- Kategori
- Aşk - Evlilik
Tanrı'nın üreme çiftliği

internetten
Aşk Yaşamın Temelidir.
"Sinirliyim, stresliyim, ben herşeyi bilirim" diyor ve bar bar bağırmak geçiyorsa içinizden ya da zor işittiğimizi zannedip bağırıp duruyorsanız, gözlerinizi kapatıp insanoğlunun olmadığı, hiçbir katkıda bulunmadığı ortama bırakın kendinizi. Hissettiğiniz tek şey doğadaki ses ve koku olana dek bekleyin. Yanınızda birisi de olmasın sadece siz ve evren... Hani meditasyon yapar gibi ama toplu olmayan cinsinden. Sürüden ayrı, özgür.
Yaşantımızda aşk ve sevgi yoksa kim olursak olalım, hep biraz eksik hissetmez miyiz kendimizi?
Insanoğlu için ekmek, su gibi belki de tüm evrenin ortak duygusu. Direnmeye, karşı çıkmaya, çarpıtmaya hiç gerek yok. Her şeyin, herkesin karşıt bir cinsi var. Hatta bu bazen tek bir bedende.
Dünya, belki de evren Tanrı' nın üreme çiftliği bile olabilir… Pierre_Jean de Beranger' in Sabahattin Eyüpoğlu tarafından türkçeye çevrilen Ruhi Su tarafından bestelenip söylenen o muhteşem Tanrı Baba' yı hatırlayın; Ruhi Su o muhteşem sesiyle; "Tanrı Baba, bir sabah uyanınca…" diye başladığında hepimizin yüzünde ebebeynleri tarafından sevilip, anlaşılıyor olmanın mutluğu yerleşmez miydi? Bizi kendi koydukları kurallara uymamız için zorlayanlara karşı, nasıl da hep bir ağızdan eşlik ederdik.
"Tanrı Baba, bir sabah uyanınca,
Biz insanları düşündü nasılsa,
Gitti pencereye: "Kim bilir, dedi;
Belki o gezegen yok oldu gitti.
Ama baktı, uzakta, çok uzakta,
Bir köşecikte fır dönüyor dünya.
Şeytan canımı alsın, dedi Tanrı,
Alsın vallahi bir şey anlıyorsam
Bu dünyalıların tutumlarından.
Ey benim minnacık yaratıklarım,
Ak ve kara, donuk ve yanıklarım,
Dedi Tanrı, en babacan haliyle;
Sizi ben yönetiyormuşum sözde.
Oysa, görüyorsunuz, Allah'a şükür,
Benim de sürüyle bakanlarım var,
Şeytan canımı alsın, dedi Tanrı,
Alsın vallahi, çocuklar, bu bakanları
İkişer üçer atmazsam kapı dışarı.
Boşuna mı kızlar verdim, şarap verdim size?
Güzel güzel yaşayasınız diye.
Nasıl olur da siz benim inadıma
Orduların Tanrısı dersiniz bana?
Ne yüzle adımı alıp dilinize
Top atarsınız birbirinize?
Şeytan canımı alsın, dedi Tanrı;
Alsın vallahi, çocuklar, bir tek
Orduyu kumanda ettiysem bugüne dek.
Şu süslü püslü zibidilerin işi ne
Yaldızlı tahtlar üstünde?
Nedir o kasılmaları, böbürlenmeleri?
Beslediğimiz bu karınca beyleri
Sözden benden kutsal haklar almışlar
Benim inayetimle kral olmuşlar
Şeytan canımı alsın, dedi Tanrı;
Alsın vallahi, benden geldiyse eğer
Sizleri böyle kötü yönetenler.
Hiç bana kızmayın artık, çocuklar;
Temiz yürekli olun, bana yeter.
Sevişin, güle oynaya yaşayın,
Sizi yakar makarım diye korkmayın
Kralına da, yobazına da basın kalayı...
Ama keselim, Allahaısmarladık
Curnalcılar duyarsa yandık
Şeytan canımı alsın, dedi Tanrı
Alsın vallahi, o yüzsüz herifleri
Sokarsam kapımdan içeri. "
Tanrı tüm canlıları "sevişin , güle oynaya yaşayın" diye yaratmış, kesinlikle böyle düşünüyorum. Kendi çocuklarımıza yaptığımız parklara baktıkça, tanrıcılığa özenir gibi zavallı hallerimizle dünyayı parsellememiz sizce bunun göstergesi değil mi?
Herkes, her şey farkedilmek için uğraşıyor. Çiçek topraktan başını sanki bu nedenle çıkarıyor. Ve dünyayı algılıyor, kendi bir yerlere gidemese bile bir böceğin kanatlarında tozlarını gönderiyor. Bazen de köklerinden kopartılıp vazolarımızda bize aşkın güzelliğini hatırlatırcasına yaşamaya çalışıyor. Yaydığı koku ya da renk ile mutlaka kendini farkettiriyor.
Bu her canlı için geçerli. Kuşların dallarda söylediği şarkılarda, bizim sohbetlerimizde sıklıkla değindiğimiz, uğruna savaştığımız, sarhoş gibi, kör gibi olup her şeyden vazgeçebilme cesaretinin altında hep aşk var.
Dünyayı titreten hükümdarlar bile "…bir gözleri sürmeli"ye esir düşüp, tutsak olmadı mı?
Bu bağlamda evrensel fenomenimizdir Aşk.
Aşk yaydığımız enerjideki bir kıvılcımla başlıyor, ardından hayranlıklar devreye giriyor dokunmak isteğiyle hazza dönüşüyor, bedenimizde. Birlikte olmak, kendini kaybetme halleri yani.
Montaigne "Aşk dediğimiz şey, arzulanan bir varlıkta bulacağımız tada susamaktan başka bir şey değildir, gibi geliyor bana. Venüs'ün bize verdiği şey sonunda bir boşalma hazzı değil mi? Tıpkı doğanın başka taraflarımızın boşalmasına kattığı haz gibi. Bu haz ; ölçüsüzlük yahut hayasızlık yüzünden kötülük haline geliyor." demekte.
Bu sözlerle dalıp gidiyor ve itiraf ediyorum ki, yalın çıplak ve bir o kadar gerçek bu cümleler ayaklarımızın yerden kesildiği hallerimize tokat atar gibi…
Soktares "güzelliğin aracılığıyla çoğalma arzusudur " demiş.
Platon'un "tanrının insanı kendine oyuncak diye yarattığı" fikrine kesinlikle katılıyorum ve aynı paralelde düşünüp, dünya tanrı'nın üreme çiftliği olabilir diyorum.
Doğanın bir cilvesi olarak ne kadar anlaşamazsak da, uzlaşıp bir ortak akıl bulamasak da, âşıkken yaşadıklarımız ortak yanlarımızdan biri değil mi?
Kim ne demişse demiş, bir otorite olmadığıma göre özellikle benim dediğimin ne önemi olabilir ki? Hepimizin bildiği gibi Tıp camiâsına göre Aşk, stres ve gerginliği alıyormuş. Sözü uzatmaya gerek yok. Esas olan da budur.
Yaşamı varlığımızla kirletmeden sadece kabullenip onun kurallarına göre yaşabilmek ve Her canlı bir gün Aşk'ı tatmalı dileğimle sözlerimi noktalıyorum... Saime Eren
Not: 2008 yılında bir bağıran adamdan yola çıkarak yazdığım yazı ne yazık ki, hâlâ güncel.