Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Temmuz '07

 
Kategori
Öykü
 

Sün Nerdesin? Anneler Gününde Dertleşme -III-

Süüün!... Süün! Süüüü! Nerdesin? “Sün” neyin kısaltılmışıydı bilmiyorum. Aklımda kalanlardan biri; Annemin beni “Sün” diye çağırmasıydı Annemin beni öyle çağırması mutlu ediyordu... Yaşadığım yerden hatırladığım, kısa bodur çalılık şeklinde öbek öbek toplanmış koyu yeşil sert bitkilerdi. Sert bitki deyişim kurumuş yapraklarının çıplak ayaklarımı incitmesiydi...

Annem, dere kenarında çamaşır yıkıyordu... Ben de etrafında oynuyordum. Bize doğru çok yavaşça yürüyen büyük bir kadın geliyordu. İri yarı kadın minicik suratımı tek eliyle kapatıp, ağaçların arkasına iki bacağının arasında sıkıştırmıştı. Hareket edemiyordum. Annemin sırtı dönüktü. Savanları, tokaçla dövüyordu. Ellerinin üzerinde, alnında, çenesinin üzerinden alt dudağının bitimine kadar dövme süslemeleri vardı. Gözleri ne renkti hatırlayamıyorum. Kocaman bir dev gibiydi...İsmimi söyleyip, birden ayağa kalkmıştı. Çalılıkların arkasından, onun sağa sola şaşkınlıkla koşuşturmasını görebiliyordum. Yıkanmış çamaşırlara ayağı takılıp düşmüştü. Kalkmaya çalışırken hem ağlıyor hem de “Süün nerdesin?” diye bağırmaya devam ediyordu. Nefesimin kesildiğini sanmıştım. Annem ayağa kalkıp derenin akış yönüne doğru koşuyordu. O an bir adamın yanımıza geldiğini fark etmiştim... Rengi tozdan görünmeyen bir taksiye bindirdiler. Arabada benim dışımda bir kız bir de oğlan vardı. Kız benden büyüktü, oğlan benimle aynı yaştaydı.... Annemin “ Altı yaşında ama küçük gösteriyor yaşı” cümlesi aklıma gelmişti. Sürekli arabayla gitmiştik. Defalarca uyuduk, uyandık. Araba halâ gidiyordu.... Kadın, arkada yanımızda oturuyordu. O iki adamdan biri arabayı sürdüğünde diğeri uyuyordu. Evimizin yanında birkaç ev daha vardı, bir de dere... Oradan başka bir yere gitmemiştim. Hep annemin etrafında dolaşıyordum; tavuklara yem verirken, koyunları sağarken... Hatırladığım başka hiçbir şey yoktu. Haa, bir de sacın üzerinde ekmek pişirirken... Babamı hiç hatırlamıyorum.. Dedem, amcalar bir arada olduğu için birbirine karıştırıyordum herhalde... Yüzleri net değil aklımda...

Güneş bir daha doğduğunda, altından sular akan bir köprüden geçtik. Taştan binalar, dükkanlar hep yan yanaydı. Ara sokaklardan geçip bir evin önünde durduk Taştan merdivenlerden çıkıp içeri geçtik. Kadınla adamlardan biri yanımızda kaldı. Diğeri bir şeyler konuştuktan sonra, bize bakıp dışarı çıkmıştı... Kadın beni yıkayıp yükleyerek bir yatağın üzerine koymuştu. Benden biraz büyük olan kıza, soyunup yıkanmaya başlamasını söylemişti. Kız çekine çekine banyoya doğru gitmişti. Oğlan köşeye büzüşmüş ağlıyordu. Şefkatle yanına yaklaşıp bir şeyler söyledi... Çocuk susmuştu. Havluyu üzerimden çıkarıp bir çarçafla örtmüştü.

Beni uyandırdığında kızla oğlan da yıkanmış, dışarıya giden adam da dönmüştü.

Masanın üzerine yemekleri koymuşlardı. Çok güzel kokuyordu. Yeni elbiseleri giydirdi. Masanın etrafındaki sandalyelere oturttu. Evimizde hiç masa, porselen tabak olmamıştı. Yemeğimizi yedikten sonra, evden ayrılıp tekrar taksiye binmiştik. Taksi pırıl pırıl parlıyordu. Kırmızı siyah kocaman araba.... Adamlardan biri evde kalmıştı... Etrafı ormanlıklarla kaplı yollara çıkmıştık. Hava kararmaya başlamıştı. Yine uyuya kalmıştım.

Bir kaç kez araba durmuştu. Durunca da uyanıyordum. Kenarları taşlarla süslü bir köprüden geçmiştik. Sular bu kez daha çoktu. Evler çoktu. Büyük bir korku içindeydim. Annemi istediğimi söylediğimde “Unut” diye bağırmıştı. “Ben anneyim! Gerçek annen benim! ” diye bağırmıştı. “Bana, anne diyeceksiniz!” öyle deyince susmuştum. Yine büyük caddeler geçtik. Arabalar, insanlar çoktu.... Kimi çocuk annesinin, babasının elinden tutarak gidiyordu. Trafik polisleri ortada bir şeyin içinde durmuş; eliyle, koluyla arabalara işaret veriyordu. İkimizden büyük olan kız, arabayı polis durdurduğunda inip koşmaya başlamıştı. Kadın da arkasından koşmaya başlamıştı. Kız arabaların arasından sırtı dönük polisin yanına yaklaşmak üzereyken kadın, kızın uzun örgüsünden tutup durdurmuştu. Kadın çekiştirerek, kızı tekrar arabaya getirmişti. Kapıların düğmelerine basıp oradan uzaklaşınca üçümüze dönüp; “Ben kimim, neyiniz oluyorum?” diye bağırmıştı. Oğlanla ben korkuyla “Annesin.” Demiştik. Sert bir sesle “Annemizsin diyeceksiniz! ” diye bağırdı. Kıza dönerek; “ Ben sana ulaştığımızda hesabını sorarım arabadan inmenin! Kardeşlerin gibi uslu olacaksın! Annenle baban yarın öbürgün gelecekler... Sakın bir daha olmasın!”

Yan yana evlerin dizili olduğu sokağa gelmiştik. Yerler taş döşeliydi. Bitişik iki katlı evlerden birine girmiştik. Anneyi, kapıda bir abla bir de sakat abi karşıladı. Oğlanın ayağı çok fazla aksıyordu. Ağır ağır konuşuyordu. Kadın, bizden büyük olan bu ağabeyi kucağında oturttu. Bize dönerek “ Bu sizin ağabeyniz.” demişti. Evde biz üç çocuktuk. Önceden büyük ablayla abi vardı. Abla, beni kucağına oturttu, sevdi... Benden büyük olan kızın yanaklarını sıkıştırıp öptü.

Bana, benimle birlikte eve gelen kızla, abiye birbirine yakın isimler verdiler. İyi bakıyorlardı. Yine de “Sün” diye seslenen annemi özlüyordum. Bize “ baba” dedirtilen adam arada bir gidiyordu... Sokakta oynayan çocukları pencereden seyrediyorduk.

Evde sessiz bir telaş vardı. Eşyalar aşağıya indirildi. Biz önde arabayla giderken kamyon da arkamızdan geliyordu. Annenin iki büyük çocuğu, birbirine çok benziyordu. Yüzleri solgun saçları sarıydı. İkisi de ortaokula gidiyorlardı. Yeni evde bir süre oturduktan sonra; bize bakması için eve bir teyze geldi. Anneyle baba bir sabah uyandığımda gitmişlerdi. Benim kadar olan çocuklar okula başlamıştı. Önlükleri, çantaları vardı. Pencereden bakarken ağlamıştım. Üçümüzü de okula göndermemişlerdi.

Yine taşındık.... Biz üçümüz bir odada kalıyorduk.

Bir akşam anneyle baba kendi aralarında bize aldırmadan koşuyorlardı. Arada bir kendi çocukları da katılıyordu. İkinci gün eve iyi giyimli bir adam gelmişti. Bizi salonda oturttular. Ablayla abi okula gitmişti. Hava soğuktu. Adam, anneyle babaya çok para vermişti. Tepsiye içkiyle çerezi koyup kendilerinin yattığı süslü odaya adamı çağırmışlardı. Anne, benden büyük olan ablayı banyoya götürüp yıkadı ve bayramlık elbisesini giydirmişti. Bu defa saçları ıslak değildi. Açık olan salonun kapısını kapatınca bir şey göremedik. Biraz sonra “Annemiz” içeri gelmişti. Babaya eğilip bir şey söyledi. İkisi de kendi odalarının kapalı kapısının önünde ayakta beklemeye başladılar. Bende, erkek kardeşimde tuhaf bir korku vardı.... Bir süre öyle bekledikten sonra anneyle, baba mutfağa geçtiler. İkimiz yan yana aynı koltuğa oturuyorduk. Adam dışarı çıkıp su istedi. Anneyle baba suyu hemen doldurup arkasından odaya girmişlerdi. Ben yavaşça yerimden kalkıp kapıdan içeri bakmıştım. Ömünde duruyorlardı. Ablamı görememiştim. Adamın biraz daha fazla para verdiğini görmüştüm. Tuhaf bir korku vardı içimde... Tekrar kardeşimin yanına gidip oturmuştum. Kardeşim kapıyı kapatıp, radyoyu açmıştı.

Kendi çocukları okuldan gelmişti. İkimize defter, kalem vermişti. Ablayla abi salondaki masada oturup deftere isimlerimizi yazmayı göstermişlerdi.

Anne, küçük ablayı içeriye geçirmişti. Divana yatırıp, başının altına kırlent koymuş üzerini battaniye ile örtmüştü. Saçlarını okşayıp eğilip öpmüştü. Baba da aynı şeyi yapmıştı.

O adam bir hafta sonra yine gelmişti. O gelince küçük ablayı hemen yanına gönderiyorlardı. Bize de her geldiğinde oyuncaklar getiriyordu....

Bir gün uyandığımızda o abla yoktu.... Onun yaşında bir başka abla getirdiler.... Çok ağlıyordu... Sapsarı saçları vardı.... Hiç konuşmuyordu..... O adam yine gelmeye başlamıştı...

 
Toplam blog
: 77
: 505
Kayıt tarihi
: 03.07.07
 
 

Yaşamsal boyutta etkilendiğim; kimi zaman bir kısım, kimi zaman bütün insanların orijininde birle..