Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Temmuz '13

 
Kategori
Yolculuk
 

Taftan Çölü

Taftan Çölü
 

Taftan Çölü - Pakistan


Yolculuk İran-Pakistan sınırındaki Mirjava gümrük kapısından geçişimiz ile başlar. 2006 yılının Kasım ayı. Gümrüğü geçtikten epey bir sonra otobüsümüz gümrük binasının yanına yanaşıyor ve eşyalarınızı yükleyebilirsiniz diyorlar. Orta kısmına dayalı bir merdiven vasıtası ile eşyalarımızı otobüsün üstüne yerleştiriyoruz. Kimatu’nun bizimkilerin yanında küçücük kalan bir çantası var ve o hep yanında taşıyor onu. Küçücük bir poşet eşya ile nasıl geziyor dünyayı şaşırmamak mümkün değil. Ama o Japon, alışkındır böyle küçük yerlere büyük şeyler sığdırmaya!

Üzerindeki bir kısım yazıdan Alman yapısı olduğunu zannettiğim, sağlam görüntüsü çöl yolculuğu için özel olarak tasarlanmış olabileceklerini düşündürten, lastikleri kamyon lastiği gibi, altı ise oldukça yüksek, amortisör yerine makas kullanan kaya gibi sağlam görünen bu otobüsün içi dışından da ilginç. İngiliz hatırası şoför mahallinin yanında, muhtemelen yedek şoförün uyuması için çok ilginç bir kısım var. Bizde de bazı minübüslerde bulunan ve genelde oturacak koltuk kalmadığında oturmak için kullanılan şu üçgenimsi çıkıntının dikdörtgenleşmiş daha uzun hali. Kimbilir oraya uzanıp da yolu seyretmek ne zevkli olurdu ki yol tamamen ayaklarınızın altında. Bunun dışında koltuklar birbirine çok yakın. Otobüste arka ve orta kapı yok. Ön tarafta karşılıklı olmak üzere daracık iki kapı var. Ayrıca otobüslerin klimaları bu çöl kumuna dayanmadığından hepsi arızalı. Artık eskisi gibi otobüsler bu yolu 20 saatte değil 12 saatte katedebiliyormuş.
 
Çantalarımızı yükledikten sonra şöyle bir incelediğimiz otobüsümüz hareket ediyor ama nereye. İçerisinde henüz hiç yolcu yok. Bizimkilerde eşyalarını otobüse yükledikten sonra camiye gittiler. Acele ile şoföre soruyorum, şoförün kıt ingilizcesi nereye gittiğini tarife yetmiyor. Üç saat sonra ya da saat üçde gibi bir şey söyledikten sonra basıyor, gidiyor. Nereye gittiğini bilene aşk olsun. Biz cemaatteki Türk arkadaşlara güvenerekten, otobüs işini de fazlaca kurcalamadan bir yemek yiyelim diyoruz. Otobüs ile uğraşmaktan Taftan Köyü’nü keşfe fırsat bulamamıştık. Çevreyi şöyle bir dolaştığımızda yemek yiyebilecek düzgün bir yerin olmadığını görüyoruz. Bu sefaletin ortasında az ileride bir “açık hava fırını” görüyoruz. Ve oradan iki ekmek alıyoruz. Henüz Rupimiz yok ve yanımızda kalan ufak tefek Tumenlerden bir 100lük uzatıyoruz. Sınır bölgesinde olduğumuzdan fırıncı da hayır demiyor. Fırıncının yarım gazete arasında sıkıştırdığı ekmekleri bu çöl sıcağının içinde ara ara esmekte olan rüzgar toza mikroba bulamadan yiyecek bir yer bulma telaşı içine giriyoruz. Gözümüze kestirdiğimiz bir yerde yanımızdaki nevaleleri katık yaparak yiyoruz.
 
Yemek faslından sonra etrafta da pek gezip görülecek bir yer olmadığından bizim cemaat mensubu Türklerin yanına, camiye gidiyoruz.
 
