Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Nisan '20

 
Kategori
Doğal Hayat
 

TANRI'NIN GAZABINDAN KURTULMAK

 

“Kader, kısmet, şans, talih

kutsal kitap, din, îman”

diye diye basarken biz tuzaklara

bilim atına binip

geçip gitmiş el oğlu

fersah fersah uzaklara.

                   H. E.

         “Philadelphia (Filadelfiya)nerededir?”diye sorsam, “Amerika’da, ABD’dedir” diyeceğinizi biliyorum.

         Evet, gerçekten de Philadephia, ABD’nin 50 eyaletinden biri olan Pensilvanya’nın başkentidir. Dahası, ABD’nin ilk başkenti...

         Pekiyi, “Bu sözcüğün anlamı nedir?” desem…

         “Nerden bilelim kardeşim? Kaldı ki Ankara, İstanbul, İzmir’in bile ne anlama geldiğini bilmezken, bize ne Philadelphia’nın anlamından?” diyorsanız, yüzde yüz haklısınız.

         “Madem böyle düşünürüm, niçin sorarım öyleyse?” değil mi?

         Söyleyeyim:

         Philadelphia, binlerce yıl önce, Anadolu’daki bir kentin adıymış çünkü. “Hayda!.. Bu da nerden çıktı şimdi?” diyeceksiniz.

         İtiraf edeyim ki, ben de yeni öğrendim. Kimden ve nerden mi?

         Yazar Ertuğrul Taylan’ın “Evliya Çelebi’nin İzinde Şehirlerimiz” adlı eserinden… (*)

         Birlikte okuyalım:

         “Ataşehir’e, Salihli üzerinde gittik. Yolun iki tarafı göz alabildiğine üzüm bağları. Şehri, Belediye Basın Bürosu’ndan Osman Oruçile birlikte gezdik… İlkin, üst yanındaki Toptepe’ye çıkarak şehri seyrettik. Geçen yıl yayımlanan “Alaşehir Belediyesi”adlı broşürü hazırlayan Oruç anlattı:

         “Bergama Kralı 2. Attalos’un kurduğu şehrin antik adı Philadelphia idi. Anlamı, “kardeş sevgisi”dir. 2. Attalos, öncülü, (kendinden önceki) kral kardeşi Eumenes’i çok severdi. Bu sebeple kendisine, ‘kardeşini çok seven’ anlamında ‘Philadelphia’ lakabı takılmıştı. Şehrin adı da, ‘Philadelphus’un Şehri’ yani ‘kardeş sevgisi’ anlamındadır.

         “1391’de şehri fetheden Yıldırım Beyazıt karargâhını bu tepeye kurmuş. Şehri seyrederken, “Ne âlâ şehir” demiş. Alaşehir adının kaynağı bu sözdür.”

         Amerika’daki Philadelphia kentini, Alaşehir’den gidenler mi kurdu acaba?

***    ***    ***

         Çocukluğumda, Akseki’nin Gödene köyündeki genç ve orta yaşlı erkekler, bahar geçip yaza girerken, Kasaba’ya pamuk çapasına giderlerdi hep. Babam da onlarla birlikte…

         Antalya, Mersin, Adana değil de hep Kasabaya…

         İzmir, Aydın, Manisa değil de nedense hep Kasaba’ya…

         Oysa, gördüğüm haritalarda, incelediğim atlaslarda ‘Kasaba’ diye bir yer görünmüyordu.

         Çok çok sonraları öğrendim; bizim köylülerin Turgutlu ilçesine Kasaba dediklerini.

         Neden ama?

         Niçin Turgutlu demezlerdi de Kasaba derlerdi hep?

         Meğer Turgutlu’nun eski adı Kasaba imiş. Bunu da Ertuğrul Taylan’dan öğrendim ben.

         Neden bilmem, bizim köylüler Turgutlu’yu çok severler. İlkokul öğretmenim İhsan Özel de oraya yerleşti; Ali Uyar öğretmenim de…

         İlkokuldan sınıf arkadaşlarım Mustafa Dönmez de Turgutlu’ya yerleşti; Kemal İldeniz de… Babamın çok sevdiği “Hüsnü Dayı”sı ve O’nun çocukları da… Ve daha birçok Gödeneli ile annemin köylüsü Menergeli tanıdıklarımız da… Sözgelişi Menergeli öğretmen Hatice Ural da…

         1967 yazında, askere gitmeden önce, İhsan Özel öğretmenimi ziyaretimde görmüştüm Turgutlu’yu. Bir daha gitmek kısmet olmadı. Sakin bir kent adayı idi o zamanlar.

         Evliya Çelebi, 1671’de, Turgutlu’da 1500 kiremitli ev olduğunu yazmış. Düşündüm de, bizim köyümüze kiremit, 1950’den sonra girdi ancak. Daha önceleri, “yonga” denen yontulmuş ağaç parçacıklarıyla örtülüydü damlarımız.

