Kendi problemlerini, kendi yazarları ile çözebiliyorlar. Benim toplam çalışma sürem 10 yıldı.

EĞER BİR YERDEKİ ENERJİ BENİ ÇOK MUTLU EDİYORSA BEN DE DALIYORUM İÇİNE

Mavianne: Yıldız Teknik Üniversitesi öğrencileriyle sergilediğiniz; 1987'de "Bir Avuç Çehov" ve 1988'de "Kırmızı Biberler" oyunlarından sonra üniversite öğrencileri ve gençlerle yaptığınız tiyatro çalışmaları oldu mu?
- Sadece, Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nde role hazırlık dersi verdim. Daha sonra özel olarak ilgilendiğim bazı gençler oldu.

Mavianne: Üniversiteli amatör oyuncularla çalışmak fikri nasıl doğdu? Onlarla çalışmak nasıldı?
- Hep, bir bakayım orada neler oluyor diye giriyorum. Oradaki malzeme nedir, enerji nedir, eğer bir yerdeki enerji beni çok mutlu ediyorsa, ben de dalıyorum içine onlarla yoğunlaşıyorum. Yıldız Teknik Üniversitesi Tiyatro Gurubu çok heyecan verici bir ekipti, çok güzel 2 oyun çalıştık.

Mavianne: Sizi halk, daha çok “Yabancı Damat”taki “Feride” karakteri ile tanıdı. “Sevgili Dünürüm” deki “Yıldız” ve “Feride” çok benzer, esprili ve komik bir kadın. İki ayrı dizide canlandırdığınız rolde de 2007 yılında kaybettiğiniz annenizden ilham aldığınızı okumuştum bir röportajınızda. Rahmetli annenizin sizin yetişmenizde nasıl bir etkisi oldu?
- Sanıyorum annemin bana verdiği en önemli şey hayal gücüydü. En güzel kelimeleri söyleme kuvvetinde olan bir kadındı. Belki de, dramaya yönlenmeme cesaret veren kişi o oldu. Onunla ortaklaşa plan yaparak ben, Ankara’ya okumak için kaçmıştım. Hiçbir şeyin imkansız olmadığını gösterdi bana. O sevgisi ile, o sabrıyla, o duruşuyla sanıyorum o, benim olmak istediğim yeri çok güzel tahmin etmişti aslında.

10 YIL BOYUNCA BANA HİÇ SİNEMA TEKLİFİ GELMEDİ

Mavianne: Özellikle sinemada oldukça seçicisiniz, örneğin “Seni Seviyorum Rosa” daki rolünüzle Altın Portakal ve Altın Koza aldıktan sonra bile tiyatro yapmaya hiç ara vermediniz ve sizi daha sonra başka sinema filmi projelerinde göremedik.
- Beni görmek istemediler galiba, böyle bir şey de var. Herkes alışkın olduğu kadroyla sürdürüyordu çalışmasını. Yani 10 yıl boyunca bana hiç sinema teklifi gelmedi. Sanki yokmuşum gibi, sanki bu dünyada yaşamıyormuşum gibi. Devlet Tiyatrosu’nda yirmi beşinci yılım ve oynamadığım bir tek sezon yoktur. Yani göz ardı edilmeme olanak yoktu. Bir kuşak beni görmezden gelirken gençlerin teklifleri sinemayla olan ilişkimi canlı tutmamı sağladı.

Mavianne: Sizi nasıl bir senaryo heyecanlandırır? Hangi yönetmen ve oyuncular ile çalışmak istersiniz?
- Kesinlikle gençlerle çalışmak istiyorum. Bu yaz, 15 yıl aradan sonra ilk filmimi çekeceğim. Bu proje 2 yıl önce geldi bana. Sinemaya olan kırgınlığım isyankarlığa dönüşüp beni her projeyi reddetme noktasına getirsin istemiyorum. Yönetmen Mustafa Nuri birlikte en uygun kastingi oluşturmamız uzun zaman aldı. Erkek başrol oyuncusu olarak projede Haluk Bilginer yer alıyor.

Mavianne: Haluk Bilginer ile birlikte oynamanız ne kadar güzel, yine çok zevkli bir paylaşım izleyeceğiz desenize.
- Ben zaten Haluk'la aynı dizide oynamaktan müthiş keyif alıyorum. Haluk’un en kötü huyu, beni çok güldürüyor olması. Bu sinema filmi, çok farklı olacak. Bir “oyuncu” ile oynamanın değerini en iyi gene bir “oyuncu” bilir. Orada pek güldürmeyeceğiz galiba, biraz heyecanlandıracağız, biraz gereceğiz.