Caminin üstü kapalı yanları açık avlusunda bizimkilerin yanına oturuyoruz. Bu Türklerden birisi Pakistan’da eğitim görmüş ve Urduca biliyormuş. Zaten çevredeki halk ile rahatça konuşabiliyor. Diğer birisi ise Bursa’da kuyumculuk yapıyormuş.
 
Ben saat 15:00 gibi otobüs gelir diye düşünüyordum ama gelmedi. Türk arkadaşlarında bazılarında endişe gördüm. Urduca bilen Türk’de yeniden bilet işi ile uğraşmaya başladı. Sorduğumda kendilerinden net bir yanıt da alamayınca çantaların gittiğini de düşündüğüm oldu ama saat 17:00 olduğunda otobüs geldi. Cemaate mensup Türk arkadaşlar bizim biletleri ve biletlerden arta kalan $ karşılığı Rupi’yi de verdiler. Ben de rahatladım!
 
Bizim otobüs biletlerinden arta kalan Rupilerle Umut balık konservesi alıyor tanesi 45R’den dört adet. Bunlardan birini yiyorum ben ama her tarafım yağ içinde kalıyor.
 
Burada yemek için bulabileceğiniz en iyi şey bu konserveler. Balık konservesi ve mısır konservesi dışında birkaç çeşit konserve daha var.
 
Otobüs geldiğinde ilk iş çantaları kontrol ettim. Otobüsün üstünde duruyorlar ama çantaların altına, otobüsün üstü tamamen dolacak şekilde iki kat gaz tüpü yerleştirmişler. Otobüs bu çetin çöl yollarında tam bir saatli bombaya dönmüş.
 
Bizim burada beklediğimiz saatler boyunca bir çok otobüs kalktı buradan Quetta’ya gitmek üzere. Ve bir çoğunun üzeri tüp yüklü değildi. Burada birden fazla otobüs şirketi var. Ve öğrendiğime göre en iyi hizmeti veren “Sada Bahar” imiş. Yani kendimiz Sada Bahar’ın yazahanesine gidip biletlerimizi alsaydık hem daha güvenli bir yolculuk yapacaktık hem de bu kadar beklemeyecektik. Ayrıca bu üzeri gaz tüpü yüklü otobüsümüze bindiğimizde gördüğümüz üzere koltuklarımız bu kadar arkalarda yer almayacaktı.
 
Pakistandaki cemaat toplantısına gitmek üzere olan çoğunluğu Arap yolcuların oluşturduğu otobüsümüz hareket ettikten on dakika sonra çölün ortasındaki bir benzin istasyonundan benzin almak için durdu. Benzin alırken arada namaz işini de hallediyorlar. Bu esnada Umut ile ben istasyon kulübesinin önündeki kilim üzerine oturarak güneşin batışını izlemekteyiz. Etrafında hiçbir yapının olmadığı bu istasyonun önündeki çölün orta yerinden güneşin batışını izlemek ilginç bir deneyim oldu.
 
Otobüs tekrar hareket ettikten yaklaşık dört saat sonra ilk mola yerimize ulaşıyoruz. Burası Nokkundi kasabasından sonra yer alan bir dinlenme tesisi! Dinlenme tesisini maalesef tasvir edemeyeceğim. Mola yerinde lokantada! Pilav ve etli bir yemek vardı. Ama Umut ile ben bu nezih! Ortamda yalnızca görüntülerine bakabiliyoruz. Kimatu ise afiyetle bir tabak eti mideye indiriyor.
 
Otobüsün gaz kokusu dışında çok kötü kokacağını düşünmüştüm ama bol bol hacı yağı kokladım. Bu otobüslerde canlı hayvanların da yer aldığı, otobüs şoförünün kafasına göre durup kalktığı, ya da yine kafasına göre otobüsün hareket saatini belirlediği günler eskilerde kalmış görünüyor. Çünkü bu hatta bir çok otobüs şirketi bulunmakta ve aralarında rekabet oluşmakta. Ama halen eskisi kadar olmasa da tabii birkaç saatlik rötarlar oluşabilmekte.
 