         Turgutlu, Manisa Kadısı’nın 1610 tarihli hükmüyle ‘Pazar kurulabilecek bir belde’ yani “kasaba” kabul ediliyor ve bundan sonra “Kasaba” diye anılıyor. Adı ne zaman değişiyor ve niçin Turgutlu oluyor; bunu bilmiyorum işte. Yazar dostumuz bunu sormayı unutmuş nedense!

         53 yıl önce, sakin bir kent adayı olarak gördüğüm Turgutlu’nun, bugün en büyük sorunu neymiş, bilir misiniz? Trafik… Evet, trafik…

         Yalnızca büyük kentlerimizin değil, tüm kentlerimizin, dahası en ücra kasabalarımızın bile en büyük sorunu oldu trafik. Sevinmek mi gerekir bu duruma, üzülmek mi? Ve nasıl çözülür bu sorun? Onu da siz düşünüverin artık!

***    ***    ***

         Gelelim şimdi, her yıl “Nevruz günü”, yani 21 Mart’ta “Mesir Macunu Saçım Töreni ve Şenliği’nin yapıldığı Manisa’ya:

         Bilirsiniz, Osmanlılar’da şehzadelerin yetiştiği sayılı kentlerden biridir Manisa. Sonradan padişah olan birçok şehzade burada yetişmiştir.

         Sultan Külliyesi ve Darüşşifası (hastane) ile Muradiye Camii Medrese ve İmarethanesi yani, yoksullara ve öğrencilere yiyecek dağıtan hayır kurumu da buradadır; 1360’da kiliseden camiye dönüştürülen Ulu Cami de…

         Camiyi kiliseye dönüştüren gâvurlara müthiş kızarız da, onların kiliselerini camiye çevirmekten zevk duyarız. Bunu nasıl yorumlarsınız, bilmem. (Ayasofya Müzesi’nin cami olarak ibadete açılmasını savunanların kulakları çınlasın!)

         Yalnız Bursa’da, yalnız Manisa’da değil. Akhisar’da da bir Ulu Cami varmış. O da bir kiliseden camiye dönüştürülmüş. (İncil’de sayılan yedi Anadolu kilisesinden biriymiş bu.)

         Yazarımıza Akhisar’ı gezdiren emekli veteriner Kefaettin Bey, cami külliyesinde bulunan restore edilmiş ‘Aşevi’nde günde 1000 kişilik yemek çıkarıldığını, yaşlı ve hastaların yemeğinin üç araçla evlerine gönderildiğini anlatır. (Yöneticilerimiz duymasın aman!)

         1671’de Akhisar’a gelen Evliya Çelebi neler anlatmış bakalım:

         Akhisar’da “2600 kiremitli ev, 47 cami, 23 sübyan mektebi (ilkokul),7 medrese (orta ve yükseköğretim kurumu), 3 hamam, 10 han ve bin kadar dükkân vardır. Bağlık ve bahçelik olan kentte ticaret hayatı canlıdır.”

         Akhisar’a, Turgutlu’ya ve 15 yıl önce bel fıtığı ameliyatımı başarıyla yapan profesör dostum Alparslan Kulalı’nın memleketi Kula’ya gider de Şair Eşref’in memleketi Kırkağaç’a gitmez mi; Ertuğrul Taylan!  Ve orada iki katlı bir kitapçı dükkânı görünce içeri girmez mi?

         Birinci kat kırtasiyeye, ikinci kat kitaplara ayrılmış. Çıkınca ikinci kata yazarımız, ne görmüş bakalım:

         “İki duvar boyunca ve ortadaki raflar kitap dolu değil mi? Ders kitabı dışında edebiyat, gezi, tarih vb kitaplar… Çok güzel roman ve hikâye kitapları gördüm. Bizim Uşak’ta böyle geniş bir kitapçı dükkânı olduğunu sanmıyorum.”

         Ee, burası Kırkağaç, olsun o kadarcık bir fark, değerli dostum! Eminim ki, Uşak’ta bulunan halılar da burada yoktur. Söz kitaplardan açılmışken, şunu da söyleyivereyim:

         Günümüzden 2300 yıl önce Büyük İskender tarafından kurulan İskenderiye (İskenderun) kentinde, İskender’in komutanlarından Logus’un savaştan hoşlanmayan oğlu Ptolemaios, büyük bir kütüphane kurar. Yaklaşık 150 bin el yazması eserle 300 yıl boyunca dünyanın en büyük kütüphanesi olur burası.

         Girişinde ne yazıyormuş bakın:

         “Bilim, bizi tanrıların gazabından kurtarır.”

         Bunun üzerine söylenecek sözüm olamaz artık benim.

                                                                       Hüseyin Erkan

                                                        huseyinerkan@dilemyayinevi.com.tr

---------------------------------------------------------------------------------

(*) Evliya Çelebi’nin İzinde Şehirlerimiz:Ertuğrul Taylan, Dorlion Yayınları 2020, 363 sayfa. ertugrultaylan@gmail.com; dorlionyayinlari@gmail.com

 

 

        

 
Toplam blog
: 303
: 309
Kayıt tarihi
: 21.02.11
 
 

1942'de Antalya'ya bağlı Akseki ilçesinin Gödene (Menteşbey) adlı kuş uçmaz kervan geçmez bir köy..