- Kategori
- Psikoloji
Tarihin derinliklerinde gömülü aşklarımız
Tarihin derinliklerinde gizlidir bilinçaltına kazınmış en derin aşklarımız. Sonra her dönem çıkar raksını tekerrür eder, ekmek, su gibi .Sonu gelmez sonsuza giden lanettir, acı ve göz yaşı...
Cellatlarımıza kopmaz bağlarla ile bağlıyız. Onları doğuran biz, onlara kudreti bahşeden biz, onları öpüp başımıza koyan ve en yükseklerde kutsiyet atfedip secdeye giden biz. Ölüp diriliriz aşkımıza kalan yerden hiç kuşkusuz devam ederiz.
Bizler “ SÜNNİ” miyiz? Yani Muaviyeci, yani zalimin taraftarları. Ah ne acı göksümüzü gere gere sünni demek. Trajik komik.. Sünniliğin nereden nasıl oluştuğunu sahiplenenlerce bilmiyor olmalarına ancak içten içe kızabiliyoruz, anlatmak ile de anlayamıyorlar, kimi ise geçmişi kanatları altına alıp dokunulmaz, konuşulmaz, eleştirilmez algısına sahip olduklarından kapıları kapıyorlar. Biz cellatlarımıza bir hayranlık duyarız ki dillere destan. Moğolların barbarlığı verdiği zarar şarkın feleğini şaşırttı, yakıp yağmaladıklarından ve özellikle kütüphaneleri imha etmeleriyle cehalete gark olduk. Skolastik baskı ile düşünceyi yerin yedi kat dibine gömdüler. Cengiz Han, düşünebilmeyi de imha ettiğinden ortaya “aşk” doğdu.
Huyumuz kurusun ! Cellatlarımıza aşık olmak nasıl bir fanteziymiş ardı sıra devam etti (mazoşist), ediyor. Peki ya övünç kaynağımız diye dünyaya dört nara attığımız atalar, ellerinden kan damlıyordu, 700 senelik hanedanlıklar kandan denizler, kesilen kafalar gani gani.. 21. Yy. başlarında etnik, dini kimlikten ateş çukurlarına atılanların, karnı deşilen gebe kadınların müsebbiplerine duyulan gönül bağı en şaşılası durumdur. Daha da devam ediyor, edecektir bu tercihini yaptığımız yazgımızın.