Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Temmuz '07

 
Kategori
Öykü
 

Tutsak

Ne duygu yüklü bulutların, gözlerinde acı bir iz bırakıp yanaklarından süzülüp akması, ne de bolca söylenen samimi sözlerin doğruluk derecesi ilgilendiriyordu artık... Bir sabah alıştığı hızlı iş temposundan birden bire kopartılıvermişti. Yıllarca hizmet verdiği için teşekkür edilmiş, emekliye sevk edilmişti. Şokların en büyüğünü yaşıyordu. Sözler söylenmişti söylenmesine de görsel bir delil bırakmadan uçup gitmişti...

Genç kadın, yağan şiddetli yağmura aldırmadan sürekli arabasının hızını artırıyordu. Görüş açısı iyice düşmüştü... Şiddetli yağmurun hafifleyeceği umuduyla, yolun kenarına arabasını çekip park etmişti. Gecenin karanlığında gölün kapkara görüntüsüne bir an dalıp gitmişti... Sigarasını yakıp derin bir nefes çekmiş, ardından camı hafifçe aralayıp gözerini kapatmıştı...

Başkalarının dediği gibi bir saplantı mıydı? “Hayır. Hayır, saplantı değil...” diye içinden geçirmişti. Öyle olsaydı yıllarca özlem duyarak sürer miydi? Munis yüzü, yılların yorgunluğuna rağmen halâ bir Fransız modelinin zarafetini taşıyordu...

Duygularının yoğunluğu, yağmurun hızlı akışını unutturmuştu. İnce bedenini koltuğa iyice yaslayarak, bir sigara daha çıkarıp elinde bitmek üzere olanla yakmıştı. Tek tük geçen arabaların, bir iki kez kornaya basıp, hızla çekip gitmelerinden tedirginlik duymaya başlamıştı. Koltuğundan aşağıya doğru biraz daha kayıp ne olduğunu anlayamadığı sessizlik, yalnızlık, aşırı özlem korkusundan kendini korumak için başını yana çevirip, özlediği omuza yaslarcasına sokulmuştu.

“Ne olurdu telefonu çevirip arasan... Ekranda numaran görünse de yeterli bana...” diye söylenmişti... Hiçbir zaman üçüncü kişi olacağı aklının ucundan geçmemişti...Yanaklarından süzülen yaşların görülmeyeceğinin rahatlığı, gözyaşlarını cesaretlendirmişti. Doğrusuyla, hatasıyla sevdiğine olan özlemi günden güne artmıştı... Kırgın mıydı? Onu da bilemiyordu...Bildiği tek şey duyduğu aşırı özlemdi... “Ben burada yalnızım, çok yalnızım, ne olur çıkıp geliversen... Uzaktan da olsa bir kez görüversem... ‘morfin gibiyim’ demiştin; değilsin... Sevgim alışkanlık değil...”

Başını doğrultup, etrafına ürkerek bakınmış, kendi kendini cesaretlendirebilmek için kontağı açıp, radyoda kanal aramaya çalışmıştı... Radyoda adeta nefes almadan konuşan genç sunucu, konuyu uzattıkça uzatıyordu. Sinirle düğmeye dokunup susturmuştu.

Yağmur, artan bir hızla yağıyordu... elini cama uzatıp farkında olmadan sevdiğinin ismini yazmış, ardından ağlamakla gülme arası bir duyguyla kendine gelip eliyle silivermişti...

Yıllarca sırça kalbinin yaşadığı fırtınaları sezdirmemek için gösterdiği çabadan yorgun düşmüştü. Bitkin ruhu ne tarafa yönelmek isterse gidecekti... Vücudu arabada tutsak, ruhu biran gölün karanlık derinliğinde, biran sevdiğinin yanında oluveriyordu... Teni iyice üşümüştü. Zararsız düşleriyle baş başaydı...

Hep rol oynamıştı günlük yaşamında... Huzuru yakalayabilmek için yüzeysel, düzmece gülüşü minyon yüzünden eksilmiyordu... Duygularını fark ettirmemek için kimsenin gözlerine bakmamaya çalışıyordu. Ne kadar çetin bir savaşa girdiğinin farkına vardığı zaman isyan etme hakkının çoktan geçtiğini anlamıştı... Girdabın en geniş halkasına takılmış sürükleniyordu. İkinci, üçüncü, dördüncü... Halkalar gittikçe daralmaya başlamış, dönme hızı artmıştı. Girdabın ortasındaki boşluğundan yerçekiminin derinliğine doğru hızla kaymaya başlamıştı.

Zor bir savaş... Bir yanda duygu yükünden uzak, kariyerinin getirdiği yükümlülüğü taşıdığını kanıtlamak, bir yandan sevdiğinin sıcak, güvenilir kucağına sığınıp, herkesten uzak bir yerde geceler boyu uyuyabilme duygusuyla yaşamak...

Hakkı olmadığına inandığı isyanını sürdürüyordu... Hüzünle yoğrulmuş, yıllarca süren mutluluğunu düşünmüş, hitamında beklenmedik bir anda karşısına birincisinin aniden çıkıp gelmesi, kırıcı sözleri yüreğinde büyüdükçe büyümüştü... Aklına takılan, o an sevdiğinin küçüldükçe küçülmesiydi. “Acaba maddi çıkar için mi göz yummuştu benim varlığıma... Desteğim bittiği için mi ikisi bu senaryoyu hazırlamışlardı?” diye içinden geçirmişti... Yaşadığı sonuç oydu, ama yıllar içinde yaşanan, söylenen teferruatlar bir süre sonra daha ağır basıyordu. Kırgınlığının geçici olduğuna içten içe inanmasına rağmen, ona tutsaklığını inkâr edemiyordu...

Keskin bir korna sesiyle irkilir. Yağmur hafiflemeye başlamıştı. Teybi kapatarak, arabayı park ettiği yerden çıkarıp yola koyuldu. İçin için ağlamaktan burnunu sürekli çekiyordu...

Telefonu çaldı... Heyecanla “İnşallah O’dur!” diyerek ekrana baktı; değildi... Telefonu tekrar çalar... Yüzü, zafer kazanmışçasına aydınlanmıştı...

 

 
Toplam blog
: 77
: 505
Kayıt tarihi
: 03.07.07
 
 

Yaşamsal boyutta etkilendiğim; kimi zaman bir kısım, kimi zaman bütün insanların orijininde birle..