Mavianne: Nasıl bir rol oynayacaksınız? Biraz ipuçları verebilir misiniz?
- Haluk ve ben çok farklı dertleri olan yitik insanları oynuyoruz. Sonra bir araya geleceğiz, belki de gelemeyebiliriz? Seyircinin izlemekten keyif duyacağı bir film olacağını umuyoruz. Sevgili Dünürüm bu sezon nasıl devam edecek? Sevgili Dünürüm çok farklı bir yapıya büründü ve şimdi daha da güzelleşti. Bir defa sit-com’a dönüştü. Ahmet Muhtar eski servetine kavuştu. Çünkü seyirci o çatışmayı çok sevmişti. Biz ne kadar eğlenirsek seyirci daha çok eğleniyor. Ben garanti ediyorum eğleneceklerine.

Mavianne: Genel olarak sinemaya bakışınız nedir? Türk sinemasını nasıl buluyorsunuz?
- Çok güzel işler çıkıyor. Çağan Irmak, Fatih Akın, Zeki Demirkubuz, gibi yönetmenlerin son dönem çalışmaları çok etkileyiciydi. Kendi derdimizin filmlerini çekiyoruz artık. Bu çok önemli, ithal bir takım duyguları ve durumları alıp onları oynamaya çalışmıyoruz bu yüzden de özgün ve güzel işler çıkıyor.

Mavianne: Eşiniz, ressam Erdinç Ünlü'nün önce bir tablosuna aşık olduğunuzu ve "Bu tabloyu yapan, kadın ruhundan iyi anlıyordur" diyerek, tanıştığınızı ve evlendiğinizi okuyunca çok orijinal buldum bu hikayeyi. Bu hikayenin aslı nedir?
- Yoo hiç öyle bir şey yok (Gülüyor) Bir tabloya aşık olsam en fazla onu satın alırım. Ama bir insanın partnerinde bu tür özelliklerin olması çok güzeldir. Ben bir oyuncu olarak tabi ki hünerinden etkilendim. Gerçekten mesleğini seviyorum onun, resme bakışını, üslubunu seviyorum. Nisan ayında Ankara’da Turkuvaz Sanat Galerisi’nde resim sergisi olacak.

HAYVANLARI VE DOĞAYI ÇOK SEVİYORUM

Mavianne: Sizi nasıl tanımlayabiliriz? Nelerden hoşlanır, nelerden nefret edersiniz?
- Tasarrufu seven ve çevreci olarak tanımlayabilirsiniz. Hayvanları ve doğayı çok severim. Üç tane köpeğim var, bir de tavşanım vardı. Maymun dahil olmak üzere, koyun, çekirge… her hayvanı besledim. Annem çok hoşgörülü bir insandı. Bütün hayvanları getiriyorduk eve o da kabulleniyordu, birlikte bakıyorduk. Doğanın katledilmesine isyan ediyorum. Dünya susuzluk alarmı verirken insanların asfaltları ıslatarak serinletmesine dayanamıyorum. Ve siz de uyardığınız zaman, acaba bu kadının nesi var diye, yüzünüze şaşkın şaşkın bakıyorlar, bir türlü bilinçlendiremiyoruz insanları.

Mavianne: Günlük hayatta olmazsa olmazlarınız nelerdir?
- Hayatımda bu yaşıma kadar daima spor oldu. Fakat son 3 yıldan beri Yabancı Damat’tan sonra o ilk defa tanıştığım televizyon temposu nedeniyle spordan uzaklaştım. Zamanım oldukça bahçe işleri ve çiçeklerimle ilgileniyorum. Köpeklerimle vakit geçirmeye çalışıyorum.

Mavianne: İzleyicilerinize gelecek planlarınızla ilgili vereceğiniz ipuçları nedir?
- Hiç plan yapmadan yaşıyorum. Sinema filmim var, bunun dışında yine seneye tiyatro var. Hayatımda olmaması olanaksız tek şey tiyatro. Hayatımda her şey olabilir. Sağlığım yerinde olduğu sürece daima tiyatro olacak. “Yalnız Kadın”ı küçük çaplı bir Anadolu turnesine çıkarmayı planladık. İzmir, Antalya, Balıkesir, Bursa, Bodrum gibi merkezlerde oynayacağım. Bu arada yeni oyun arayışlarım da sürüyor.

 
Toplam blog
: 306
: 1007
Kayıt tarihi
: 29.01.08
 
 

Çevre Mühendisiyim. Kitap okumayı, film izlemeyi, yazı yazmayı seviyorum. 2 erkek çocuk annesiyim..