Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Haziran '10

 
Kategori
Tarih
 

Tarihe adını altın harflerle yazdıran zafer; Çanakkale

Çanakkale Savaşları, 1. Dünya Savaşı’nın seyrini değiştiren, Anadolu insanının gücünü dünyaya duyuran, tarihe “Çanakkale Geçilmez” sözünü altın harflerle yazdıran büyük bir destanın adıdır. Çanakkale Savaşları, Birinci Dünya Savaşı içinde, en çok kan dökülen savaşı diye bilinir. O günleri şahit olan İngiliz Generali Mauda gözlemlerini şöyle ifade ediyor; “Başka bir milletin, artık muharebeyi kaybettik, yenildik diye silahını bırakıp savaştan vazgeçtiği hallerde, Türk askeri için muharebe yeniden başlamıştır.”

Çanakkale Zaferi tarihimizde sadece askeri açıdan değil sosyal ve siyasi bütün yönleri ile dönüm noktasıdır. Anadolu’da nerede ise her evden bir kişi cepheye gitmiştir. Birçok evde analar öksüz evlatlarıyla kalmıştır. Öğretmen ve öğrenci yetersizliğinden eğitim durmuş, okullar hastane yapılmıştır. Çanakkale savaşın askeri yönü kadar bir de cephe gerisi vardır ki Çanakkale savaşının arka planını bilmemiz açısından çok önemlidir. Osmanlı İmparatorluğu'nun doğduğu toprak diye bilinen Bilecik ilinin istasyonunda, bir ana oğlunu askere gönderirken evladını şehit vermeyi mukaddes bir vazife bilişini şu sözlerle ifade ediyor; "Oğlum babanı Dimetekoda, dayını Sipkada, ağabeylerini Çanakkale’de kaybettim, sen benim son yongamsın. Sen de dönmezsen ben Allah’a emanet. Git, sen de git, Minareler ezansız, Camiler Kuransız kalacaksa sende git. Allah yolunu açık etsin…” Çanakkale’de Gençlik “Çanakkale içinde vurdular beni/Ölmeden mezara koydular beni/Of, gençliğim eyvah Çanakkale içinde aynalı çarşı/Ana ben gidiyorum düşmana karşı/Of, gençliğim eyvah…” Çanakkale destanını, hatıralarını acı günleri anlatan türkülerimiz vardır.

Seferberlik ilan edilince binlerce “Darülfünnü” yani üniversiteli gençlik savaşmak için askerlik şubelerine başvurur. Genç gündüz talim yapıp gece ders görür. Unutulmamalıdır ki seferberlik başlangıcında ilk silâhaltına alınanlar üniversite ve medrese talebeleridir. Üniversiteden sonra liseli talebeler askere alınmıştır. Öyle ki liselerin son sınıfında öğrenci kalmamıştır. Gerek öğretmen gerek öğrencilerin muharebeye katılması eğitim hayatını etkilemiş okullar kapanmak zorunda kalmıştır. Çoğu okul hastane yapılmıştır. 14, 15 yaşında daha çiçeği burnunda gençlerin büyük kısmı geri gelemeyince ardından “Hey Onbeşli Onbeşli Tokat yolları Taşlı Onbeşliler gidiyor Kızların gözü yaşlı” türküleriyle ifade etmiştir. Çanakkale okumuş tahsil görmüş gençlerimiz feda edilmiştir. 10 binden fazla evladımız şehit olmuştur. Okul talebeleri yaralı askerleri ziyaret etmişler. Okuma bilmeyen askerlerin ailesine mektup yazmışlardır. Her ferd üzerine düşen görevi en güzel şekilde yerine getirmenin gayreti içerisindedir.

Milletimiz Çanakkale savaşında bir yürek olmuştur. “Padişahımızın ekmeğini, milletimizin iyiliklerini helal ettirelim” Türk askeri cephede savaşırken orduda sadece camide hizmet eden din görevlileri cephede hizmetlerini sürdürmüştür. Müftü ve imamlar dini vazifelerinin dışında cephede askerlere hizmet ederler. Yaralanarak Cephe gerisine alınan Albay Hans Kannengiesser cephede imamların ifa ettiği vazifeyi anlatırken şöyle diyor; “İmamlar harika insanlardı. Hiç subay kalmasa bile imamlar bir tümeni bile idare edebilirdi. Her büyük çarpışmadan önce ordu imamı bir konuşma yapardı. Osmanlı askerleri çok dindardı…” Milletimiz cepheden gelen yaralılara şefkat kollarını açmış, gerektiğinde kendi evlerini onların tedavi ve istirahatları için tahsis etmiştir. Hastahanede yatan yaralı askerlerimiz hasta yatağında yatarken hekimlere; “Padişahımızın ekmeğini, milletimizin iyiliklerini helal ettirelim”diyerek bir an önce taburcu olmaları için yalvarmışlardır. Yaralıların tedavisi için birçok hanım gönüllü olarak hizmet etmiştir. Bir yaralı asker kızına mektubunda; “… Sevgili yavrum!... su dedim. Başımı kaldırıp, bir evlat merhametiyle ihtiyar askeri ihya etti. Beyaz kelebekler gibi uçuşuyorlar…” “Ahmed Nedim” Çanakkale’de savaşan ordumuzu şiirinde; “…Ateşlerin yaladığı bu düzlükten geçerken… Yolun biraz kenarında, tek başına bir nefer, Pervasızca bombalardan, ateşlerden, her şeyden Kendisine, süngüsünden bir mihrapçık kurmuştu. Sonra onun karşısında namazına durmuştu… Ne semada ifrit gibi, vızıldayan tayyare… Ne dünyalık bir düşünce, ne bir korku, ne keder Onun demir yüreğini oynatmaktan acizdi, Sanki toplar, şarapneller tehlikesiz, sessizdi…” Şimdi hala, nerde görsem kabalaklı bir asker Hatırıma gelir hemen namaz kılan o nefer…”

 
Toplam blog
: 19
: 850
Kayıt tarihi
: 23.01.10
 
 

Trabzonluyum. Doğu dilleri fars dili ve edebiyatı mezunuyum. Çocuk edebiyatı özelliklehikaye ve mas..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara