- Kategori
- Kültürler
Tandır ekmeği

Kasabamız oldukça şirin ve güzeldi. Evimiz, kasaba hastanesinin yanı başında ve Kasabaya kuş bakışı bakan en güzel yerindeydi.
Tek katlı 5 odalı olan evimiz çok büyük bir bahçenin içerisinde, bahçeye giriş kapısının sol tarafında büyükçe kömürlüğümüz vardı. Arkaya doğru içerisinde arabalarımızın yedek parçalarının muhafaza edildiği geniş ve uzun hangarlar vardı.
Bahçemizde boş yer bulamazdınız. Her yer yemyeşil. Sıra sıra patlıcanlar, biberin her cinsi, kıpkırmızı mis kokulu domatesler, badem salatalıklar, pancarlar, güneşin ne tarafta olduğunu onlara bakar bakmaz anladığımız sapsarı ay çekirdekleri ve daha birçok yeşil sebzeler ekiliydi.
Meyve ağaçlarını ise saymakla bitmez. Ne ararsanız vardı.
Benim size anlatacağım köşe, bahçe içerisindeki tandırlığımız. İçerisinde ekmek pişirdiğimiz ‘tandır’ olduğu için ‘tandırlık’ denirdi.
Evet, belki birçoğunuzun bilmediği tandırlar. İnternetteki tandır tariflerini ve yapılışlarını okudum. Oldukça uzun ve detaylı idi. Ben sadece tandır hakkında bilgi alabileceğiniz sitenin linkini vermekle yetineceğim.
Çünkü bizim tandırımızı annem yapmıştı. Kendi elleri ile açmıştı bacasını ve yine kendisi sıvamıştı çamurunu. Derince bir çukurun içerisindeydi. Yandığı zaman nar gibi kızarırdı duvarındaki tuğlalar.
Her hafta sonu geceden hamur yoğrulur mayalanmaya bırakılırdı. Erkenden kalkan annem tandırı yakardı. Hatırladığım kadarı ile kuru tezek ve saman yakılırdı. Alevler yanıp bittikten sonra tandırın dibinde kızgın korlar oluşurdu.
Tandırın hemen yanı başına serilen ekmek bezi oldukça büyük ve kalındı. Ekmek bezinin üzerine hamurlar iri parçalar halinde alınır, yapışmaması için altları unlanırdı. Sonra küçük bir bebek yastığının üzerinde hamur inceltilmiş ve uzatılmış vaziyette serilir, sonrada bu yastıkla birlikte hamur tandırın duvarına sıva yapar gibi yapıştırılırdı.
Nar gibi kızararak pişen ekmek ya parmaklar yardımıyla ya da bir ağaç dalı vasıtasıyla tandırın duvarından sökülür tandırın içine düşürülmeden el çabukluğu ile çıkarılırdı.
İşte asıl unutulmaz anlar bundan sonra başlardı.
Tandırdan çıkan ekmeğin kokusunu alan tandırın başına koşardı.
Ekmeğin arasını açıp içine tereyağı sürerdik. Üzerine yine kendi yaptığımız çökeleği koyardık. Yanında bahçeden kopardığımız mis kokulu domates, badem salatalıklar ve bolca yeşillik olurdu. Ağır ateşte demlenmiş tavşankanı çayla birlikte ne güzel giderdi.
Annem, tandırda yanan ateşin durumuna göre çeşit çeşit ekmekler yapardı. Bazen ekmeğin içine, önceden haşlayıp, tereyağında kavurduğu püre halindeki patatesi koyardı.
Ben en çok hamuruna yağ katarak pişirdiği yağlı çörekleri severdim.
Ekmek pişirme işi sona erdikten sonra tandırın ateşi hafiflediği zaman, tandırın üç tarafına birer tuğla yerleştirilir tuğlaların üzerine büyükçe sac konulurdu. Bu sacın üzerinde önce yağlı ve sade katmer pişirilirdi. Daha sonra yine içine patates püresi konulmuş biz Çeçenlere özel adına cipılgış değimiz lahmacun büyüklüğündeki hamur işi pişirilirdi. Bu lahmacun şeklindeki patatesli ince yufkaların aralarına sıcakken tereyağı sürülürdü ve üst üste dizilirdi. Yapım işi bittikten sonra ister dört eşit parça kesilerek ister bütün olarak, yanında ayran ya da çayla yenilirdi.
En sonunda samanla ateş canlandırılırdı. Bu sefer sacın üzerinde kâğıt gibi ince yufkalar yapılırdı.
Biz çocuklar tandır ekmeğiyle yaptığımız kahvaltıdan sonra yufkalara pek rağbet etmezdik. Ama akşamüzeri acıktığımızda annem o beğenmediğimiz yufkaların içerisine sana yağı sürer birazda çökelek koyardı. Birer dürüm gibi sardığı o yufkaları elimize tutuşturur bizi başından savardı. Bu sefer yufkadan dürümlerimizin yanında yine kendi yaptığımız koyun yoğurdundan ayran olurdu
O zamanlar hiç kimse bakkaldan süt, yoğurt almazdı. Kasabamızın uzak mahallelerinde koyun ve inek besleyenler vardı. Her sabah kapı kapı dolaşır güğümlerde süt satarlardı. .Biz o yönden çok şanslıydık. Çünkü süt ve yağımızı köyden anneannem gönderirdi. Annem sütten hem peynirlerimizi hem de yoğurdumuzu yapardı.
Kınamayın dostlarım kasabamdan ayrılalı tam 32 sene olmuş. Ve ben kasabamı çok özledim. Kasabama yağan karları özledim. Tandır ekmeğimizi, bahçemizde yetiştirdiğimiz mis kokulu, hormonun ne demek olduğunu bilmediğimiz dönemlerin kan kırmızısı domatesini özledim.
Bu özlemlerimi de sizinle paylaşmak istedim.
Blog Not: Anlattığım Kasaba: Sivas-Şarkışla
Blog ve galeri resimleri: http://www.kemaliye.net/resimler/resim