Sınır kapısındaki Taftan Köyü ile Quetta arasındaki 650km’lik yol Taftan Çölü üzerinde bulunmakta. Taftan Köyü ile Quetta arasında şu an kullanmakta olduğumuz yol 1950’lerde yapılan NATO yolu değil. O yol mefta olalı çok olmuş. Bu yol ise ondan sonra yapılmış iki arabanın yanyana geçemeyeceği kadar dar bir yol. Yolda otobüsün sarsılmasına neden olacak çukurlar olmamasına rağmen kimi yerlerde çöl fırtınalarının taşıdığı kumlar yolda birikerek kasis oluşturmuş. Buradaki otobüsler amortisör yerine makas kullandığından bu sarsıntıları oldukça hissediyorsunuz. Sanırım bu çöl şartlarına amortisör dayandıramamaktalar. Bu yol Zahedan-Quetta arasında 15 günde bir çalışan tren yolu ile paralel ilerlemekte ve kimi yerlerde kesişmekte.
 
Geceleri çöl soğuk olmasına rağmen gecenin bu saatleri üşütecek cinsten değil. Otobüse gaz oradan girmesine rağmen tam üstümüzde yarı açılır bir havalandırma var idi. Eğer o da olmasaydı koltukları olabildiğince birbirine yakın tasarlanmış bu otobüste yolculuk hiç çekilmez olabilirdi. Bazı kaynaklarda tren ile yolculuk yaparsanız en büyük düşmanınız çöl kumu olur diyordu. Ama bu durum otobüs için de aynen geçerli. Bu kadar toz içinde kalacağımı bilseydim tren alternatifini de göz önünde bulundururdum ki 15 günde bir bu hatta çalışan trenin bugün hareket günlerinden biri idi. Otobüsün içinde püfür püfür esen bu toza ve gaza rağmen Umut ile ben keyfimizden hiçbir şey kaybetmedik. En zor koşullardan bile bir ton espiri çıkartıp eğlenebildik. Tek başıma olsaydım çok sıkıcı bir yolculuk olurdu.
 
Yarım saatlik mola bitip tekrar hareket ettiğimizde yoldaki kum birikintileri artmakta dolayısı ile otobüsün zıplamaları da. Yan tarafımızdaki koltuğun cam kenarında yolculuğunu sürdürmekte olan Kimatu, otobüsteki diğer yolcuları örnek alarak oturduğu şekliyle yani ayakkabılarını çıkarıyorsun bacaklarını da dizlerden kırarak ayaklarını poponun yanına koyuyorsun. Bu şekliyle uyumaya çalışan Kimatu’nun başı önde otobüs bu tümseklere uğradıkça kafa yay gibi sallanmakta ve yarı karanlık loş bir ortamda bizi gülme krizlerine sokan ilginç bir görüntü oluşturmakta.
 
Burada yolun kıyısında bulunan ve birkaç km aralıklarla yol boyunca devam eden ve mezar taşlarını andıran yapıları ile dikkat çeken yapılar var. Bunların üzerinde bir sonraki kasabaya ve şehre kaç km kaldığını bildiren yazılar var. Yolda belirli aralıklarla bilgilendirme levhaları da olmasına rağmen böyle bir uygulamanın çöl şartları için tasarlamış olabileceğini düşündüm. Çöl fırtınalarının yoğunlaştığı dönemlerde tamamen kapanan yolu temizleme çalışmaları esnasında faydalı olabilir. Neresi yol, neresi çöl!
 
Dalbandin’e ki bu Taftan-Quetta arasındaki ikinci kasaba çok yaklaşmışken yoldaki çöl kumlarının oluşturduğu tümsekler artmakta. Umut koridor tarafında ön kısmı göreceli daha rahat görebiliyo iken ben ise bulunduğum yerden ön tarafı hiç göremiyorum. Yalnızca yanımdaki pencereden bize oldukça yakın geçmekte olan araçları görebiliyorum. Çok yoğun bir araç trafiği olmasa da çoğunluğunu kamyonların oluşturduğu bir trafik var.
 
Kum fırtınaları nedeni ile yolun çok büyük bir kısmının kumlar altında kaldığı Dalbandin'den geçerken kasabanın terketilmişlik hissi uyandıran görüntüsü bizi sarsıyor. Tek katlı kerpiç yapılardan oluşan bu koca yerde karanlığın ortasında içerlerde bir evde, ancak bir gaz lambasının aydınlatabileceği ölçüde bir ışık görebildim. Bir insan neden böyle bir yerde yaşar sorusunu kendime sormama neden olan bu yeri belkide kum fırtınalarından sebep terketmişlerdir. Gecenin karanlığında tüylerimizi ürperten bu yeri geçtiğimizde gün de bitmek üzere idi.
 
Dalbandin-Nushki arasında seyirettiğimiz günün bu ilk saatlerinde çöl fırtınalarının yolda biriktirmiş olduğu kumlar etkisiyle otobüsümüzdeki sarsıntılar artmaya başlıyor, bununla birlikte Umut’daki heyecan da! Otobüsteki oturma pozisyonlarımız nedeniyle Umut benden daha rahat takip edebilmekte yolu ve yolculuğu. Bi ara beni uyarıyor, kumlar nedeni ile artık yolun çok daraldığını ve karşı yönden her araç gelişinde büyük bir tehlike atlattığımız konusunda. Bunun üzerine durumu daha iyi izleyebilmek için şoför mahalline gitmeye karar veriyorum. Koridorlara uyumak için uzanmış yolcuların üzerlerinden atlayarak otobüsün ön kısmına geldiğimde yolun tehlikeli derecede daralmış olduğunu görüyorum. Ve yolu izlemeye devam ettiğimde aynı anda iki aracın yan yana geçemeyeceği kadar daralmış bu yolda, karşıdan her araç geldiğinde, otobüsümüz ile kafa kafaya gelmekte. Şoförler karşıdan araç geldiğini görmelerine rağmen son ana kadar yolun kenarına yanaşmamaktalar, ancak kafa kafaya geldiklerinde… Bu durumu ön koltuklarda oturan cemaat mensubu Türk yolculara sorduğumda şöyle bir yanıt alıyorum; Bu durum, şoförlerin birbirlerinin cesaretini ölçme sınavı imiş. Hangi şoför daha cesaretli ise en son o direksiyonu kırıp yolun sol tarafına yanaşırmış. Ön koltuklarda oturmalarından dolayı bu durumu daha rahat gözlemleyebilen yolcular her an heyecan içinde, ha şimdi çarptık, çarpacaz endişesi içinde yolculuklarını sürdürüyorlar. Yolculuğumuzun büyük bir kısmını geçtiğimizde ancak farkedebiliyorum bu durumu. Karanlık olduğu için ve otobüsün pencerelerindeki camlardan sebep flaş patlatamadığımdan, ayrıca sarsıntıdan dolayı –mazeret çok- pek iyi görüntüleyemedim bu durumu.
 
Bu durum hemen gözünüzü korkutmasın bu cesaret denemeleri bütün otobüslerde yokmuş. Mesela “Sada Bahar” da.
 
Artık yarı uyur yarı uyanık devam ettiğim bu yolculukta Nushki’yi de geçip Quetta’ ya oldukça yaklaşmışken artık yol şartlarına dayanamayan otobüs lastiklerinden biri patlıyor. Allahtan arka çift lastiklerden biri imiş patlayan. Bu tarz patlamalar ve çatlamalar çok sık yaşandığından bu yollarda duruma alışkın otobüs mürettebatı hemen duruma el koyuyor. Günün yeni ağarmağa başladığı bu saatlerde hava olabildiğince soğuktu.
 
Dümdüz bir arazide (çölde) aldığımız yol bitip de çıplak tepelere tırmanmaya başladığımızda anlıyoruz Quetta’ya çok yaklaştığımızı.
 
 
Toplam blog
: 5
: 676
Kayıt tarihi
: 03.12.11
 
 

Üniversitede Fizik ve Bilgisayar Programcılığı üzerine eğitim aldım. Okumayı ve seyahat etmeyi se..